KAZAK EDEBİYATI[1]
I
Kazakistan, bağımsızlığına kavuştuktan sonra isimleri ve eserlerinden bahsedilmesi dahi yasaklanan Şakerim Kudayberdiulı, Ahmet Baytursınulı, Magcan Jumabayulı, Jusipbek Aymavutulı, Mirjakıp Dulatulı gibi aydın yazar ve şairlerine tekrar kavuşmuştur.
Totaliter sistem zamanında “yasakçı”, “baskıcı” yöntem ve metotlar; sözlü edebiyatı (awız adebiyatı)’nı da etkilemiştir. “Er Sayın, Edige Batır” vb. epos destanların yanısıra Jıravlığın[2] ünlü temsilcileri, Dulat Babatayulı, Şortanbay Kanayulı, Murat Mönkeulı gibi XIX. asır edebiyatının büyük şairleri Gumar Karaşulı, Ekram Galimulı, Jüsipbek Şeyhislamulı vd. aydınlar; gelenekçi, Türkçü, İslamcı diye itham edilerek eserleri gün yüzüne çıkarılmamıştır.
Bağımsızlığa kadar edebiyata yön veren komünizm prensipleri ve “Sosyalist Realizm”in olumsuz etkileri yadsınamaz bir gerçektir. Edebiyatımız; Sovyetler Birliği işgalinden itibaren Avız Edebiyatından (Sözlü Edebiyat) başlayarak günümüz edebiyatına kadar “Marksist-Leninist” metodolojiyle ele alınıp yorumlanmıştır.
Bağımsızlığını kazanan Kazakistan Cumhuriyeti’nin edipleri, edebiyat alanında görülen ve hissedilen bu sıkıntıları gidermek amacıyla lise ve üniversitelerde unutturulmak istenen şair ve yazarların bu güzide eserlerini halkımıza, gençlerimize her yönüyle tanıtmayı amaç edinmiştir. Orta öğretimini tamamlayıp üniversitede okuyacak öğrenciler için bu kitapçık hazırlanmıştır. Okumakta olduğunuz bu kitapta edebi terimler, Kazak Avız Edebiyatı, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dönemindeki Kazak Edebiyatı eserleri incelenip okuyucunun bilgilendirilmesi amaçlanmıştır. Sovyetler Birliği devrinde yasaklı şair ve yazarların hayatı ve eserleri hakkında kısa ve öz açıklamalarda bulunulmuştur. Burada gayemiz; geçmiş, şimdiki ve gelecek kuşak arasında edebiyatımızın yanısıra her alandaki iletişimin sağlam temeller üzerinde yürütüldüğünü ve yaşatıldığını hissetmek ve hissettirmektir.
AVIZ EDEBİYATI
Folklor, Anlamı; Kazak Sözlü Edebiyatının Türleri ve Kısa Değerlendirmesi
Folklor İngilizce bir sözcüktür. Kısa ve öz olarak halk eseri, halkın ağzından çıkan güzel sözler olarak tanımlayabiliriz. Folklor bütün halklarda vardır. Hangi milletin olursa olsun yazılı edebiyatından önce sözlü edebiyatı yaratılmıştır. Halkın içinden çıkmış kabiliyetli şahıslar, söz ustaları kendi eserlerini şifahi (sözlü) gelenekte söylemişlerdir. Sonraki kuşaklar bu eserleri kulaktan kulağa, dilden dile duyarak ve söyleyerek günümüze kadar ulaştırmışlardır.
Başka halklarda olduğu gibi Kazak halkının sözlü edebiyatında da günümüze kadar gelen ve hala canlılığını koruyan “Kulamergen, Er Töstük” vb. gibi yüzlerce masal, destan ve efsane yer almaktadır.
Halk; en sıkıntılı, acılı günlerinde dahi mutlu ve huzur dolu günleri hayal ederek yaşama sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Bu arzu, edebi eserlerde de kendini göstermektedir. O yüzden de “Ista Tas, Uşkış Kilem” vd. enteresan ve ilgi çekici masallar halk dilinden ve gönlünden hiç bir zaman düşmemiştir.
SÖZLÜ EDEBİYATIN TÜRLERİ
Yaşama Ait Şiirler, Atasözleri, Bulmacalar, Masallar, Epos Destanlar, Liro Epos Destanlar, Ozanlar Atışması, Tarihi Destanlar
Kazak Halkının Avız (Sözlü) Edebiyatının her devirde geliştiğini görebiliriz. Halk en asil sanatı olan zengin Avız Edebiyatının yardımıyla tarihini, milli ruhunu her zaman yaşamayı ve yaşatmayı bilmiştir. Halkın yaşamı şiir ve destanlara konu olmuştur. Dünyaya gelen bebeğin kulağındaki ninni, milli oyunlar, eğlenceler, düğünlerde söylenen şarkılar, türküler… Bütün bunlar halkımızla yaşayan ve yaşayacak olan vazgeçilmez kültürel değerlerdir.
Kazak Halkı bütün hayatını ölen insanın arkasından söylenen ağıtlar, söyledikleri şarkı ve destanlarla özdeştirmiştir.
Avız Edebiyatında rastlanılan dört veya sekiz mısralı şiirler ile şarkı haline getirilmiş manzumelerden destanlara kadar lirik janr kabul edilir. Oysa efsaneler, bahadırlar hakkındaki destanlar epos janrıdır. Avız Edebiyatı olsun, yazılı edebiyat olsun her ikisi de sanat eseridir. Çünkü her ikisinde de sanat ve sanata dair nitelikler yer almaktadır. Buna rağmen avız edebiyatını yazılı edebiyattan ayıran birtakım biçimsel özellikleri vardır.
Bu belirgin özellikler nelerdir? İlk önce sözlü edebiyat toplumun yarattığı eserlerden kaynaklanmaktadır. Sözlü edebiyat eserlerinin belirli bir yazar ve şairi yoktur, bir başka ifadeyle anonimdir. Eski dönemlerde onu biri çıkarmış ama yazıya dökülmediği için eserin yazarı unutulmuş olabilir. Sonra çeşitli ekleme ve yorumlarla biçimsel ve anlamsal değişikliklere uğratılıp yorumlanarak günümüze kadar gelmektedir.
Bunun en açık örneğini Kazakların en ünlü destanları arasında yer alan “Kozu Körpeş, Bayan Sulu” ( on beş varyant) ve “Koblandı Batır” (birkaç varyant) destanında görmek mümkündür. Bu varyant ve farklı yorumlamanın sözlü edebiyat eserlerinin hepsinde mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Öyleyse sözlü edebiyatın yazılı edebiyattan ayıran özelliklerden birisi de bu olsa gerekir. Üçüncü özellik olarak da sözlü edebiyat eserlerinin çoğunda sözcüksel ve sözdizimsel tekrarların çok olmasıdır. Genellikle kalıplaşmış cümlelerle deyimler, devamlı tekrarlı kafiyeler kullanılır. Genellikle masalların çoğu “Erte erte erte eken, Eşki jüni kelte eken, Kırgavılı kızıl eken” gibi tekerlemelerle başlar. Bahadırlar hakkındaki destanların başlangıcında da bunlara benzer tekrarlamalara gidilir. Halkın sözlü edebiyatının janrlık dil özellikleri, ozanlık geleneği bu farklılıklara bağlıdır.
GÜNCEL YAŞAMA AİT ŞİİRLER
Güncel Yaşama Ait Olan Şiirlerin Tipolojik Özellikleri
1) İş ve Meslekle İlgili Şiir ve Destanlar
2) Halk adetlerini anlatan ve değişik mesleklere ait şiir ve destanlar (ev hayvanları, avcılık, dinî bayramlar ve Nevruz bayramı vd.)
Halk adet, gelenek ve göreneklerine ait olan şiir ve şarkılar; Toy bastar (Düğün başlar), Jar-Jar (Düğünde genç kız ve erkeklerin atışmaları), Sınsuw (Ağlama, Kızın gelin olarak gideceği sırada ağlatma şarkısı), Bet aşar (Yüz Açar, gelin kaynananın evine geldiği sırada bir ozanın onun yüzündeki perdeyi şarkı söyleyerek; gelecekte nasıl bir ev hanımı olması gerektiğini anlatan şarkı), Koştasuw (Veda, vefat etmiş kimsenin ailesi ve akrabaları, onu acı ve ağıt yüklü terennümlerle öbür dünyaya uğurlaması), Könül aytuw (Ölmüş insanın ailesine “Başınız sağolsun” demek ve üzüntülerinin paylaşıldığına dair kalıp sözler), Estirtuw (işittirmek, bir kimse gurbette öldüğü zaman, akrabalarına bildirmek), Joktaw (ölüsü olan aileye başsağlığı dilemek) vb. Kazak folklor ve sözlü edebiyatının tür özellikleridir.
İş ve Meslekle İlgili Şiir ve Destanlar
Halkın ruhani medeniyeti içinde yer alan avız edebiyatı, adeta güncel yaşamın doğal panoramasıdır. Folklor eserlerinin çoğunun özünde insanların iş hareketlerinden bahsedilir. İşe ve çeşitli mesleklere ait olan şiir ve destanlar da halkın o devirdeki yaşam sürecinde yaratılarak gelişmiş, halkın manevi ve kültürel değerlerinin zenginleşmesine katkıları olmuştur.
Ayrıca bu edebiyat türünün kendi devrinin yaşam biçimi ve hayatı algılama yönünü yansıtmasının tarih, sosyoloji ve etnokültürel açıdan büyük bir önemi vardır.
Ev Hayvanları Hakkındaki Şiir ve Destanlar
Ev hayvanları Kazak halk yaşantısının önemli bir parçasıdır. Onlar halkımız için sağarsa süt, keserse et, giyerse giyecek, binerse binek olmuştur. Bunun için halkımız ev hayvanlarını hayatlarının önemli bir parçasını oluşturmasından hareketle hayvancılığa büyük bir önem vermiştir. Halkın ev hayvanlarına bakışı onun şiir destanlarından yer almıştır. Halk her çeşit hayvanın hamisi vardır diyerek buna inanmıştır. Şolpan Ata (Koyunların Hamisi), Oysıl Kara (Develerin Hamisi), Kambar Ata (At ve Yılkıların Hamisi), Zengi Ata (İneklerin Hamisi) diye her birine tek tek isim vermiş ve onlardan yardım istemiş, dileklerde bulunmuşlardır. Halk şiir ve destanlarında hayvanların iyi yetişmesi, sahiplerine de bolluk bereket getirir düşüncesiyle “Mal bakkanga bitedi” (Mal bakana biter) demişlerdir. Ancak bakımı iyi olan hayvan et ve süt verebilir. Halk hayvancılık konusundaki zengin tecrübelerini kuşaktan kuşağa miras bırakmıştır. Hayvanların insana sağlamış olduğu güç ve kudreti; koyuna eti ve sütü, ata yiğide kanat olduğu ve kımızı ile güç verdiği, deveye uzun yola dayanıklılığı, eti ve yünü, ineğe süt, yoğurt ve ayranı için itibar etmiş ve bu hayvanlara güncel hayatlarında ayrı bir önem ve değer vermiştir.
AVCILIK HAKKINDAKİ ŞİİR VE DESTANLAR
İş ve mesleklere ait olan şiir ve destanların diğer bir çeşidi de avcılık hakkındaki destanlardır. Önceden avcılık sadece eğlence ve hobi değil, yaşam için gerekli ihtiyaçlardan doğmuştur. Bütün hayatını avcılıkla geçiren insanlarımız da az değildir. “Karu jıysan mıltık jıy, jayav jürsen-tayağın, karnın aşsa tamağın” (Silah toplarsan tüfek topla! Çünkü o, yaya kalsan bastonun, acıkırsan azığın) denen atasözü bu durumu çok iyi vurgulamaktadır. Vahşi hayvanlar, kuşlar, derileri kıymetli hayvanlar hakkındaki efsane, masallar da sözlü edebiyatımızda çokça zikredilmektedir. Cesurluğuyla kendini gösteren yiğitleri şairler kendi eserlerinde dile getirerek onların savaş ve kahramanlıklarını gelecek kuşağa aktarmışlardır.
Kartalın özelliklerini tasvir eden büyük şiir ve destanlar da vardır. Onlar da avcıların yardımcısı olan bu kuşun hareketleri dile getirilmektedir. Avız edebiyatında avcı kartallarla beraber geyik, kulan, ak böken, kaz, kuğu da geçmektedir. Kuğu halk şairlerinin sevgiliye duygularını ifadenin yanısıra sevgiliye benzetilen bir sembol olduğu için en önemli kuşlardan sayılmaktadır.
NEVRUZ ŞİİRLERİ
Eskiden gelen avız edebiyatının bir örneği de Nevruz Bayramında söylenen şiir ve şarkılar… Bunlar hem kısa hem de uzun olabilir. Bu şarkılar da Nevruz şarkıları olarak isimlendirilmektedir. Genelde Nevruz şarkıları güncel yaşam şiirleri grubuna aittir. Tema olarak iş, meslek ve gelenekleri kapsamaktadır. Kazakların eski geleneklerinde, Nevruz yılbaşıdır. Eski Kazak takvimine göre yılbaşı 22 Martta, günümüzde ise gündüz ve gecenin eşit olduğu 9 Mart kabul edilmektedir. İhtiyar ve gençlerin birbirine kaynaştıkları bu gün “Halkın ulu günü” diye de anılmaktadır. Göçebe halk da kış günlerinde çektiği acı ve sıkıntıların kurtuluş günü olarak nevruzu kutlamaktadır. Kışın hayvanlarını otlatacak yer bulamamasının sonucunda açlık ve çeşitli hastalıklarla mücadelesi jut[3]un tehlikesinden kurtaran bahar ile yılbaşı Nevruz günü Kazak halkının sevinç kaynağı, çiftçinin ümit yıldızı olarak karşılanmaktadır.
Bağımsızlığını kazanan Kazakistan Cumhuriyeti 1992 yılının 22 Martından itibaren “Nevruz Bayramını” milli bayram olarak ilan etmiş ve bütün Kazakistan’da şenliklerle kutlanmaktadır.
Kazak halkının oyun eğlenceleri, gelenek ve göreneklerinin canlılığı, sadece günümüzle sınırlı kalmayıp yüzyılların birikimi sonucu olarak ortaya çıkan sosyal ve kültürel etkinliklerdir.
Hangi halktan olursa olsun insan hayatının üç bölümü olan doğum, evlenme ve ölüm sözlü edebiyatın ana konularından birini oluşturur. Bu dönemlere mahsus çeşitli gelenek ve görenekler kendisini diğer halkalarda oyun ve eğlence şeklinde gösterdiği gibi Kazak halkında da genelde şarkı, şiir ve destanlarla tasvir edilmektedir. Kazak toplumunun güncel yaşamındaki “şildehane” töreninden itibaren bütün düğünler; eğlence, şarkı ve şiirlerle kutlu bir gün ve bayram havasında düzenlenmektedir. İnsanın dünyaya gelişi, şarkı ve eğlenceyle kutlanırken ölümü de duygu, üzüntü yüklü ağıtlarla karşılanmaktadır.
Adet ve geleneklere ait şarkıların bir çeşidi “şildehane” töreninde söylenecek şarkılardır. Dünyaya gelen insanı kutlamak… Onun gelecekte mutlu, büyüyerek vatanına halkına yararlı ve faydalı bir insan olması için dilek ve temennilerde bulunmak… Bazen “şildehane” törenlerinde ozanların atışması da bu tür geleneksel etkinliklere ayrı bir renk ve güzellik sunmaktadır.
Çocukların doğduğu sırada gözetçilik yapmak da Kazak adetlerindendir. Gözetçilerin amacı şarkı ve şiirin kudretiyle doğmuş olan çocuğu kötü ruhlardan ve başkalarının kötü nazarlarından korumaktır. Bu şarkı düğün vaktinde ve koca evine gidecek gelin kız için de söylenmektedir. Toy bastar, şarkısının çok değişik varyantları vardır. İçerik olarak dünya evine girecek gelin kız için iyi dilek temennileri ve kızın gelin varacağı yurtta (elde) sağlık, mutluluk içerisinde yaşaması arzu edilmektedir. Onun erkek evine bereket ve uğur getirmesi, hiç zorluk çekmeden yaşamını sürdürebilmesi için tüm cemaat “Ak Batay” la niyetlerini dile getirir. Damatla gelin; anne baba, hısım akraba ve düğüne gelen eş dost ve akrabalardan dua isterler. Bu duaya “Ak Bata” denilmektedir. Toy Bastar (Düğün başlar) şarkılarına bakıldığında Kazak halkının adetleri, gelenek ve görenekleri dünden bugüne bütün canlılığıyla taşınıp yaşatıldığını görülebilir.
JAR JAR (YAR YAR)
Düğüne başladıktan sonra ozanlar atışması şeklinde söylenen geleneksel şarkıların biri de jar jar’dır. Bu şarkı önceleri kızı teselli etme, onunla vedalaşma maksadıyla çıkmıştır.
Jar jar’da gidecek olan kıza üzüntü ve kaygılarına tercüman olabilme ya da bir bakıma onun duygularını, hüznünü paylaşma adına söylenen uğurlama, veda şarkılarıdır. Öğüt ve tavsiyeleri kulağına küpe yapıp anne babasının verdiği yere üzülüp ağlamadan gitmenin önemini anlatmak için şarkı formunda söylenmektedir. Jar-jar şarkılarında kullanılan kelimeler ile cümle kuruluşuna baktığımızda onların eski zamanlardan gelen geleneksel şarkı formunu taşıdığı açıkça görülmektedir.
Günümüzde dahi Jar-jar şarkıları, kız verme ve kız alma düğünlerinde söylenmektedir. Burada damat ile gelinin arkadaşları onları konuklarla tanıştırır, şakalaşarak iyi dileklerini belirtirler.
İşte günümüzdeki Jar-jar şarkısından bir örnek:
Osı ömirge ılayık Bu hayata layık
Otav kurgan jar-jar Aile kurmuş yar yar
Keledi ane eki jas Geliyor işte damatla gelin
Toptı jarıp jar-jar Kalabalığı yarmış yar yar
Uyalmandar, kelinder Çekinmeden buyrun gelin
Törimizge jar jar Baş köşeye yar yar
Jas ömirdin kızıgın Genç çiftin mürüvvetin
Körinizder jar jar Gelip görmeye yar yar
Ülkeni men avıldın Büyükleri ile milletin
Jası munda jar jar Küçükleri burda yar yar
Jas kelindi körüvge Genç gelini görmeye
Asıguda jar jar Acele ediyorlar yar yar
Ata ananın ümitin Velilerin yüzünü
Aktanızdar jar jar Kara çıkarmayın yar yar
Mahabbattı mangilik Sevdanızı, ebedi
Saktanızdar jar jar Yaşatınız yar yar
Genç: Getirmiş pazardan kara ipek,
Yar-yar
Kara makpal başlık saçını örter,
Yar yar
Burada babam kaldı diye dert etme,
Yar yar
İyi olursan, kayınatan bakan gibi olur.
Yar yar
Kız: Kapı önü siyah sulu alan olsun,
Yar yar
Beyaz üzümü görmüş aynam olsun,
Yar-yar
Kayın atası var diyor bu Kazak,
Yar-yar
Gerçekten babam gibi nasıl olsun?
Yar-yar
Genç: Beyaz, kuzu oynar tepelerde,
Yar-yar
Beyaz deve büyür yavrulayıp,
Yar-yar
Bu kadar neden ağlıyorsun?
Yar-yar
Arkandan kardeşin gelir abla deyip,
Yar-yar
Kız: Kilimin kenarına iple nakış yapsın!
Yar-yar
Düğün başında tuw biye* kesilsin.
Yar-yar
Anneme söyleyim babama söyle diye,
Yar-yar
Beni bu sene sakın vermesin!
Yar-yar
Genç: Körpe gençlik, taze gençlik
Yar-yar
Körpe gençlik arasından kartal uçsun
Yar-yar
Babam var diye ardına bakma,
Yar-yar
Götürülür mal verilen sen bir kuşsun.
Yar-yar
Kız: Tünlüğümün dört bağı, baş boğumu,
Yar-yar
Altı yengem istiyor seç bağımı,
Yar-yar
Altı yengem istese, alırsın da,
Yar-yar
Sevdiğim can babam, kalırsın da.
Yar-yar
SINSUW (GELİN KIZI AĞLATMA)
Sınsuw eskiden günümüze kadar bütün canlılığını koruyan geleneksel şarkılardandır. Bu şarkı, düğün bittikten sonra gelin kızın ana evinden uğurlanacağı sırada söylenir. Genç kız kendi ocak yurdundan ayrılıp başka ele gelin olarak gitmek üzereyken gözyaşlarıyla tek tek her bir akrabasıyla kucaklaşır, görüşüp vedalaşır.
Kara suya kaz varır,
Anasından ayrılıp kız varır.
Kara suya kan döksen, akar gider.
Yabancıya kız versen, alır gider.
Veya:
Zamanım geçti başımdan,
Devranım geçti başımdan,
Bu ne biçim iş oldu…
Gölünden ayrılan kuş oldum.
Oynadığım zamanım,
Nasıl da bir yere geldim,
Anne-babam idi devletim,
Ben yurduma düşman mıydım,
Yabancı yere gittikten sonar
Gider başımdan tacım.
Sevdiğim, ilim, halkım,
Ne olacak benim halım…
Neşem benim gittikten sonar
Duyulur mu diyorsun,
Ne olduğumun haberi.
Yaşamım ağır olacak,
Göğsüme kaygı dolacak…
Elim, halkım senden ayrılıp
Benim yüzüm solacak
Geleneğe göre, böyle kaygı-hasret türküsünden başka birinden ezberlenen şarkıyı söylemek gerçek tasanın işareti değildi. Bu yüzden her “sıñsuw’ın” kendi yazarı ve melodisi olurdu. Gelin “sıñsuw” için çok önceden hazırlıklar yapardı. Sözlerini bazen tek başına bazen arkadaşlarıyla yazardı. Sonra bu sözlere uygun beste seçerler (bazen kendileri de bestelerdi). Çok yetenekli kızların gençliği hakkında söylediği “sıñsuw’u” halk unutmadan daima söylemiştir. Böyle kızların şöhreti her tarafa yayılmıştır. Bu tarz “sıñsuw’ın” birçoğu, halk şarkılarını esas alan ilk Kazak müzikal drama tiyatroları ve operalarının örneğini teşkil etmektedir.
“Siñsuw’u” söyleyen gelin, bütün arkadaşlarıyla kendi köyündeki ve yakındaki komşu köylerdeki evlere gidip tanışıyordu. Böylece ilini, canından fazla sevdiği yakınlarına kıyamayıp hissettiği kaygı-hasretini duyduğu yeri, geçen çocukluğuyla, gençliğiyle vedasını türküye dökmüş oluyor.
BET AŞAR (YÜZ AÇAR)
Bet aşar koca evine yeni gelen gelin için söylenen şarkıdır. Yeni gelen gelinin yüzünü hiç kimseye göstermeden telli duvakla kapatarak getirmek Kazakların eski zamandan beri süregelen geleneğidir. Milletin ilgisini çeken gelinin yüzü hep kapalı kalmamalıdır. Bu yüzden de yüzünü açmak gerekir. Düğüne gelen kalabalığın arasındaki en ünlü ozan bu işe büyük önem vererek gelinin yüzündeki örtüsünü açar. Damadın evine geldiği sırada geline “Savkele” giydirmek ataların adetlerine hürmet göstermek demektir (Savkele, değerli taşlarla süslü gelin başı şapkası).
“Bet aşar” şarkılarının içerik yönünden ele aldığımızda yeni bir hayata adım atacak olan gelin kıza nasihat, terbiye, öğüt verme olayı dikkatimizi çekmektedir.
Kazakistan’ın her biçim olarak az da olsa farklılık göstermesi çeşitli ozanların dilinden ve dombırasından çıkmaktadır.
İşte Bet aşar‘dan bir örnek:
Va, halayık halayık Ey, milletim, milletim
kane bermen karayık Haydi bana müsaade edin
Kelin betin aşayık Gelinin yüzünü açalım
Jana jurtka kosayık Başka ele katalım
Jas kelin av jas kelin “Ey genç gelin, genç gelin
Sözge kulak as kelin Söze kulak ver gelin
Sıyla ata enendi, enendi Saygı göster kaynananla babana
Joldasına, joldasına jak kelin Sevgili ve hayırlı eş ol kocana
Sıyla dostı tugandı İyi ağırla akraba ve yakını
Sıyla tuma tumandı Hürmet göster evine ocağına
Sıylı bolsan ortana Saygılı olursan onlara
Ömirin öter dumandı Hayat tatlı bir hatıra
Ana turgan kayın atan İşte bu kayınbaban
Kamkorşınız bak atan Her şeyden koruyan sayın baban
Aynalayın kelinjan Ey genç gelin genç gelin
Kaynatana bir salem Kayınbabana bir selam
Ana turgan ananız İşte bu kaynanan
Jardemşiniz pananız Yardımcı olacak sayın anan
Aynalayın kelinjan Ey genç gelin genç gelin
Kayın ananız bir salem Kaynanana bir selam
Bu Bet aşar’da görüldüğü gibi ozan, genç gelini kaynanası ve babasıyla tanıştırmalı. Ozan bunları yaparken genç gelin Bet aşar’da adı söylenen kaynanasına saygıdan dolayı eğilip selam vermelidir.
Yüzünü, gelin açtığım,
Yeni halka kattığım,
Büyüklere saygı duy.
Hürmet edip sayıp…
Söyle gelin… şimdi söyle gelin,
Atının başını çek, gelin.
Kız gönlünden dön gelin,
Saksağan gibi uyanık ol
Yumurtadan ak gelin.
Eşine uygun gelin.
İl halkına uy gelin.
Kendin bir akıl bul gelin,
Anne-babana bak, gelin,
Biri gelirse evine,
Kilimini temizle, gelin…
Hizmet et eğilip
Anne ile babana.
Kendinden büyük insane
Yüzünü sakın asma
Büyük insan gelirse,
Yanına oturmayıp
Otur bir kenarda.
Münasipse dışarı çık.
Gidene kadar dışarıda,
Kösülüp oturma,
Erkek gibi yaslanıp.
Bir dizinin üzerine güzelce otur,
Yere bakarak eğilip.
Yüksek sesle konuşma,
Yavaş konuş tane tane,
Usuldan konuş kibarca.
Zarif sözün yumuşak olsun.
Elini alıp yanaklarını öp,
Çocuk gelse yanına.
Kaynını sayıp hürmet et,
Bakma kendi büyüklüğüne.
Genç arkadaş diye,
Kötüye olma aşina.
Oyunun manası bu diye,
Kimseye verme açığını
Erken kalkıp yataktan
Patırtı yapma gelin.
Ev yanına hayvan gelse,
Sopayla vurma gelin.
Kabın ağzı açık diye,
Peyniri alma, gelin.
Kendin yataktayken eşine,
Kalk kalk diye zorlama.
Ağzın başın bozulup
Dedikodu yapma gelin…
Toplanan halkı neşelendirmek ve güldürmek için şarkının metnine bazen şaka katarlar. Şarkının sonunda türkücü, gelinin yüzünü açtığı için hediyeler alır. Gönlü dar, düşüncesi kötü cimrileri hicveder:
Deve verseniz, iyisini verin,
Üstüne kilim yayıver…
Yılkı versen kısraktan
Aşağı kalmasın deveden…
İnek verseniz, kızıldan,
Upuzun kuyrukludan
Koyun versen akından,
İkiz olsun kuzusu
Yalnız tek kalmasın.
KOŞTASUW (VEDA VE HASRET ŞARKILARI)
“Koştasuw” şarkılarının hangisi olursa olsun içerik itibarıyla hüzün ve keder yüklüdür. Tarih boyunca Kazak Halkının başından birçok çileli ve ızdıraplı hadiseler geçmiştir.
“Jongar Kalmakları[4]”yla savaştıkları zaman Kazak halkı, doğup büyüdüğü toprakları terk ederek başka diyarlara göç etmek zorunda kalmıştır. Huzur içinde yaşarken dahi halkın sevdiği şair ve ozanlar, Çarlık Rusyasının sömürgeci siyasetine karşı çıktıkları için Sibirya’ya sürgün edilmiştir. Şair ve ozanların keskin ve hünerli dili, Rusların baskıcı politikasına karşı isyanları halkı peşinden sürüklemiştir. Bunun sonucu olarak da yönetim sert ve acımasız tedbirlere başvurmakta tereddüt etmemiştir.
Bazı şair, ozanlar doğduğu topraktan, annesinden sevgili eş ve çocuklarından kaşla göz arasında ayrılmak zorunda kalmışlardır. İşte bu tür gibi olaylar neticesinde “koştasuw” şarkıları ortaya çıkmıştır.
Bilge şair Abay’ın “Tuganda dünye esigin aşadı ölen, olenmen jer koynına kirer.” (İnsanoğlunun hem doğuşu hem de ölümü şarkılarla karşılanır. ) koştasuw şarkı ve ezgilerinin kısa bir özetidir.
Kazak halkında ölen insanı yad edip hüzünlü şarkılar söylemek eski zaman-gelenek, göreneklerinden biridir. Kişisi vefat eden her evin insanları ağıt yakamaz. Yurt her zaman farklı ve ani ölümlerle karşılaştığı için her birine bir joktaw şarkısı gerekiyordu. Bunun gibi olaylarda ozanlara ağıtlar yaktırılır ya da duruma göre vefat edenin ya eşi kızı veya gelini söyler.
Joktaw, gelenek Jırlarının (şarkılarının) içindeki sıkça ve çok karşılaşılan türlerden biridir. Joktaw şarkılarının çoğu o soyun üzüntüsünü, milletin kaygısını ortaya çıkaran duygusal ve hüzün dolu ifadelerdir.
Zamanında halkın bileği ve gücü, milletini düşmandan koruyan bahadır ya da başka bir iyi insana ağıt yakmanın kökeninde (özünde) toplumun özgün hali vardır.
Halk kahramanları hakkındaki şarkıların çoğunda ağıt ve ağıt türünün yer alması bu nedenledir. Bununla beraber joktaw, liriko-eposluk destanlarda da yer almaktadır.
Halkın gelenek göreneğine, güncel yaşamına dair şarkılar, yalnız yukarıda adı geçen şarkı, ezgi, ağıt türleriyle sınırlı değildir.
“Vedalaşma”nın çok yaygın bir konusu, iliyle halkıyla, memleketiyle olan vedalaşmaya bağlı yazılan halk konulu türkülerdir. Obayı tanırken böyle türküleri ozanlar söylemiştir. Bazen obanın gençleri yazıp, sonra bütün halk söylermiştir. Birçok köyün yerinden yurdundan ayrılıp, çöle veya yabancı bir yere taşınması, sadece Çarlık döneminde değil, hanlık devrinde, derebeyler arasındaki çatışmalar sonucu da trajik göçler ortaya çıkmıştır. Böyle ağır olaylar, halkın aklında silinmeyen iz bırakarak “vedalaşmanın” çok dertli türlerinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur.
Meşhur “Kozı Körpeş-Bayan Sulu” şarkısında Karabay memleketinden kaçıp gidecekken, abla kardeş Ay ve Tañsık’ın söylediği şarkı böyledir:
Baltalı, Bağanalı ili, aman ol,
Kurbağalı göl, esen ol,
Toplardım sıkıldığımda
İğde, elma ağacı, çiçekler aman ol!
İpek gibi çimeninde büyüyen,
Vadi, dağ taşlarım aman ol,
Kalan il, halkın ihtiyarı esen ol!
Kayın atan Karabay senden kaçtı,
Yürümekte olan Kozı Körpeş aman ol!
Bul, kovalayarak, ardına düşüp,
Halk iyisi Taylak hakim, söylediğim bu.
Bu izi doksan binlik patika olur
Kaybolmaz nereye gitsen de kazılmış yol
Taylak’ın kalan halkı şimdi aman ol,
Arka’nın serin meltemi sen de aman ol
Yürülmez sıcağa soğuk verip
Akan kaynak, nefes alınır gölgeli…
Kozıke sen pişmemiş ham bir elma,
Boyuna kuvvet girip, güç dolar mı
Kozı Körpeş damat olup, biz kayınbike.
Her zaman baş eğip hürmet eden gün olur mu?
Baltalı, Bağanalı halkı, aman ol!
Yoldaki Kozı Körpeş aman ol!
Yenge, arkadaş, gelin, kızlar,
Bizi düşünen halk, aman ol!
Eski Kazak yaşamında sevişen kalpleri acımasızca birbirinden ayırıp, genç kızın yabancıya verilmesiyle ilgili böyle şarkılar da yazmışlardır. Bunların içinde en güzeli ve herkes tarafından bilineni “Korlan”dır.
MAKAL, MATELDER (ATASÖZLERİ)
Atasözleri düşünce derinliğiyle, milletin hafızasını oluşturan köklü ve öz ifadelerdir. Hayatın her anını mercek altına alıp halkın hafıza hafsalasından geçirilen ve halkın yüzyıllara dayalı tecrübesi sonucu ortaya çıkan kalıp sözlerdir. Halkın kültür düzeyi, duygu ve düşüncelerini bir kaç kelimeye sığdırmak… “Köp söz kömir, az söz altın” (Çok söz kömür, az söz altın) vb. atasözlerinde ses ve kafiye uyumunu görebilmekteyiz. Atasözlerine kelime eklemek veya kelime çıkarmak anlam ve biçim bütünlüğünü bozabilmektedir.
Atasözleri ve deyimler, birbirine yakın olmalarına rağmen ikisinin de birbirinden farklı özellikleri sözkonusudur. O farklılık atasözlerinden fikir çıkarma esnasında kendini göstermektedir. Örnek: Tokpagı küştü bolsa, kiyiz kazık jerge kirer.” (Tokmak güçlü olursa, keçe kazık bile yere girer) atasözüne bakacak olursak iki basit cümleden kurulmuş olduğunu görebiliriz.
Kazak atasözlerinin makal ve matel denilen çeşitleri mevcuttur.
Makalda birbirine zıt anlamlı kavramlar karşılaştırılarak anlatılmak istenen düşünce ifade edilmeye çalışılmaktadır. Makal bir karşılaştırma kuralıdır. Örnek: “Birev toyıp sekiredi, birev tonıp sekiredi” (Birisi doyup zıplar, birisi donup zıplar), “Er jigittin eki söylegeni ölgeni, emennin yilgeni sınganı” (Erkeğin iki kere söylemesi ölmesi, ağacın eğilmesi kırılması) vd.
Bu getirilen örneklerde hayattaki tecrübeler ışığında anlatılmak istenen temanın önemi vurgulanmakta, ispatlama yoluna gidilmektedir.
Makalın da kuruluşu değer sonuç bakımından matelden farklıdır. “Köppen körgen ulı toy” (“Elle beraber geçirdiğin düğün her zaman güzel” ya da “Elle gelen düğün bayram”) matelinde sadece genelleme var; mana açık değil, netice, fikir yoktur. Bu verilen ipucunun yardımıyla okuyucu veya dinleyici sonucu kendisi çıkarır. Matelde ispatlama, tahmin diye bir şey olmaz.
İşte, yukarıda gösterilen bu özellikler nedeniyle makal ile matel birbirinden ayrılır.
“Altısı ala olsa,
Ağızdaki gider.
Dördü tam olsa,
Gökteki gelir.”
Kazak atasözlerine örnekler:
Törkini jaqın qatınnıň tösegi jıyılmas (Akrabası yakın gelinin yatağı toplanmaz.)
Dana ımmen tüsinse, nadanğa tayaq (Alim işaretle anlarsa, cahil dayakla anlar.)
Allağa jağayın deseň azanın bolsın,
Hanğa jağayın deseň qazanıň bolsın
(Allah’a iyi görüneyim dersen ezanın olsun,
Han’a iyi görüneyim dersen kazanın olsun)
Arın satqan bärin satar. (Arını satan herşeyini satar.)
Asıl äyel äri erkek, äri qatın[5] (Asil hanım hem erkek hem kadındır.)
BULMACALAR
Jumbak (Bilmece ya da bulmaca) da avız edebiyatının eskiden gelen bir türüdür. O halkın tabiat olaylarının, dünyanın sırrını tanıyıp bilme arzu ve hevesinden doğmuştur. Jumbak insanoğlunun zekâsı, ufku genişledikçe halkın sosyal hayatının, mesleğinin değişmesinden dolayı içeriği, konusu yönünden daima çeşitlilik arz etmektedir. Konularına göre jumbakların doğuş zamanı tahmin edilebilir. Örneğin kalem, mürekkep, mektup, kitap, telefon, uçak gibi sanat ve teknoloji değişikliklerine ait olan bulmacalar günümüzde üretilen bulmacalar olduğu su götürmez.
[1]Sıradan bir ev hanımı, işçisi, öğrencisinin rahatlıkla anlayabileceği tarzda Kazak Edebiyatının ana hatlarını ortaya çıkaran yalın, sade metinler hazırlanmıştır. Bu metinlerin hazırlanmasındaki amaç; Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümlerinde lisans ve lisansüstü eğitim gören öğrencilere yardımcı ders materyalleri oluşturmak, Kazak edebiyat ve kültürüne ilgi duyan vatandaşlarımızın ilgili bilgi ve belgelere ulaşmasını sağlamaktır. Bu metinlerin hazırlanmasında Prof. Dr. Kunapiya Alpısbayeva’nın Kazak Edebiyatı (Almatı, 1992) adlı eserinden yararlanılmıştır.
Alpısbayeva Qunapiya, Qazaq Adebiyeti, jogarı klass oqıtuşıları men abiturentterge arnalgan, Qazaqstan respubliqası halıqqa bilim beruw ministrligi, Atamura, Almatı, 1992
[2] Jıravlık (Jır Söyleme Sanatı): Jır şiir türüdür, jırav ise dombırasıyla irticalen şiir ve deyiş söyleyen ozandır. Kimi ozanlar ise ustasının ya da başkalarının şiir ve deyişlerini yorumlarlar. Bunlara ise jırşı denir.
[3] Açlık ve kıtlığa sebep olan şiddetli kara kış
[4] Jongar Kalmakları: Cengiz Han öldükten sonra ortaya çıkan ve Kazak Hanlığıyla yaptıkları yüz senelik savaştan sonra yok edilen halk.
[5] Bkz.İsmail Zeyneş, Gümüş Muhittin, Türkçe Açıklamalı Kazak Atasözleri, Engin Yayınevi, 1995, Ankara