Posted on

XVIII. ASIR KAZAK EDEBİYATI

IV

BUHAR JIRAV KALKAMANOĞLU

Buhar’ın babası, Kalkaman Batır’dır. Buhar, Jırav Bayanavulda doğmuş ve Dalba dağında (Bayanavulda) vefat etmiştir. Soyu da Bayanavul bölgesinde yaşamaktadır.

Buhar, 18. yüzyılın ikinci yarısı itibarıyla Ablay Han’ın çağdaşı ve Ablay’dan yaşı büyüktür. O, Ablay’a: “Abılayşam” diye hitap etmiştir. Buhar kendi şiirlerinde Ablay’ı çocukluğundan beri tanıdığını söylemektedir. Buhar, Ablay’ın fikir babası, akıl hocasıdır. Aynı zamanda halkın probemlerine karşı duyarlı, sosyal yönü güçlü bir insandır.

Buhar Jırav’dan sonra Ümbetey, Aktamberdi, şal, Köteş vb. şairlerden söz etmek mümkündür. Fakat sosyal problemleri eserlerinde gündeme getiren en çok Buhar’dır. Buhar’ın eserleri yazılı olarak günümüze ulaşmakla beraber, “Kerey Kayda Barasın” (Kerey Nereye Gidiyorsun?), “Aynalasın Jer Tutkan” (Çevresini Yer Tutan), “Birinşi Tilek Tileniz” (Birinci Dilek Dileyiniz), “Jal Kuyrugu Kaba Dep” (Yal Kuyruğu Kaba Diye), “Askar Tavdın Ölgeni” (Yüce Dağın Ölümü), “Ey Abılay Abılay”, “Sen On Bir Jasında” (Sen On bir Yaşında), “Karilik” (Yaşlılık) vb. gibi şiirleri hepsi yazılı belgeden ziyade sözlü olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Buhar’ın söyledikleri Kazakistan’ın neresinde olursa olsun hiç bir değişikliğe uğramadan, orijinalliğini korumaktadır. Kazak halkının gelmiş geçmiş bütün şairleri onun şiirlerine büyük önem ve itina göstermiş özünü değiştirmemeye çalışmışlardır.

Buhar “Jıravdır”, Jırav, jırşı değildir (Jırav ile jırşının arasında büyük fark var. İkisi de jır söylemelerine rağmen jırşı, birisinin jırını söyler. Jırav kendi jırlarını söyler). Bazen halk jırşıya jırav demektedir. Bu büyük yanlıştır. Aslında jırşının hepsi ozan olamaz. Kendisi bir şeyler üretmeden başkasının jırlarını ezberleyip söyleyen kişi jırşıdır. Ama jırav; hem ozan, hem söz ustasıdır. Yapmış oldukları müzik ile söz derin manalı, ve uyumlu olması lazımdır. Sosyal hayatta başkalarına örnek olacak kadar düşünce ve fikir sahibi olmalıdır. işte o zaman o gerçek bir jırav kimliğini kazanır.

Buhar kendi şiirlerini sosyal problemlerle özdeştirmiş, düşünce derinliğiyle ve mana zenginliğiyle üstün bir anlatım tarzını yakalayabilmiştir. Didaktik tarzda yazdığı şiirler bu tarz şiirlere en büyük örnek olarak gösterilmektedir.

Tabiat olaylarıyla insan hayatını karşılaştırarak tasvir etmekle yaşamın inceliklerine gidebilmesi Buhar şiirlerinin sadece ona ait olan özelliğidir. “Aynalasın Jer Tutkan” (Çevresini Yer Tutmuş), “Ay Ne Bolar Künnen Son” (Ay Ne Olur Güneşten Sonra), “Jal kuyruğu kaba Dep” (Yal Kuyruğu Kaba diye), “Aksannan Biyik Tav Bolmas” (Aksannan Yüksek Dağ Olmaz) gibi şiirlerinde paralellizm, ikizleme vardır.

Buhar’ın devrinde Kazak halkının halk olarak baki kalması için çözülmesi gereken problemlerden biri Çin ve Jongar Kalmakları’na karşı mücadele etmek, düşman saldırılarına karşı birlik olmak ve halkı tek bayrak altında toplamak… Bütün bu arzu ve dileklerini “Birinşi Tilek Tileňiz” (Birinci Dilek Dileyiniz) şiirinde dile getirmiştir.

Buhar “Kerey Kayda Barasıň” (Kerey Nereye Gidiyorsun?) adlı şiirinde halk birliğinden bahseder. Baskıcı Jungarlara karşı mücadeleye davet etmektedir. Yurt içindeki boy tartışmalarından dolayı, Kerey’in bölünerek göç etmesi genel savunma isteğine ters ve Jungar’a karşı mücadeleyi zayıflatan bir olaydır.

İşte bu yönden baktığımızda o zamana ait olan şairin “Kerey Kayda Barasıň” adlı şiirinde halkı birliğe davet etmenin büyük bir önemi vardır.

Onun için Buhar hem şairliğini hem Abılay Hanın etkisini kullanarak Kereyler’i ne olursa olsun durdurmanın mücadelesini vermiştir. Buhar eserlerinin birçoğunun konusu Abılay ismine bağlıdır. Abılay’dan bahsederken, düşmana karşı mücadele, halkın birliği, Buhar şiirlerinin asıl özetidir. Abılay’ı Abılay yapan, bir yönden halkın birliğiyse, ikinci yönden de halkı düşünen, Han’a yardımcı olan kahraman bahadırlarıdır diyerek onlardan övgüyle bahseder. Buhar, Abılay hakkındaki şiirlerinde Han’ın iyi yönleriyle beraber yaptığı hataları söylemekten de geri durmaz.

O, “Ey Abılay, Abılay” diye koskoca bir hana karşılık verebilmekte; düşünce ve fikirlerini açıkça şiirlerinde dile getirmektedir. Çünkü jırav için halk birliği, halk yaşamı daha da değerlidir. Han’ın yaptıkları, halkın isteğine uymazsa, halk bahadırlarıyla hükümdarın arası bozulmaktaysa Buhar Abılay’a akıl vererek halk birliği için bir nevi elçi, köprü vazifesini görmektedir.

Buhar şiirlerinin genel özeti halkın durumu, halkın isteğidir. Onun vatan sevgisi vatanının düşmandan korumak ve halkı birliğe davet etmenin yolundan geçer. Hayatın özünü kavrayıp tecrübeleriyle başkalarına yol yordam göstermek, halkın gelecek ve rafahı uğrunda çalışıp didinmek, yönetici ve idareci arasındaki ilişkilerin hak ve hakkaniyet içinde yürümesi için kimi zaman elçi kimi zaman da problemleri dile getirmek Buhar’ın ana düsturlarıdır.

XIX. ASRIN İLK YARISINDAKİ EDEBİYAT

MAHAMBET ÖTEMİSOĞLU

(1804-1846)

Mahambet 1804 senesi Batı Kazakistan’ın Orda ilçesi, Narındaki Beketay toprağında doğmuştur. Mahambet’in gençliği Han ordusunda geçmiştir. Han’ın Zulkurnayın adlı oğlu Orınbar şehrine okumaya gittiğinde onun yanında olmuştur. Mahambet’in hem Arapça hem Rusça okuma yazması vardır. 19. Asrın ilk yarısında Kişi Cüz Kazaklarının Çarlık Rusyası’nın sömürgeci siyasetine ve yerli yöneticilere karşı İsatay Taymanoğlu idaresindeki ayaklanması başgösterir. Ayaklanmaya katılan genç liderlerinden biri de şair Mahambetoğlu’dur. O bu ayaklanmaya katıldığı için 1829’dan1831 senesine dek Kalmıkov Hapishanesi’nde cezasını çekip1831 senesinde oradan firar eder.

Şair, hapse atıldım diye hiç üzülmez. Baskıcı yönetime karşı duyduğu nefret eskisinden daha çok kuvvetlenir.

Han, Mahambet ile İsatay’ı kolaylıkla yakalayamayınca 1836 yılı 17 Martta onları tutuklamak için Karavıl Koca idaresinde 522 kişilik asker gönderir. Bu haberi duyan Mahambet ile İsatay 200 kişilik silahlı adamıyla Karavıl koca’ya karşı çıkar. 1836, 4 Nisanda iki kuvvet Kıyalımola denen yerde karşı karşıya gelmişler. Fakat Karavıl Koca savaştan korktuğu için kan dökülmeden iki taraf da ayrılır. Bir kaç defa çeşitli muharebe geçiren İsatay ile Mahambet ayaklanması 1838 Rus askerlerinin de yardımıyla Jangir Han tarafından İsatay-Mahambet Birlikleri ağır darbe almışlardır. İsatay savaş meydanında öldükten sonra Mahambet, bir kaç arkadaşıyla zor kurtulur. Mahambet 1840 Aralığında Jayık Irmağı’nın öbür tarafına giderek 1841 yılına kadar saklanır. 1841, 17 Martta yakalanarak Orınbar şehrindeki hapishaneye atılır. Sonra hapishaneden kaçarak 1846 Senesinde 42 yaşındayken vefat eder. Mezarı Dender’deki Karaoy denilen yerdedir.

Mahambet şiirleri ayaklanma, mücadele, kavgayla doğmuştur. Onun şiirleri başkaldırının ve ayaklanmanın sesidir. Mahambek halkını seven, halkın sıkıntısını dile getiren vatansever, realist bir şairdir. O eserlerinde sosyal hayatın gerçeklerini görmüş, halkın aynası olmuştur. Jangir Han’a söylediği şiirinde Han’ın alçaklığını, halkına karşı zalimliğini açıkça dile getirmiştir.

Mahambet’in şiirlerinde romantizmin sesi vardır. Fakat, bu romantizm halkı mücadeleye davet eden, iyimser ve ilerici bir romantizmdir. Geleceğe umutla bakan, yapılan haksızlığa karşı mücadele eden, iyiliğe ancak mücadeleyle ulaşmayı düşünen silahlı başkaldırıdır. Şiirlerindeki bakış açısını hep bu konularla vurgulamaktadır.

“Efevli Atka Er Salmay” adlı şiirinde kötümserliğin adı bile yoktur. Mücadeleye davet, şartlar ne olursa olsun haklı olan davadan asla vazgeçilmemesi gerektiği üzerinde ısrarla durmaktadır.

Mahambet’in “Ulu Arman” (Ulu istek), “Erlerdin İsi Biter Me?” (Erlerin işi Biter mi?), “Tolarsaktan Saz Heşip”, “Münar Kün”, “Kızgış Kus” vb. şiirleri İsatay-Mahambet’le başlamış olan bağımsızlık mücadelesinin bildirisi gibidir.

Mahambet halkına ve milletine bütün şairlik gücünü bağışlamıştır. O “Esas erin çocuğu, düşmanı gördüğünde ondan kaçmaz. Er meydanında hazır olur” diyerek bütün mısralarında kahramanlık, yiğitlik ve cesareti övmüş, halkı için savaşan kahramanlardan bahsederek gelecek kuşaklara örnek göstermiştir.

Mahambet, kahramanlığı, cesurluğu, İsatay’dan öğrenmiştir. Bundan dolayı onun eserlerinde İsatay göze çarpar. Şair onun kahramanlığını “Aslan idi İsatay, bu dünyanın yüzünde. Aslan, onu kim geçmiş” diye tasvir eder.

İsatay tipi, şairin “Tarlanım” denen şiirinde birçok söz sanatı kullanarak meydana getirilmiştir. İlk başta şair, İsatay’ı kahramanlık ve savaşçılıkta ulaşılmaz biri olarak göstermekte ve yüce dağın erişilmez zirvesine benzetmektedir. Mahambet sadece bununla kaymayıp “Deniz Gibi Derin Akıllım” diye İsatay’ın dirayetli, bilge birisi olduğunu belirtmektedir. Kullandığı silahları ve savaşta kuşandığı üniforma da sözkonusu anlatım ve ifadelerde yer almaktadır.

Kısacası Mahambet şiirleri Kazak Edebiyatı’nda vatanseverlik, yiğitlik ve haklı mücadelenin sembolü olarak ortaya çıkmaktadır.

XIX. ASRIN İKİNCİ YARISINDAKİ EDEBİYAT

ŞOKAN VELİHANOV

(1835-1865)

Şokan (Muhammedkanafya) Şıngısoğlu Valihanov 19. Asrın ikinci yarısında Kazakistan’da çıkmış olan demokrat, eğitimci ve çağdaş medeniyetin ilk ve yetenekli simalarından birisidir. O zamanındaki bilim ve edebiyattan hareketle çeşitli bilim dallarında araştırmalar yapan bilim adamdır. Felsefe, etnoğrafya, tarih, iktisat, hukuk, coğrafya ve edebiyat teorisi hakkında birçok eseri mevcuttur.

Şokan, 1835 yılının Kasım ayında şimdiki Kostanay vilayetinin Kusmurun ilçesinde doğmuştur. Çocukluğu Kökşetav’daki Sırımbet dağlarının eteklerinde geçmiştir. Burada köy mektebinde Arapça derslerin yanısıra Rus okulu eğitimini de almıştır. 1847-1853 yılları arasında Ombı şehrinde Subay Okulunda askeri derslerle beraber dünya coğrafyası, tarih, edebiyat, felsefe, fen bilimleri, matematik ve yabancı dil okumuştur. Şokan’ın araştırmacı yönü burada gelişir. Yaz tatillerinde halkla haşır neşir olur, efsane, hikayeler, masallar ve destanları derler. “Kozı Körpeş Bayan Sulu” destanı Şokan’ın halk arasında topladığı ilk destanlardan biridir. Subay okulundan 18 yaşında mezun olur ve Ombı şehrinde subay olarak görevine başlar. Bir yıl sonra Batı Sibirya ve Kazakistan’ın Kuzeydoğusu bölge komutanı General Gasfort’ın yardımcısı olarak tayin edilir. Bu görevi yürütürken Orta Asya Halklarının tarihini, etnoğrafyasını, coğrafyasını araştırmaya başlar.

1835 senesinde Şokan, Orta Kazakistanı, Yedisu ile Tarbağatay’ı gezer. Kazak Halkının tarihi ile örf ve adetleri, dini inançları hakkında birçok bilgi ve envanteri derlemiştir. Bu bilgilere göre sonra “Tanrı” , “Kazaklardaki Şamanizmmin Kalıntıları” adlı eserini yazar.

1856 yılında Şokan, Kırgızistan’da araştırma yapmak için geziye gider. Kırgızlar ile Ulu Jüz Kazaklarının tarihi, etnoğrafyası hakkında bilgiler ve sözlü edebiyat eserlerini toplar. Bundan sonra Kulja’ya gidip Jungar tarihiyle meşgul olur. 1857 yılında bir daha Kırgızistan’a gider. Bugezilerde topladığı bilgileri O “Jungarya Oçerkleri” (Jungarya Hatıraları), “Kırgızdar Turalı Jazbalar” (Kırgızlar Hakkında Yazılar), “Kazak Halık Poeziyasının Türleri Turalı” (Kazak Halk Nazmının Çeşitleri Hakkında), “Istık Köl Saparının Kündelikleri” (Issık Göl Gezisi Hatıraları), “Kıtay İmperiyasının Batıs Avdanı Jane Kulja Kalası” (Çin imparatorluğunun Batı Bölgesi ve Kulja Şehri) adlı eserlerinde bilgi birikim ve tecrübelerinden yararlanarak yazmış olduğu eserlerinden bazılarıdır.

Şokan eserlerinde her devire ait halk edebiyatının birimlerini araştırmış sözlü edebiyatta Orınbay-şöje, Janak, Arıstanbay, Nurumbay gibi ozanlara yer vermiştir. Bu seçkin ozan ve şairlerden hareketle, Göçebe halkların medeniyeti ve kültür alt yapısı yok diye iddiada bulunan ve bunda ısrar eden Avrupa edebiyatçı ve oryantalistlerine karşı cevap niteliğinde yazılar yazmıştır. Şokan göçebe halklarda şıkarma (Ozanlık) gibi sanatının muhteşem bir gelişme gösterdiğini ve aynı zamanda zengin bir folklor ve edebiyata sahip olduğunu dile getirir. Kırgız Halkının “Manas”, “Semetey” destanlarını epos şeklinde önemini dile getirmiş basımını yaparak Avrupalıların dikkatini çekmiştir.

Kazak Edebiyatında şiiri; şekil ve biçim yönünden incelemiş, şiiri Jır, Joktaw, Kara Ölen, Kayım Ölen diye beş kısma ayırmıştır. Bunların hangisi eski tür, hangisi yeni, kim, nerede ve ne zaman? söylendiği hakkında detaylı araştırmalara girmiştir.

Şokan’ın demokratik, humanist düşüncelerinin oluşmasına onun okuduğu kitaplarla beraber Ombı’ya sürgün edilen Rus edipleriyle yazarları etken olmuştur. Bu yıllarda şair S. F Durov’la, seyahatçi P. P Semyonov Tyan Şyansky’le, ünlü Rus yazarı Dostoyevski’yle tanışarak arkadaş olur.

1858-1859 senelerinde Şokan ünlü Kaşgar gezisini yapar. Avrupa tarafından o zamana kadar bilinmeyen bu ülkenin tarihi, etnoğrafyası hakkında birçok bilgi toplar. Kaşkar üzerinde yaptığı araştırma ve inceleme coğrafya bilimine katkıları açısından son derece önemlidir.

1859 yılında Petersburg’a gider. 1861 ilkbaharına kadar orada kalır. Bu yıllar onun arştırmacı yönünün altın yıllarıdır.

Petersburg’dan hasta olarak Şokan 1861-1863 yılları arasında memleketinde bulunur. 1863-1864 yılının kışında Şokan Ombıya giderek Sibirya’da yaşayan Kazaklar için yapılacak olan adliye reformunun hazırlıklarına katılır ve “Adliye Reformları Hakkında Yazılar” adlı ünlü eserini yazar. Şokan’ın demokrasiye bakış açısı yönünden bu kitabın ayrı bir önemi vardır. 1864 yılının mart ayında Şokan General Çernyaev’in çağrısıyla Evliyaata şehrine (günümüzdeki Jambıl şehri) gelir. Fakat Generalin halka yaptığı eziyeti gördükten sonra çeker gider. Ondan sonra Almatı şehrine gidip buradan Tezek Törenin köyüne (günümüzdeki Taldı korgan Obl Şokan köyü) varır. Burada evlenerek yaşamına devam eder.

Bu sırada eski ciğer hastalığı tekrar ortaya çıkar. 1865 yılının nisan ayında hayata gözlerini yumar.

IBIRAY ALTINSARIN

(1841-1889)

Ibıray Altınsarın 1841 yılının 20 Ekiminde günümüzdeki Kostanay Oblısının Batabol ilçesinde dünyaya gelir. Babası Altınsarın erken ölüp küçük yaştan itibaren dedesi Baltoja’nın terbiyesi altında büyümüştür.

Zamanın etkin insanlarından biri olan Balkoca, 1850 yılında Orınbor’da açılmış olan Rus-Kazak okuluna torununu gönderir. Zeki torun, bu okulu 1857 senesinde çok iyi bir dereceyle bitirir.

Ibıray iki sene kadar tercümanlık yapar. Bu zaman zarfında Kazak halkının zor şartlar altında yaşamını izleme olanağına sahip olur ve bu durum hayatında silinmez izler bırakır. 1859 senesinde Orınbar şehrindeki “Sınır Komisyonuna” tercüman olarak gider. Bu sırada ünlü doğu bilmci profesör V. V Grigoryev’le tanışır. Dedesini çok iyi tanıyan Grigoryev, Ibıray’a zengin kütüphanesinin kapılarını açarak istifade etme şansı verir. Böylece fikir dünyası genişlemiş hayata bakış açısı değişir. 1860 yılında Oral çevresinde Kazaklar için dört Ana okulu açılmak üzereyken, Ibıray kendisinin arzusuyla Torğay okuluna öğretmen olmaya karar verir. 1876 yılında Petersburg, Kazan şehirlerine gider. Rus eğitim sistemini, Rus bilginlerinin kitaplarını inceler. Onlardan hareketle Kazak dilinde kitaplar neşreder ve bu yıldan itibaren “Kazak Dilbilgisi” ni yazmaya başlar.

Kazak Dilbilgisi, 1879 yılında Orındor şehrinde basılır. Kitabın önsözünde “Bu kitabı yazan benim” diye başlar. Bizim anadilimizde çıkacak olan ilk kitabın Rus-Kazak okullarında eğitim gören Kazak çocuklarına ders kitabı olmasıyla beraber aynı zamanda bütün halkımın da okuyup kendi dilinin gramerini öğrenebileceği bir kitap olmasını düşündüm. “

Ibıray, çocuklar için bu kitabında öykü ve şiirlerle bıkmadan okuyabilecekleri bir kitap ortaya çıkarır. Bazılarını kendisi bazılarını da Rusça kitaplardan çevirerek yazar. Yazmış olduğu şiirlerinde halkını eğitim konusunda dikkatini çekici mesajlar verir. “Kel Balalar Okulık” (Gelin Çocuklar Okuyalım), “Öner Gılım Bar Jurttar” (Sanat, Bilim Varolan Yurtlar) gibi şiirleri bu amaca yönelik şiirleridir.

Ibıray, bir taraftan gençleri okumaya, bilime davet ederken beyinlere yerleşen mal mülk zenginliğinden ziyade kültür zenginliğinin dama gerekli olduğuna inanmış “Sanat, Bilim Varolan Yurtlar” adlı şiirinde, Kazak kavmine Avrupa’da medeniye ve kültür seviyeleri yüksek toplulukları örnek göstermiştir.

Ibıray’ın “Özen” (Nehir), “Jaz” (Yaz) adlı şiirleri tabiat manzaralarını tasvir etmektedir. Ibıray’a dek Kazak Edebiyatında lirik, peyzaj şiirler sözkonusu değildir. Okuyucunun dikkatini tabiatın güzel manzarasıyla beraber vatan ve halk sevgisini özdeştirmiştir. Tabiat ile insan ilişkisini, doğanın insan üzerine etkisini bu tarz şiirlerde ifade etmeye çalışmıştır.

Ibıray, hikâyelerinin asıl konusu görev vazife sorumluluğu bilincidir. Hikâyelerinde öğüt ve nasihatin yanısıra halkın sosyal düşünce ve yapısını somut olarak gözler önüne sermektedir.

“Örmetşi, Kumurska, Karlıgaş” (Örümcek, Karınca, Kırlangıç) hikâyesinde küçük yaratıkların bile hiç durmadan çalıştığını anlatarak çocukların da böyle olması gerektiğini belirtir. “Atımtay Comart” (Cömert Atımtay) hikâyesinde yazar halk arasında yaygın olan Atımtay efsanesine dikkat çekerek, Atımtay’ı dürüst çalışkan işadamı ve tüccar olarak halka gösterir.

“Kıpçak Seyitkul” hikâyesinde halka göçebelikten ziyade yerleşik düzene geçmelerine dair mesaj vermektedir. Seyitkul’un bilgi ve becerisine bağlı olarak didinip çalışıp ürettiği değer ve yerleşik hayat isteyen insan karakterinden hareketle onun otuz aileye yerleşik düzende ziraat ve tarım hakkında yardımını, çaba ve gayretlerini eserinde gözler önüne serer.

  1. ASRIN BAŞINDAKİ EDEBİYAT

ABAY KUNANBAYEV

(1845-1904)

Kazak Halkının ulu şairi. Abay (ibrahim) Kunanbayev 1845 yılında Semey Oblısı, günümüzdeki Abay ilçesi, Şıngız köyünde doğmuştur. Kendi babası Kunanbay, dedesi Öskenbay ondan önceki dedesi İrgızbay hepsi de Tobıktı boyunun yöneticilerindendir.

Gençliğinde şiir sohbetlerine katılan Abay, halk masal ve destanlarıyla büyür. Ninesi Zere ile annesi Ulcan’dan işittiği masal ve destanlar Abay’ın halk edebiyatını yorum ve ifadesinin temellerin oluşturur.

İlk eğitimini köy imamından gören Abay’ı babası on yaşında Semey’e gönderir. Önce Gabdül Caffar’ın sonra Ahmet Rıza’nın medresesinde ders görür. Alışıla geldiği üzere Arapça ve Farsça din eğitiminin yanısıra vakit buldukça değişik türde kitaplar okumaya ve araştırmalara koyulur. Doğunun klasik şairleri Nizami, Saadi, Hafız, Nevai, Fuzuli’nin masal, destan, kıssa gibi edebi miraslarla Abay bu zamanlarda tanışıp onları büyük bir ilgi ve zevkle okur.

Medresenin son senesinde Semey’deki “Prihodskaya şkola” ya girerek yaklaşık üç ay kadar Rusça öğrenir. Bu üç aylık Rusça temel eğitiminden sonra kendi çaba ve gayretleri sonucu eğitimini mükemmel şekilde tamamlar.

Babası Kunanbay, Abay’ı on üç yaşındayken okuldan alarak yanına alır. Kendi yanında halkı idare ve yönetim şeklini öğretmeye gelecekteki bir liderliğe hazırlar. İlk başlarda diğer boylara babasının elçisi olarak gider. Bu selam alıp götürmelerle birlikte halkın çeşitli problemleriyle yakından ilgilenme fırsatı bulur.

Altmışlı yılların başından itibaren Abay, biraz öğrendiği Rusça’yı geliştirerek Rusça kitaplar okumaya başlar. Semey kütüphanesine bazen kendisi gidip bazen da kişi göndererek kitapları aldırıp okur. 1870 senesinde Petesburg’tan sürgün edilen demokrat E. P Mühaelis’le tanışarak dost olur. Onun yardımıyla gerekli kitapları sistematik bir şekilde okumaya başlar.

1882 itibarıyla şiirlerini sistemli ve düzenli olarak yazmaya başlar. Aynı senede yazdığı “Kan Sonarda Bürkitşi Şıgadı Aňga” (Kan Sonarda Avcı Kartalıyla Ava Çıkar) şiiri şairlik basamağındaki ilk eseridir. Bu sırada yazdığı şiirleri çok sevdiği arkadaşı Kökpay’ın ismiyle yazan Abay, 1886 yılından itibaren kendi adıya yazmaya başlar.

İlk yazdığı şiirlerde tema olarak okuma ve bilimin önemini açıklar ve tavsiye eder mahiyettedir. “Jasımda Gılım Bar Dep Eskermedim” (Gençliğimde ilim Var Diye Önemsemedim) adlı şiiri şairin söz sanatı yolundaki yeni arayışların izlerini taşır.

Jasımda gılım bar dep eskermedim

Paydasın köre tura teksermedim

Er jetken son tüspedi vısıma

Kolımdı mezgilenen keş sermedim

1886 Yılında Abay “Gılım Tappay Maktanba” (Bilim Bulmadan Övünme), “İnternatta Okıp Jür (iİnternatta Okuyor) adlı şiirlerini yazar. Şiirinde “Gılım” (ilim) kelimesini tekrarlayarak ilmin insanlar için en büyük değer ve her bir ve her bir gencin arzu ve isteği olması gerektiğini ifade eder.

“İnternatta Okuyor” şiirinde Abay, Çarlık yönetim ve eğitim sistemini eleştirir. İdarecilerin halka yaptıkları haksız tutum ve davranışları eleştirmekten vazgeçmez.

Abay söz sanatını, büyük kamu gücü ve sosyal tartışmalara yön veren araç olarak düşünmektedir. “Ölen Sözdin Patşası, Söz Sarası” (Şiir Sözün Sultanı, Sözün Özü) şiirinde nazmın nesirden ifade ve anlatım yönünden üstün olduğunu, bu hazinenin güzelliğini yok eden bazı şair geçinenleri eleştirir.

Abay kamu ile insan hayatındaki nazmın yerini ve hizmeti hakkındaki düşüncesini “Birevdin Kisisi Ölse Qaralı Ol” (Birisinin Yakını Ölse Yaslı O, 1888) adlı şiirinde anlatır. Şair bu fikrini, çocuk doğumundaki “Şildehana”, kız verildiğinde “Toy Bastar” şarkıları, insan öldüğünde söylenen “Joktaw” larla ispatlayarak, hayatta sanatla ilişkisiz olan hiç bir şeyin olmadığını gösterir. Abay’ın bu fikri, ilk topluluklardan günümüze dek sanatın insanoğlunun yaşayış hareketleriyle birlikte hareket eden ruhani aracı olarak kabul edilen ilmi bakışla paralellik arz etmektedir.

Abay, zamanının alçak ve küstahça manzaralarını göstererek esprili sözlerle eleştirmesi realizmin etkisidir. Onun bu konuda yazdığı iki şiirinde Rus Emperyalizminin oyuncağı olan yöneticilerin genel karakterini çizer. Onlar “Bolıs Boldım Mineki” (Muhtar Oldum İşte) ve “Maz Boladı Bolısın” (Neşeli Olur Muhtar).

Şair geleceğe inanır ve ona umutla bakar. Bunun sebebi onun kendi çevresindekilerden hoşlanmaması, geleceği arzulamasından da olabilir. O cahillikle bilgisizliğe karşı çıkarak, her ortamda halkın hakkını savunur. Kendi arzu ve isteklerini halkın sıkıntı ve ızdırabıyla özdeştirmiştir. Eskinin köhne değerlerine karşı çıktığında, dünyanın adaletsizlikten, alçaklıktan arınmasını ister. Abay’ın bu konudaki “Al Seneyin Seneyin” (Güveneyim Güveneyim), “Kaytse Jeňil Boladı Jurt Bilemek” (Ne Yaparsa Daha iyi Olur Yurt Yönetimi), “Boyı Bolgan” , “Malga Dostın Munı Jok” (Mala Dostun Şikâyeti Yok) vb. şiirleri şairin hayatında önemli bir yer teşkil etmektedir. “Boyı Bulgan” şiiri toplumda hiç bir etkisi olmayan, insanlık derecesi alçak tipleri eleştirmek için yazılmıştır.

Abay’ın şairliğinin son senelerinde yazdığı “Ölsem Ornım Kara Jersiz Bolmay ma? ” (1898) (Ölürsem Yerim Boş Kalmayacak mı?) şiiri bu düşüncelerin devamı gibidir. Bu şiir büyük bir insanın başından geçenleri tahlil etmektedir. Şair geçen günleri anımsayarak çekilen sıkıntı ve ızdıraplara değinir. Kendi halkının geleceğine inançla bakan şair tarihte silinmeyecek bir iz bıraktığı için rahattır. Yarınların büyükleriyle konuşarak şimdiden karşılaşacakları sıkıntı ve çilelere göğüs germelerini ve sabırlı olmalarını tavsiye eder. Ölüm ve bunun gibi temaları işlerken dahi anlatımında espri ve mizahı kullanmaktan vazgeçmez. Bu da onun halkının gençlerine ve yarınlarına güven duygusundan kaynaklanmaktadır.

Abay, “Könil Kusı Kuykılgır Şartapatka” (Gönül Kuşu Seslenir Taraflara), “Kulaktan Kirip Boydı Alar” (Kulaktan Girerek Duyguları Etkiler) adlı şiirlerini sanatın kamu gücünü, insan hayatındaki önemini belirtmektedir. Onun şiirle müzikle ilişkisini açıklar. Edebiyat gibi sanatın da toplum hayatında önemini dile getirir.

Abay Kazak şiir veznine yenilik getiren şairdir. Abay’a kadar Kazak şiirleri, “Ir” şeklinde (11 veya 7) hece vezni söz konusudur. Kafiye yönünden de Basit şiir kafiyesi, Karışık devamlı kafiye, Bağımsız Kafiye, Sıralı kafiye olarak süregelmektedir.

Abay kafiye kuruluşu yönüyle yeniliği şalıs kafiye, ikiz kafiye ve Karışık kafiye olarak üçe ayırır. Hangi yönden olursa olsun en çok kullanılan çeşitleri ikiz ve değişik kafiyelerdir. Bunların kendi aralarında farklı çeşitleri çoktur.

Abay eserlerini saf halk dilinde yazmıştır. Şiire gerekli olan güzel sözleri, tasvirleri halk dilinden bulmuştur. Kendisi başkalara örnek olarak dili bozanlara karşı çıkmıştır.

Abay şiirlerinde benzetme ve epitet çoktur. Bunların ikisi de şairin sevip kullandığı belagat sanatlarındandır. Bir diğeri de keyiptew (tabiat mevsimlerini insan şeklinde tasvir etme). Tabiatın çeşitli olaylarını harekete geçirerek insanın iç duygularını uykudan kaldıracak derecede tasvir etmek için şair genelde keyiptewi kullanır.

Abay’ın şairlik dilinden bahsettiğimizde özellikle göze çarpan şey antitezadır. Bu şekil hem halk destanlarında hem de masallarda çoktur. Halk şairleri bu tarzda insan sıfatını (portre) yaratmada olsun başka janrlarda olsun ustaca kullanmışlardır. Abay bu tarzı geliştirmiştir.

Böylece Abay’ın şiir dili kendi zenginliğiyle ve farklı üslup ve yorumuyla Kazak Halkının yazılı edebiyatına temel olmuştur. Abay kendi şiir ve eserlerinden hareketle Kazak edebiyatını ve sanatını zirveye çıkarmada kuşkusuz halkın dil hazinesinden faydalanarak ve geliştirerek elde etmiştir.

Abay’ın üç tane poemi vardır. Onlar “Masgut”, “Eskendir”, “Azim Hikayesi” dir. Sonuncusunu tamamlayamamıştır. Poemler Asya Halklarının efsane masalları gibi destan şeklinde yazılmıştır. Şair sade ve detaylı olmayan olayları nasihat ve öğüt verici mahiyette anlatımı tercih etmiştir.

Abay “Masgut Poemi” ni, Masgut isimli gencin yaptığı davranış ve hareketlerine göre yazmıştır. Akıl ve merhamet kavramından hareketle kadın erkek eşitliği ve kadının sosyal hayattta yeri ve önemini ifada etmeye çalışmıştır.

“Azim Hikayesi”, Binbir Gece masallarından uyarlanmış bir olayın şiir şeklinde yazılan türüdür. Burada toplumu kandıran insanların sinsi kişiliğini yermektedir. Fakat bu eser yukarıda da belirttiğimiz gibi tamamlanamamıştır.

“Eskendir Poemi” de Asya halklarında Eskendir Zulkurnayın adıyla meşhur olan, ünlü komutan büyük İskender’in hayatı hakkındaki efsaneler temel alınarak yazmıştır. İskender konusu Avrupa şair edip ve yazarlarıyla beraber Asya’nın Firdevsi, Nizami, Navoyi, Camî gibi şairleri de yazmıştır.

Abay bu konuyu kendisinden önce ele alan yazar ve şairlerden farklı bir biçimde ele almıştır. Şair iskender’in hayatından bir kesit sunduktan sonra dünyaya hakim olma hırs ve siyasetini eleştirmeye başlar. İskender’in hocası Aristo’yu da poeminde dile getirmeyi ihmal etmez.

Poema, adalet ile yavuzluğun tartışması sonucu ortaya çıkmıştır. Kazak yazılı edebiyatı tarihinde süslü söz Altınsarin’den başlar. Publisistiğin ilk şahsı Şokan’sa geliştiricisi de Abay’dır. Abay hadiselere süslü anlatım değil, hikmetli, felsefi ve nasihat verici sözlerle birlikte geleceğe umut ve azimle bakan farklı bir dünya görüşünü kendisinden sonrakilere bırakmıştır.

Abay’ın kendisine has vecizeleri elliye yakındır. Onların her biri zamanındaki sosyal yaşamdan doğmuştur.

Kısacası özetlemek gerekirse Kazak realizminin bir öncüsü olan Abay, edebiyat alanında iyi yetişmiş ve Çağatay edebiyatı yanında Fars ve Arap edebiyatını da hakim bir şarklıdır. Bu üç kültürel yapı O’na fazlasıyla etki etmiştir. Kazak sözlü edebiyatı aracılığıyla göçebe Türk İslam-şark ve nihayet yön verici nitelikte olmak üzere sadece klasik değil, aynı zamanda toplu eleştiri yapan ihtilalci yanıyla kırklı yılların sonunda Muhtar Avezov’un yazmış olduğu ünlü eseri “Abay Jolı” na konu olmuştur. Bu eser hemen Rusça’ya çevrilmiş ve iki defa ödüle layık görülmüştür.

MAGAUYA ABAYOĞLU

(1869-1904)

Magauya, Abay’ın çocuğu olup küçük yaşta köy imamından din derslerini aldıktan sonra Semey’deki Rusça eğitim veren okula gider. Fakat sağlık problemi olduğu için üç sene sonra tekrar babasının yanına döner.

Abay’ın Rus Edebiyatıyla ilgili kitapları okuduğu sıralarda Magauya da babasını örnek olarak çok kitap okumuştur. Kültür ve bilgi yönünden yaşıtlarından hep bir adım ötede olan Magauya, babasını örnek olarak küçük çapta şiirler yazmaya başlar. Özellikle ağabeyi Abdirrahman’ın vefatı nedeniyle üzüntü ve özlem dolu şiirleri çok meşhurdur. Abay’ın verdiği bilgi ve tavsiyelerle “Enlik Kebek” ve “Medgat-Kasım” poemlerini yazar.

Meğdat-Kasım, Magauya poemlerinin içinde konu ve şekil itibarıyla en uzun poemidir. Olay alışılagelmişin dışında değil Mısır’da Nil Nehri’nin yakınlarında geçer. Kölelerle, köle sahipleri arasındaki savaş ve çekişmeler ele alınmaktadır. Realist bir yaklaşım sözkonusu olmakla beraber yer yer romantizmin izleri de yer almaktadır. Poemdeki Meğdat ile Kasım arasındaki dava ve Gaziza’yla Selim’in aşkı ve bu ilişkiler çerçevesinde kahramanlık ve cesaretin boyutları farklı bir anlam taşımaktadır. Olayın başlangıcı diğer destanlardan farklı olmamakla birlikte gelişme ve sonuç değişik bir boyut kazanmaktadır.

Kasım romantik kahramandır. Katil, hırsızlık gibi vasıfları olan Kasım, Rus romantizminin başkahramanları gibi şefkatli bir eşkiya tipi çizilmektedir. Haksızlığa uğrayan insan namusunu ve hakkını illegal yollara başvurarak kazanmaya çalışır.

Kasıma karşı zengin Murat’la oğlu Medgat ise merhamet ve acıma duygularından uzak bir roldedir. Kölelerini insan yerine koymayıp hayvan gibi muamele etmeleri, Kasım’a işkenceleri…

Poem olaylarındaki aşk Gaziza ile Selim tipleri sayesinde oluşur. Gaziza, babası ve ağabeyinin bütün engellemelerine rağmen sevgilisine kavuşmak isteyen güzel bir kızdır. Selim de güçlüler tarafından hakir görülen ve toplumundan dışlanan gençtir.

Magauya Kasım’ın davası, Selim’in aşkı sayesinde hayatı işkence ve zulümle geçen fakat sonunda mutlu sona ulaşan namuslu insanları anlatmaktadır. Zenginlerle fakirler arasında süregelen savaşlar… Ne kadar romantik aşırılıkla tasvir edilirse edilsin Magauya poeminin kahramanlarının mücadele ve duygusal tutum ve davranışları, adalet ve hak kavramı çerçevesinde kendine yön çizmektedir.

SPANDİYAR KÖBEYOĞLU

(1878-1958)

Spandiyar Köbeyoğlu 1878 yılında günümüzdeki Kostanay Oblısı, Borovay ilçesinin Aksuat köyünde doğmuştur. Altınsarın’ın açtığı okulda (1892-1895), Kostanay’da öğremen yetiştirme okulunda (1898-1901) eğitim görür. Yazarlığa İ. A Krılov’un masallarını (Fabl türü) çevirir, 1910 yılırnda “Ülgili Tarjime” (Örnek Tercüme) kitabını yazar. Pedegojik eğitim hizmetinde Altınsarin’in fikrini geliştirerek “Ülgili Bala” (Örnek Çocuk 1912) kitabını neşreder.

Yazarın geniş çapta en büyük eseri “Kalın Mal” (Başlık Parası) adlı romanıdır. Bu roman Kazak Edebiyatı tarıhinde M. Dulatoğlu’nun “Bakıtsız Jamal’ından” sonraki yazılmış dikkate şayan romandır. Romanın konusunu kadın-erkek eşitliği ve geçlik problemleri teşkil etmektedir. Kazak kadınının sorunlarını devrim karşısındaki Kazak köyü hayatının olaylarıyla bir arada alır. Bozkır yaşamındaki sosyal eşitsizlik, ona karşı mücadele ile köye girmeye başlayan yeniliklerin getirdiği sorunlar dile getirilir. Bununla beraber devrim karşısında Kazak köylerinin gelişmeden ve teknolojiden uzak olduğu kanısına varmak son derece yanlıştır. Romandaki sorun kalın maldan eziyet gören kadınlar, sevgililerine kavuşamayanlar, kavuşmak için kalın mal vermek zorunda kalan gençler… Onlar kalın malın yok edilmesini, kadına bağımsızlığının verilmesini, herkesin sevgilisine kavuşmasını istiyorlar. “Kalın Mal” romanında Kazak kadınının ağır ve acı durumuyla birlikte feodal toplumun eski gelenek ve görenekleri çok sert eleştirilir. Bununla birlikte toplumda zengin fakir insanlar arasındaki çekişmelere de yer verilmektedir.

Yazar roman konusunu kahramanlarının genel karakter yapılarıyla açıklamayı tercih etmektedir. Esasen onlar iki karşı grubu temsil etmektedir. Birinci grubun temsilcileri Gayşa, Kocaş, Sergazı, Birke, Alke, Jünüs’tür. Karşıt grubu yani kötüleri temsil eden tipler İtbay, Turlıgul, Baygazı, Kurımbay’dır. Kazak kadının temel problemi işte bu başlık parası (kalın mal) dır. Bundan büyük sıkıntı çeken Gayşa’dır. Turlıgıl’ın Gayşa’yı istemesi neticesinde İtbay, kalın mal karşılığında kızını ona vermek ister. Gayşa’nın sevgilisi Kocaş, O’nu arkadaşlarının yardımıyla kaçırır. Kızını bir eşya gibi satmayı düşünen İtbay kızının kaçtığını duyduğunda küplere biner. İtbay’ın para ve mal hırsı kendi öz evladının sevgisinden daha ileridir. Yazar Turlıgıl tipinde de egoist, üç kağıtçı zengin Kazak insanını yermektedir.

SULTANMAHMUT TORAYGIROĞLU

(1893-1920)

Sultanmahmut Toraygıroğlu 1893 yılında günümüzdeki Kökşetav vilayeti Kızıltu ilçesinde doğdu. İlk eğitimini babası Ebubekir’den gördükten sonra on üç yaşındayken köy imamı Mukan’dan okuyup klasik doğu edebiyatıyla tanışmaya başlar. Kendisi az ölçüde şiir hikayeler yazar ve yazarlık yolunda ilk adımlarını atar. Sonradan Sultanmahmut Bayanavul’daki Abdirrahman Trotskider’de Rusça eğitim gören öğretmen Nurgali Tavşıbayev’den ders görerek bilgi dağarcığını geliştirir. 1912 ylında Trotski’deki Yakuşev medresesini kazanır, fakat sağlığı iyi olmadığı için okulu bırakarak öğretmenlik yapmaya başlar. “Aykap” dergisine çeşitli makaleler, şiir ve edebi yazılarıyla kendini göstermeye başlar. Hastalığı yüzünden bu genç şair 1920 senesinde 27 yaşındayken hayata veda eder. 1917-1920 senelerinde yazdığı “Şakirt Oyu”, “Gül”, “A, Dünya”, “Sararkanın Janbırı” (Sararkanın Yağmuru), “Jas Jürek” (Genç Kalp), “Osı da Adildik pe” (Bu da Adalet mi?), “On be Tüs pe” (Gündüz mü Rüya mı?), “Gaysa Kim” vb. şiirleri gençlere bilim, kültür yolunda ilerlemelerini ve vatansever ve ahlaklı olmalarını tavsiye etmektedir. “Kedey” (Fakir) poeminde Kazak fakirlerinin zor yaşamını dile getirir.

“Kamar Suluv” adlı eserinde sosyal problemlere değinilmektedir. Yazar zamanındaki kadının toplumsal konumuna dikkat çekmekte ve kadının konumunu geliştirici çalışmaların yapılmasını istemektedir. Toplumdaki grupların Kamar kaderi hakkındaki düşüncelerini, yaşamdaki hareketleri, zenginlerin kalın mal vererek genç kızları almaları, güçlülerin güçsüzlere yaptığı eziyetler ve halkın hayat şartları karşısında mücadelesini Sultanmahmut kendi bakış penceresinden yorumlamaya çalışır.

Sultanmahmut, romanında kahramanları iki gruba ayırır. İyi rolde Kamar, Ahmet, Omar ise kötü tiplemesinde de Jorga Nurım, Hacı Kaltan, Osman Kadı vd. şahıslardır. “Kamar Suluv” devrim zamanında Kazak halkının yaşam standardını en objektif şeklinde yansıtan romandır. Yazar burada zavallı kızın feodal görenekler karşısında çaresizliğini ve kendisinin bu acı durumunu anlayan bir insan çıkmadığını belirtmektedir. Sultanmahmut insanların bencil ve duyarsız tutumlarını eleştirmekte okuyucuyu bu konular üzerende düşünmeye davet etmektedir.

Yazar nesirde de şiir faktörünü gözardı etmez. Romanda her yönüyle toplumun gelenek ve göreneklerinden izler taşımaktadır. Devrimden önce Kazak köylerinin sosyal yaşamını tasvir etmede Sultanmahmud’un “Kim Suçlu” adlı manzume şeklinde yazdığı romanı dikkat çekicidir. Bu romanda “Kamar Sulu” da belirttiği eski göreneklere karşı aldığı tavrı sosyal hayatın başka yönlerini tasvir etmesiyle açıklamaya çalışır. Kadın hakları esas konuyu teşkil etmekle birlikte problemlerden sadece biridir.

Kazak köylerinin güncel yaşamı, idarecilerin hayatı, halk arasında yaygın, değişmez dogmatik gelenek ve görenekler… işte bütün bu konular romana malzeme olan temel ögelerdir.

Sultanmahmut insan haklarının koruyucusudur. Bilhassa o gençlerin hür yaşamını isteyen birisidir. Onların sevdiklerine kavuşmasını, okumalarını halkı için çalışan birer vatandaş olmalarını istiyor. Romanın kahramanları Kazak halkını yöneten cahil idarecilerdir.

SABİT DÖNENTAEV

(1894-1933)

  1. Asır demokrasi harareti savunucularındandır. O Abay’ın realizm felsefesini benmiseyerek zamanının sosyal problemlerini dile getiren şairdir.

Sabit Dönentaev 1894 senesinde Semey vilayeti, Kereku Oyazı, Aksu bolısının 4. köyünde ziraatçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Çocukluğunda köy imamından din dersleri alır. 1907-1908 yıllarında Maraldı’da Nurgali denen imamdan Arapça-Kazakça eğitim görür. Daha sonra Pavlodar şehrindeki Kasım Hacı’nın medresesinde (1911-1912) okuyup bilgi ve becerisini geliştirir.

1913 Senesinde “Aykan” derisinin 22. sayısında şairin “Hayalim” adlı şiiri yayımlanır. Bu şairin basında ilk neşredilmiş eseridir. Bundan sonra şiirlerinin konularını toplumsal sorunlar teşkil eder. Şiirleri ve makaleleri “Aykap” dergisinde bir bir yayımlanır.

1915 Senesinde Ufa şehrinde Sabit’in “Uvak Tüyek” adıyla ilk şiir kitabı basılır. Bu kitaptaki şiirler o devirdeki Kazak halkının güncel problemlerini, kamu gerçeğini betimler ve zamanındaki demokrasi sesini zenginleştirir.

Şair temelindeki sosyal eşitsizlik, ahlaksızlık, eziyet çeken toplumu vahşi hayvanlar dünyasına benzetir. O gariban halka eziyet yapan yöneticileri güçlü, azılı tırnaklar ve dişleri olan varlıklara benzetir.

Sabit 1924 yılında Semey’e giderek “Kazak Dili” gazetesinde görev yapar. Bu zamandan itibaren şair Sovyet devrinden edebi eserler yazmaya başlar. Şiirleri, makaleleri, felyetonları gazete sayfalarında kısa aralıklarla yer almaya başlar. Lirik şiirlerinden bazıları şunlardır. “Düşünce”, “Kalbe”, “Sır” vd.

Rus ve Doğu edebiyatlarından çevirdiği masallar; “Hasta Arslan”, “İki Oğlak”, “Açgöz Köpek”, “Bir Göldeki Üç Balık”, “Bit ile Bürge” küçük ve büyüklerin ilgisini çekmiştir.

Sabit Dönentaev devrimden önceki eleştirel şiirleri Sovyet Devriminden sonra farklı bir boyut kazanır. Cahil idareciler, köy ağaları, din adamları baskıcı feodal gelenek ve görenekler şiir ve makalelerinde eleştiri ve tenkitlerden nasibini alır. “Davıtbek”, Hüseyin’in isteği” , “Ey Dünya”, “Jaken İmam” şiirlerini bunlara örnek olarak gösterebiliriz.

1916 KAZAK KURTULUŞ SAVAŞI DÖNEMİNE AİT ESERLER

1916 Senesi halk ayaklanması çok zengin bir halk edebiyatının doğmasına neden olur. Bu edebiyat milliyetçi bir çizgi doğurur. Bu edebiyatın kaldırdığı bayrak, milletin bağımsız ve hür yaşama isteğinden kaynaklanan bir başkaldırı diyebiliriz. Toplumun sosyal ve ekonomik problemleriyle beraber 25 Haziran kararlarının adaletsizliği bu edebiyatın temel konularını teşkil eder. Özellikle I. Dünya Savaşında 19-31 yaş arası Kazak gençlerini cepheye göndermek isteyen 25 Haziran 1916 Rus kararnamesi bardağı taşıran son damla olur.

Konuyla ilgili Küderi’nin “Amangeldi’nin Torgayı Fethetmesi”, Sat Esenbayoğlu’nun “Haziran Kararları”, Jambıl’ın “Zildi Buyruk” (Sert Emir), Tölev Köbikov’un “Sarakanın Sesi”, Buzavbek Ozan’ın “Kutu Kaçtı Çarın”, İsa Davkebaev’in “Bekbolat” gibi birçok şiir ve poemleri yayımlanır.

İsa Davkebaev’in “Bekbolat” isimli poemi 1916 yılındaki ayaklanmanın doğurduğu edebiyatın en güzel eserlerinden biridir. Çar’ın 25 Haziran kararlarından sonra Kazak halkına gelen haber neticesinde halkın devrime bel bağlaması, Çar hükümetinin buna karşı hareketi, halkın mücadeleye hazırlanması, Çar askerinin gelişi, ayaklanmanın bastırılması ve Bekbolat’ın yakalanması poemin ana konusunu oluşturur. Bekbolat sayesinde Çar hükümeti ile halk haklı haksızın karşı karşıya geldiğini görür. Bu mücadelede Çar hükümetinin zulmü, halkına ihanet eden Kazak Rus kuklaları eleştirilerek halkın kahramanlığı ve adaleti övülür.

Bekbolat özellikle zengin Kazakların Ruslara yakınlığını şiddetle tenkit eder. Çar hükümeti ve kuklaları Bekbolat’ı susturmak için her şeyi dener. İşkenceler yaparlar. Fakat Bekbolat bundan yılmaz. Darağacında dahi davasından vazgeçirmek isterler. Yine de davasından vazgeçmez. Bunun üzerine Rus ajanları tarafından asılır. Bekbolat halkı ve vatanı için darağacına gitmekte dahi tereddüt etmez. Bu cesur, vatanperver şair Kazak Halkının bağımsızlık sembolünün meşalesi olmuştur.