Posted on

KIRGIZ SÖZLÜ EDEBİYATI[1]

FOLKLOR

Kırgızların sözlü edebiyatının kökleri çok eski çağlara kadar gider. Buna delil olarak günümüze kadar ulaşan yaratılış mitolojileri, pastoral türküler, sagu ve ağıtları örnek gösterebiliriz.

Dini nazma ve günlük aile hayatına ait nazım olarak ikiye ayrılır. Dini nazmın yer aldığı dini tören ve ayinler, inanışa göre çeşitli doğal afetlerden korur:

Padişahın öfkesinden koru,

Namussuzların tamahından koru

Bütün belalardan koru

Yılan veya zehirli böcek soktuğunda üfürükçülüğe başvurulması, hayvancılıkla ilgili yapılan tören ve ayinler günümüze kadar gelmiştir. Geceleyin hayvanları yırtıcı hayvanlardan korurken söylenen ‘Bekbekey’, ‘Saksakay’, ‘Şırıldan’ türküleri ayinsel nazım türü olarak kabul edilmektedir. Çobanlar türküler çağırıp birbirlerine gecenin kör karanlığında cesarete getirirlerdi. ‘Bekbekey’, Saksakay’, kelimeleri tercüme edilmiyor. Bu türkülerin bazı milli efsane, gelenek ve görenekleri yansıttığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu tür kelimelerin hayvanların mitolojik hamilerini ifade ettiği ve buna binaen sihirli sözler olduğunu yorumlamak mümkündür.

Benim sırığım ak dikenden,

Hırsızlar kurtlar görünmeyin,

Kırbacımın sapı ak dikenden,

Lanetli hırsız gözüme görünme

‘Şırıldan’ yılkı çobanlarının türküsüdür. Çobanların ağır işi ve atlarının çoğalıp sürülerinin bir kat daha artması için söyledikleri türküdür. Otlak ve meralarda belirli bir dönem hayvanlar otladıktan sonra yayla dönüşünde söylenilir. Ayin nazmının bir başka çeşidi tarım ve ziraatle ilgili şarkılardır. Kırgızlarda tarım ve ziraatçiliğin hamisine ‘Baba-Dıykan’ denir. Kurak geçen yıllarda bolluk ve bereket olması için tabiatı sihirli sözlerle etkilemek, harekete geçirmek için ‘Cayı’ türküsü söylenirdi. Reçberlerin arasında en yaygın olan ‘Op-Mayda’ türküsüdür. Rusların ‘Dubinişke’ türküsü gibi ağır ve zahmetli işleri, birazcık da olsa hafifletmek için söylenir. Belirli bir sesin ahenkli ve ritmik olarak tekrarı hasat zamanında ve harmanda çalışırken cesaret ve şevk verir. ‘Cer-Suu Tayuu’ gibi dini törenler çeşitli tabiat olaylarını anlatır, başarılı bir av ve bereketli bir yılın geçmesi için dualar edilir.

DİDAKTİK JANR:

Sözlü edebiyat, göçebe hayatta çocukların eğitimi ve terbiyesinde çok önemli yer tutmaktadır. İnsanın toplum içerisinde hareket ve yaşantısını kontrol eden ve değerlendiren görgü kurallarının adeta aynasıdır. Kırgız folklorunda buna sanat, “nasihat” veya “terme” denilmektedir.

Namlusu ak tüfek; atamazsan nişan alma,

Kendini yiğit sansan, haylazlığı için çocuğu dövme.

Bu janrda insanların uygun olmayan tavır ve hareketleri kınanmaktadır. Sanat ve nasihatte akıl, el işi ustalığı, maharet ve kadınların güzelliği konu olarak işlenmektedir.

Eğer hanımın akıllı olursa

Ömrünün sonuna kadar hayatın

Bal tadındaki meyvelerinden tadarsın.

Bu janr türü, eski dönemlerinden beri Türk edebiyatında var olagelmiştir. Orhun Yazıtları öğüt, nasihat tarzında yazılmıştır. Ayrıca XI. Yüzyılda Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan muhteşem eserde bunun örneklerini görebiliriz. Edebiyatın bu tarz ürünlerinin zengin bir biçimde yaşadığı bu kaynak eserler açıkça göstermektedir.

ATASÖZLERİ

Muhtevası bakımından atasözleri didaktik janra çok yakındır. Konusu genellikle cesaret, asillik, mertlik, kahramanlıktır. Kırgız atasözleri halkın ictimai ve tarihi tecrübesini kendine kaynak almıştır.

Yurduna düşman gelince saklanan yiğit mi?!

Evine dostu gelince malını saklayan yiğit mi?!

Atını dikkatli sür, yoksa yaya kalırsın.

Sağ elinin öfkesini sol elinle bastır.

Kurdun eniğinden köpek olmaz.

İyi hanım, bulunmaz baht.

Kırgızların düşman saldırı ve istilalarına karşılık savaş ve kahramanlıklarını anlatan atasözleri de vardır.

Diri ödleğe göre, ölü kahraman iyidir.

Kaçağa dünya dardır.

Bazı atasözleri sınıf çelişkilerini göstermek açısından ilgi çekicidir. Toplumun zengin, varlıklı tabakasının yararına söylenen atasözleri de mevcuttur.

Birleşen kum taş olmaz,

Birleşen kul bey olmaz.

Kamçın sert ise hanımın mutlu olur.

Toplumun değişik katmanlarındaki meslek erbaplarını hicveden alaya alan atasözleri de vardır.

Mollanın sözünü dinle ama yaptığını yapma.

Çocuklara nasihat, ebeveynlere saygı, arkadaşlık, sadakat gibi konuları işleyen atasözleri de vardır.

Başına bela geldiğinde akıllı kendini suçlar,

Zorluk çektiğinde aptal arkadaşını ayıplar.

Kırgız atasözleri, Kırgızların töre, gelenek ve göreneklerin bir nevi ansiklopedisidir. Bu nedenle bu zamana kadar yazarların dilinde renk renk işlenmekte, anlatıma belagat ve fesahat katmaktadır.

BİLMECELER

Bir olayı ve maddeyi mecazi olarak niteler. Genellikle soru şeklinde olur. Bilmecelerin birçok türü vardır. İnsanların, tarımcılık, hayvancılıkla ilgili işlerini, göçebe hayat tarzlarını ifade eder. Bilmecelerin kısa türünün yanısıra hikaye veya problem tarzında bilmeceler de vardır.

Kırk tane tabak, her birinde kırk koyun kuyruğu,

Her birinde kırk tane bıçak, hepsi toplam kaç tane bıçak?

Bazı bilmeceler kafiyeli soru-cevap şeklindedir ama çoğu tekrar ve iki mısra şeklindedir.

MASALLAR

Janra göre folklorik nesirdir. Olağanüstü hadiseleri içermesine rağmen insanların gerçek düşüncelerini ve arzularına tercüman olur. Güncellik, aktüalite, ileri görüşlülük, hikmetli sözler Kırgız masallarına özgüdür. Güzel hayatın yaşam tarzını masallarına yansıtmışlardır. Masallar eğitici ve terbiye edici, muhtevasına göre insanların yaşantısını tasvir eden masallar, hayvan masalları ve cin ve peri masalları olmak üzere üçe ayrılır. Ejderhalar, cadılar, tek gözlü devler olağanüstü güce sahip bahadırlar, peri masallarının baş kahramanlarıdır. Ölümsüzlük suyu, bir avuç toprak, insana dönüşen hayvan, güzellik elmaları, hayvanı veya insanı diriltebilen taşlar kahramanın her zaman yardımcısıdır. Peri masallarında cesareti, akıllılığı övmek boy sistemine kadar geri giden ana konulardandır. “Gümüş Yüzük”, “Değerli Taş”vb.

HAYVAN MASALLARI

Sözlü edebiyatın en eski türdür. Eski kabile sisteminde insanlar değişik hayvanlara tapmışlardır. Emeğin neticesinde insanın tabiatla ilişkisi sürekli değişkenlik göstermiş ve totemler başka anlam kazanmaya başlamışlardır. Hayvanlar hakkında pek çok masallar üretilmiştir. “Tolubay Sınçı”, “Aptal Ayı”, “Tilki ve Kurt”, “Baykuş ve Atla Doğan”vb.

Masal totemlerinin sayesinde insanın iyilik ve kötülük, cesaret ve ödleklik gibi nitelikleri ortaya çıkarılır. Masal hayvanları; kanatlı at, akıllı kurbağa, Zımırık adlı talih kuşu sısk sık dara düşen kahramanın yardımcılarıdır.

İnsanların yaşayışını tasvir eden masallar hayattaki gerçek olayları, toplumsal problemleri anlatır. Burada genellikle zengin ile fakir, padişah ile köylü (Akıllı Köylü Gaddar Padişah) mücadele eder. Padişahların, beylerin, zenginlerin cimriliği aptallığı, gaddarlığı ele alınır. Yalancı ve alaycı Aldar Kösö’nün maceralarını anlatan masallar çok popülerdir. “Bir Dazlak ve Yedi Dazlak”, “Üç Tüccar” masallarında sefaletin had safhasına gelen köylü hikayenin sonunda düşmanlarına galip gelir. Toplumun bahtını, mutluluğunu arayan Asan Kaygı (Kırgız ve Kazak folklorunda ortak kahraman) insanın güzel ve iyi vasıflarını ortaya çıkarır. “Abasker’in Kızı”, “Akıllı Köylü” masallarında insanın alın teriyle çalışarak harikalar yaratabileceğini, eğlence hayatının fani olduğunu anlatmaktadır.

Abaskar’ın Kızı masalında, Bir marangoz tahtadan bir kadının figürünü yapar. Demirci onun küpe, bilezik ve kolyesini yapar. Terzi ona güzel bir elbise diker. Tahtadan yapılan bu güzelliğe molla hayat verir. Bu masalda olduğu gibi “Yedi Oğul” masalında da “İnsanı servet, mal mülk değil; yetenek, el işi ustalığı, erdemli ve faziletli kılar. İnsanı mutlu sona ulaştıran bunlardır mesajı verilir.

MİTOLOJİ VE EFSANE

Mitoloji ve efsane birbirine konu itibarıyla en yakın olan janrlardır. Evrenin, hayvan ve bitkilerine, canlıların yaratılışı; yer ve su adlarının doğuşu başlıca konularıdır. Efsane ve mitolojilerin çoğu dünyanın yaratılışı üzerine eski insanların düşüncelerine dayalıdır. “Ürkör (Pleyada) Kızı Güzel “Ülpüldök” efsanesi, “ürkör” (pleyada) takımyıldızının nasıl meydana geldiğini poetik şekilde anlatır. “Üç Arkar” miti, terazi takım yıldızının ortaya çıkışını anlatır. “Jetigen” ve kutup yıldızına ithaf edilen mitler de bu tarzda yaratılmıştır.

Başka bir konu üzerine kurulan mit ise boyların ve adlarının çıkışı ile ilgilidir. Bir rivayete göre yarı efsanevi boynuzlu bir tanrıça Bugu boyunda ilk adımını atmıştır. Halk arasında kutsal hayvanlar üzerine sayısız mitler anlatılır. Örneğin yılkının hamisi Kambar-Ata, koyunların hamisi Çolpon-Ata, devenin hamisi Oysul-Ata, bugunun (geyiğin) hamisi Kayberen, ineğin hamisi Zengi Baba… Bir mitte Kırgız etnoniminin ortaya çıkışına nehirden köpüğü içerek hamile kalan kırk kızın neden olduğu söylenmektedir.

Efsane, mitten farklı olarak gerçekten tarihte yaşanmış fakat biraz hayal gücü ile süslenmiş olaylara dayanır. Rivayete göre Isık-Göl’ün kenarındaki Toru-Aygır köyüne, bir doru aygırın adı koyulmuş. Eskiden Kalmuklar Kırgızların at sürülerini sürüp götürmüş, yılkıların içinde Toru- Aygır da varmış. Ana yurdunun yaylaklarına hasret kalan Toru- Aygır gölü yüzüp geçmiş ve yurduna dönmüş. Ceti-Ögüz, Kızart Köylerinin adları, Isık-Göl’ün meydana çıkışıyla ilgili değişik efsaneler mevcuttur.

LİRİK JANR

Yaşam ve sevgi şarkıları olarak ikiye ayrılır. Yaşam türkülerinin birçok çeşidi bulunmaktadır. Atışmalar, anma türküleri (coktoo), düğün şarkıları, ninniler, yanık türküler, ağıtlar, veda türküleri, vasiyet, ithaf türküleri, oyun türküleri vb.

Atışma (aytış) ezelden beri ozanların sevdiği türkülerden biridir. Bunlar bir nevi sözlü düellodur. Ozanlar iğneli hicvedici sözler söyleyerek birbiriyle yarışırlar. Atışmalar kamuoyunun bir nevi nabzını tutan söz sanatıdır. Ozan irticalen söyleyip hemen karşısındakine cevabını verir. İkinci ozan da hemen rakibinin sözlü saldırısı karşısında komuzuyla cevabını vermeye çalışır. Yalnız sözlerinin kafiyeli şiir sanatının inceliklerine dayalı olması gerekir. İstidadı olan, sözleri anlam yüklü ve sanatkarane özellik taşıyan ozan galip gelir. Bu tarz ozanların atışması Orta Asya’nın diğer halklarında da mevcuttur. (Kazakça “Aytıs”, Özbekçe “Askiya”, Tacikçe “Muşapra” Günümüze kadar devam edip gelen gençlik bayramlarında icra edilen “Sarmerden”, “Alımsabak” lirik türkülerin kökü en eski atışmalara kadar gider. Atışma janrı Toktogul Satılganov’un sihirli sözlerinde gelişmiştir (Naymanbay ile Atışması). Milli ozan atışma ve deyişlerinde daima zenginler ve düzenbaz ozanların içyüzünü açığa çıkarmıştır. Modern tarzda atışmalar ozanın repertuarında yer almaktadır.

Genç yetenekler ise sosyalist düzenin başarılarını terennüm ederek, geçmişteki yaşantılarını tenkit ederek birbirlerine karşı üstün olmaya çalışırlar.

Yanık türkülerde ve ağıtlarda yakınının ölümüne ağlamakla beraber kaderin adaletsizliğine, sefalete sitemler dile getirilmiştir. Folklorun ayin tarzındaki bu ürünler günümüze kadar gelmiştir. Bazı sagular ve anma türküleri zamanla gelişerek destan tarzına dönüşmüştür.

Düğün türküleri de konu bakımından sagulara ve yanık türkülere çok yakındır. Kaynana evine gidecek kız kaderine ağlar. Bu tarz türküler kızın koca evinde nasıl ve ne şekilde hareket etmesine dair öğüt ve tavsiyeler niteliğindedir. Düğün türküleri, bazen birbirine denk olmayan gençle yaşlı insanın evliliği gibi konuları da ele almıştır.

Altmış yaşında aksakallı yaşlıya gidiyorum

Babam beni birkaç hayvan uğruna verdi.

“Borç bedeli için giden kızın türküsü”, Berdel giden kızın türküsü” adlı türkülerde insani muameleden mahrum kızların trajik hikayeleri anlatılır. Derebeylerinin ve din adamlarının aç gözlülüğü, insafsızlığı, merhametsizliğini hicveden türküleri de unutmamak gerekir. Yaşam türküleri derebeylik, zengin fakir, sınıfsal farklılıkları konu almıştır.

Aşk liriğini “Seketbay” ve “Küygön” oluşturur. Bu tür şarkılar Ekim Devrimine kadar en yaygın aşk türküleridir.

MANAS DESTANI

Kırgızların efsanevi destanı olan Manas Destanı cesareti, askeri kahramanlığı, vatan aşkını terennüm eden muazzam bir eserdir. Kırgızlar asırlar boyunca yabancı işgalcilere karşı kahramanca mücadele etmişlerdir. Özgürlük ve bağımsızlıkları uğruna vatanlarını savunmuşlardır. Halkın direniş gücü ve kahramanlığı sayesinde yok olmaktan kurtulmuşlardır. Kızı, kızanı nice savaşlarda kahramanlıklar göstermiştir. Şecaat ve mertlik halk edebiyatında ebedi konulara dönüşür. Manas Destanı, bağımsızlık ve hürriyet yolundaki mücadeleyi, özgür yaşamın dünyasını yansıtan en eski destanlardan biridir. Tarihin bilinmeyen bir dönemine ait yazılı edebiyatın olmadığı, sözlü edebiyatın diğer türleriyle beraber tiyatronun, edebiyatın, güzel sanatların yerine geçmiştir. Bu başlangıç itibarıyla bütün sanatların doğal hamuru, kaynağı olarak yorumlamamız da mümkündür.

Manas Destanı Kırgızların sadece tarihine ışık tutmakla kalmayıp onları her yönden tasvir eder. Yaşam tarzları, ekonomileri, gelenek görenekleri, estetik zevkleri, çevre ve tabiata karşı duyarlılıkları, ahlak ve etikleri, tıp, coğrafya bilgileri, dil ve sanatları….

Bu nedenle destan, Kırgızların tarihi, dili, etnografya, felsefe dünyası, psikolojisi, maddi ve manevi değerlerini araştırma ve inceleme açısından kaynak teşkil eder. “Manas” destanı yalnız Kırgızlarda mevcutken, diğer Orta Asyalı halkların destanı ortaktır. “Alpamış” Özbek, Kazak, Karakalpaklarda, “Köroğlu” destanı Kazak, Türkmen, Özbek, Taciklerde mevcuttur. Destanda gelişen olayla Kırgız tarihinin en eski dönemlerini yansıtmaktadır. Burada eski toplum yasalarında harp demokrasisinin bazı özellikleri gözler önüne serilir (Ganimetin savaşçılar arasında eşit olarak paylaşımı, komutanı seçme özgürlüğü vb.). Olayların geçtiği yer adları XVI. Yüzyılda yazılmış olan “Macmu at-Tavarih” adlı eserde, XIV. Yüzyılın ikinci yarısında geçen bir olay ile Manas’ın kahramanlıkları arasında bağlantı kurulmuştur. Bu da bize Manas destanının eski bir destan olduğuna işaret etmektedir (Bu eski yazma eseri A.T. Tagircanov 1959 yılında bulmuştur.). Diğer halkların destanlarından farklı olarak “Manas Destanı” baştan sona kadar manzume şeklinde, beş yüz bin mısradan oluşmaktadır. Hacim bakımından bütün dünya destanlarından büyüktür. Destan asırdan asra, nesilden nesle gelişmiştir. Manasçıların çabalarıyla destan her geçtiği dönem yeni olaylar, kahramanları içine alarak muhteva bakımından genişlemiş ve zenginleşmiştir. Şu anki destan birçok Manasçı kuşağının sayesinde Kırgızların bin yıllık tarihine ışık tutan muhteşem bir eser haline gelmiştir.

Eserin ana fikri yabancıların baskı ve boyunduruğundan kurtulmak için amansız savaşın mücadelesi konu olarak işlenmektedir. Bu savaşın baş kahramanı da Manas’tır.

O kaya gibi kocamandı,

Uzun başlı, geniş alınlıydı

Elmacık kemikleri geniş (çıkık), burnu kemerliydi

Göğsü büyük tepenin yamacı gibiydi

Omuzları yalçın dağlar gibiydi

Sırtı düz ve genişti

Arslan bakışları tehditkardı

Ensesi arslan gibiydi

Narasında arslan öfkesi vardı

Bedeni dövülmüş pulattı

Çakmaktaşından daha sert kalbi vardı

Hiç dediğinden dönmeyen adamdı

Yüreği cesur ve ihtiraslıydı (Penkovskinin Tercümesi)

Bütün bu olaylar, şu baş kahramanın etrafında dağınık Kırgız boylarını birleştirmek konusu üzerinde gelişmiştir. Birinci bölüm Becin (Pekin) de Manas’ın mağlubiyeti ile biter, orada onun yakın adamları Almambet, Sırgak, Er Kökçö, Er Töştük şehit olur, kendisi ölümcül yaralar alır. Bu durum epopenin bölüm bölüm olmasını zorlar. Trilojide ilk kısmı trajik sonla biter. Manas’ın vasiyetinde (kereez) boyların çekişmeleri, onun birleştirdiği güçlerin zayıflaması anlatılır. Oğlu Semetey’in doğumu babanın mağlubiyetinin intikamını alacağının önceden habercisi olur. Böylece babasının kahramanlıkların tekrar edecek ve işgalcilerle savaşacaktır.

Semetey’in ve silah arkadaşlarının başarılarını ve hayatını tasvir eden ilk kısma bağlı olarak ikinci bölüm ortaya çıkmaktadır.

Semetey trilojisinde sık sık bahsedilen kısmında tahminen Cungarların istila ettiği dönemi içermektedir. Vaka XVI-XVIII. Asırda Orta- Asya’da vuku bulmaktadır. Cesur ve yiğit kahramanlar halkının gördüğü zulüm karşısında verdikleri mücadele sonucu helak olur. Fakat işin acı tarafı dış düşmanla tarafından değil iç düşmanların düzenlediği suikast ve tezgahlar sonucu bir bir yok edilirler. Trilojinin üçüncü bölümü işte bu iç düşmanlara karşı verilen mücadeleleri konu alır. Bu bölümde hak hukuk ve adalet yeniden tesis edilmektedir. Halk Manas efsaneleri ve onun evlatlarının kahramanlık destanları sayesinde Semetey ve Seytek tipini yaratmıştır. Kırgızların kaderini belirleyen tarihi olayların akışı sıralı şekilde yansımaktadır. Destanların iskeleti Ortaçağın başları yani Eski Türk Devletlerinin Moğolların işgali ile kavimlerin ve boyların Orta Asya’ya göçleri, birbirlerine karışıp kaynaşmaları ve Cungar Hanlığının Kuruluşunun derin etkileri vardır.

Semetey’in ve silah arkadaşlarının yiğitlik ve kahramanlıklarını anlatan ilk bölüme konu bakımından bağlı olan ikinci bölüm ortaya çıkmaktadır.

Destanda birçok prototip kahraman vardır: Mooke, Şıgay, Esenkan, Nogoy… ama bu protipler eserin tabiatına uyarak değişiklikler göstermiştir. Destanın ana epizodları; Manas’ın doğumu ve çocukluğu, Kahramanın seferleri, Kanıkey’i isteme ve düğün, Merhum Kökötöy’ün Aşı, Közkamanlar hadisesi… Tüm bunlar vatanı, yurdu düşmandan müdafa için boyların Manas’ın etrafında bir araya getirme ideali yatar. Bu birlik ve beraberlik fikri her epizodda somut olaylarla dile getirilir.

Gövdeden çıkan yangın kötü,

Özden çıkan düşman kötü.

Düşmana mukavemet göstermek için birlik beraberlik ideası, vatan konusu farklı ve değişik bölümlerde hadiselere dayalı olarak canlı tutulmaya çalışılmıştır. Önceleri dünya, toprak ve yer kavramına duyarlı olmayan ulus, vatan ve yurt kavramına sahip olmaya başlar. Vatan ve tabiat olaylarıyla bereket, rızk kavramı mukayese edilir. Manas’ın idaresi altında Kırgızların uzun yıllar sürgünden sonra döndükleri Talas, cennet bahçesi gibi gelir. Talas anayurdun direği, özgürlük ve bağımsızlığın sembolüdür. Zira Talas, ezelden beri Kırgızların mekan tuttuğu kutsal yurttur.

Destanda iyilik ve kötülük kavramı eski kültür ve geleneklere dayalı olarak değişik zaman ve hadiselerle dile getirilir. Beyaz renk saygı ve temizliğin aynı zamanda kutsallığın sembolüdür. Özellikle, silah, günlük ihtiyaçlar için kullanılan alet edevat ve hayvanların renginde belirginlik kazanmaktadır. Manas’ın zırhına Akolpok, tüfeğine Akkkelte, bayrağına Akasaba, doğanına Akşumkar, atına Akkula, hançerine Aktinte denir. Olağanüstülük destana has bir üslupla anlatılır. Diğer eski destanlarda olduğu gibi malum özellikleri kahramanımız da taşımaktadır.

Manas ölümü getiren, felaket ve ecinni tayfasına hükmedebilen bir yeteneğe sahiptir. O diğer ölümlülere hiç benzemez. Tüyle kaplanabilir, gözbebeklerinde ben bulunur. Alptir, gülemez, çünkü heybetli görünüşü ile korkunun ve insanlar üzerinde itaat ve hükmedilme etkisi bırakır. Onda dizginlenmesi mümkün olmayan sınırsız bir güç ve kudret vardır.

Su iç dersen zehir içer,

Kalpak al dersen baş alır

Kan dök dersen karın deşer

Savaştan hiç geri durmaz

Asık suratından hiç ayrılmaz

Oktan mızraktan sakınmaz

Ölümden hiç kaçmaz

Ordu görünce yılmaz ( R.Z. Kıdırbayeva’nın tercümesi)

Gücü ve deliliği yırtıcı bir hayvana benzetilir. Asık suratı, heybetli biçimi, ateş saçan gözleri, gür sakalları vardır. Destanda olaylar geliştikçe artık Manas’ın yüceliği, âlicenaplığı tasvir edilir. Bazı Manasçılar Manas’ı bir derebey kalıbına sokmaya çalışsalar da o milli bir kahraman olarak kalmıştır. Bütün savaşlarda sıradan bir asker gibi en önlerde çarpışmış ve zaferler kazanmıştır. Manas hiçbir zaman iktidar hırsı gütmemiştir Büyük seferlerde başkumandanlık tuğunu Bakay’a, sonra Almambet’e vermiştir. Manas’ın büyüklüğü kırk cengaver (kırk çoro) tipleriyledir. Bu cengaverlerden en namlıları Koşoy, Bakay, Almabet, Çubak, Sırgak vb. Manas adı onları kahramanlık yolunda coşturmaya yeter. Her cengaverin kendine has özellikleri vardır. Manas eşsiz güce sahip, soğukkanlı, stratejisttir. Bakay Bilge ve kahraman. Almambet, sadakat ve vefanın örneği, doğanın efendisi (havaya hükmeder) Sırgak cesur, dayanıklı, maharetlidir. Olumsuz kahramanı nitelemek baş kahramanı yüceltmek önemlidir. Manas’ın baş düşmanı Konurbay ise hain, açıkgöz, kıskanç ve sinsidir. Gözlerinin köşeleri insanı yutabilecek harabe bir mezara benzer. Davranışları zehirli ve cansızdır….

Manas’ın en samimi arkadaşı ve can yoldaşı olmadan önce Almambet çölde yersiz

yurtsuz dolaşır. Manas’ın konduğu yere gelince bir ona soyunu, kim olduğunu sorar. Almambet şöyle cevap verir:

Yuvasından düşen kuş yavrusu gibiyim,

Yol ağzına herkes tarafından terk edilmiş gibiyim

Rahatça nasıl oturacağımı bilmiyorum,

Kanatları yorulmuş kuş yavrusu gibiyim

Yularını koparmış at gibiyim. (Kıdırbayeva’nın tercümesi)

Destanda kadın konusu da işlenmektedir. Kadının güzelliğinden ziyade, göçebe hayat tarzına uygun güzel vasıfları dile getirilir. Sonra kadının güzelliği, cesareti, becerikliliği, el işlerine yatkınlığı fiziki görünüşüyle özdeşir. Destanda kadın sadece ana değil, ocağın sahibesi, koruyucusu, aynı zamanda cesur bir savaşçıdır da. Manas’ın eşi Kanıkey zor durumlarda yeleğini giyer, örgülü saçını miğferinin altın yığar, atına binip düşmanla savaşa gider. Diğer zamanlarda el ve ev işleriyle uğraşır. Destanın bir bölümünde geceleri uyumadan eşine dağ tekelerinin derisinden güreş için kispet yaptığı anlatılır.

Kispetin astarı öyle sağlamdır ki ne mızrak ne de ok delebilir ne de yanan kömür onu yakabilir. Destan sanat ve zanaatkarlık en ince ayrıntılarını kadar anlatılır. Eşyaların desenleri, motifleri destanın en ilgi çekici bölümleridir. Ayrıca Manas’ın giyim kuşamı, silahları detaylı olarak anlatılır. Örneğin Manas’ın savaş zırhını (yeleğini) ok delemez, kılıç kesemez. Sadece cansız eşyalar detaylı anlatılmaz. Atın güzelliği, dayanıklılığı, hızlılığı, savaşçı insanın vasıflarıyla eşdeğerdedir. At canlı tabiatın bir parçası, kahramanın zaferinin teminatıdır. Atsız kahraman kılıcı olmayan savaşçı demektir. Destanda at koşumlarına ayrıca yer verilmiştir. Doğanın veya insanoğlunun yarattığı her şey olağanüstüdür. Eposun sonunda ortaya çıkan kötü niyetli, korkunç ejderi kahramanımız mağlup eder. Bütün kötü vasıfları üzerinde toplamış tek gözlü dev Makel, düşmanın hiperbolik tipidir. Onun efsanevi ve acaip bir görünüşü vardır. Tek gözlü, gür sesli, gövdesi baştan ayağa kıllıdır. Tütün içerken duman bütün şehri kapladığı için kuşlar uçamaz. Bir yudumda pınarları kurutur.

Düşman kuvvetlerini sadece müthiş dev Makel değil elbise giymeye dahi gerek duymayan kıllı ve aralarında genç ve yaşlıların bulunduğu ürperti veren mahluklar oluşturur.

Destan masal ve gerçek unsurların birbirine içiçe girmesiyle kurulmuştur. Müslümanlaşma döneminde Türk kültürü, Arap ve İran kültüründen esintiler almaya başlamıştır. Destana daha sonra islamî tali unsurlar girmeye başlamıştır. Manas’a en önemli savaşlarda yardım eden Aykoca’dır. Bunun yanısıra Hızır (Kıdır) gibi çeşitli evliyalar ortaya çıkar. Bazen evliyaların yardımıyla düşmanlarını yener. Fakat genelde mitolojik unsurlar daha ön planda yer almaktadır.

Destanın dili canlı, renkli, belagat ve fesahat abidesidir. İçinde folklor, sanat, nasihat, sagu, masal, janr gibi öğeleri de barındırır. Destanda şahıs ve olayları daha belirgin bir ifadeyle tanımlamak için atasözleri yaygın olarak kullanılmıştır. Sözlü edebiyatın janr tarzının kullanımı, toplumun yaşam biçimini anlatmada önemli rol oynamıştır. Sözlü edebiyattan yazılı edebiyata geçişte, diyalektleri yakınlaştırmada, dilbilgisi kurallarını uygulamada kelime hazinesini kullanmada “Manas” destanı çok önemlidir. Destanın tarihi ve kültürel ehemmiyeti yüzyıllar boyunca Kırgızların töreye uygun zevki ve milli karakterinin oluşmasındaki temel kaynaktır.

Destan aynı zamanda ahlak ve etik kurallarını işlediği için eğitim ve öğretimde hala canlılığını korumaktadır. Manas Destanı sözlü edebiyatın dünya şaheserleri arasında yerini korumaktadır.

R. Z. Kıdırbayeva

OZANLIK (AKINDIK) NAZMI

Ozan nazmı, Kırgız sözlü nazım edebiyatı ile çok yakın bağlantı içinde gelişmiş klasik nazmın bir bölümüdür. Akın (ozan) komuz, kıyak vb. çalgıların eşliğinde sözlü nazım edebiyatını icra eden, doğaçlama söyleyen geleneksel müzisyendir. Aşıklar, folkloru inceler, yaratıcı bir şekilde konuya bireysel yeteneklerini katarak işler. Çoğunluğu kuvvetli hafızaya, derin bilgiye, gözlem ve yorumla gücüne ve oyunculuk yeteneğine sahiptir. Onlar özellikle övgü ve tatbik edici türküleri doğaçlama söyleyen destan, masal, efsane anlatan comokçuya, felsefi konularda öğreticilik görevini üstlenen şahıslardır. Bununla birlikte aralarını kesin bir çizgiyle ayırmak mümkün değildir. Ozanların faaliyet alanı çok geniştir. Atışmalara, toplantılara, bayramlara, düğünlere iştirak eder, bazen de ulak (elçi) görevini üstlenirler.

Ekim Devriminden önce yazının kullanılmadığı dönemlerde, insanların hayal, umut ve arzularını dile getirmişlerdir. Günümüze kadar Ketbuka (XII. Yüzyıl) ve Asankaygı (XV.yüzyıl)’nın eserleri ulaşmıştır. Ozan deyişleri XIX. Yüzyılın ikinci yarısında hızlı bir gelişme gösterir. Bekmurat, Esenaman, Çondu, Soltobay, Kalmırza, Naymanbay, Cenicok gibi ustaların isimlerini burada sayabiliriz. Yalnız Ketmentöbö ve Talas’ta XIX. Yüzyıl sonu XX. Yüzyılın başlarında altmışa yakın ozan yaşamıştır. Devrime kadar bazı aşıklar kabile sistemini idealize eder, zenginleri ve beyleri övücü şiirler söylemişlerdir. Demokrat ozanlar ise derebeylerinin parazit gibi yaşayışlarını açığa vurmuşlardır. Aşık nazmında iki akım mevcuttur; gerici ve demokrat ozanlar… Gerici ozanlar zulmün iktidarına methiyeler dizer, derebeylik ve kabile sisteminin parçalanmasına şiddetle karşı çıkmışlardır. Şiirlerinde kötümserlik hakimdir. Edebiyatta buna “zamana poeziyası” (kader nazmı) denir. Kalıgul (1785-1855), Arstanbek (1824-1878), Moldo Kılıç (1866-1917) bu akımın önderlerindendir. Kalıgul “Son Zaman”, Arstanbek “Dar Zaman”, Moldo Kılıç “Acı Zaman” şiirlerinde toplumu şeriata uymaya davet etmiştir. Demokratik akımın ozanları derebeylerin kusurlarını meydana çıkarır, emekçi halkın menfaatlerini korumuşlardır. İleri görüşlülerin fikirleri sosyal hayatın güncel meselelerine yönelik olurdu. Özellikle insan hakları ve Kırgız kadınlarının özgürlüğü temel konulardır. Ozanlar emekçi kitleleri bilinçlendirme ve örgütlendirmeye çalışmışlardır. Zulme ve zalime karşı birlik ve beraberliği şiirlerinde dile getirmişlerdir.

Ozanların çoğu komuzcular, besteciler sefalet içinde yaşamıştır. Köyden köye, düğünlerde ve cenaze törenlerinde şarkı söyleyerek dolaşmışlardır. Bunun yanısıra ozanlar “Kurmanbek”, “Canış-Bayış”, “Er Tabıldı”, “Kocacaş”, “Sarıncı-Bököy”, “Olcobay ile Kişimcan” gibi destanları icra etmişlerdir. Halkın nazarında toplum yaşayışlarına bakışlarını ve umutlarını dile getirmişlerdir. Aşıklık nazmının en iyi örnekleri söz ve bedii sanatın mükemmelliğinin zirvesine sahip eserlerdir. Esenaman (1833- 1913) deyiş ve destanların üstadıdır. Birçok ozan ondan destan icra etmeyi öğrenmiştir. Kalmırza (tahmini 1866- 1910), Naymanbay (öl. ve doğ. belli değil) medhiye ve hicv sanatının zirvedeki ozanlarıdır. Cenicok (1860-1920 ) doğa ve tabiatı tasvir etmede ustadır. Onun “Akan Su” ve “Bizim Yer” gibi deyişleri ünlüdür. Güney Kırgızistan’ın tabiat ve güzelliği üzerine şiirler yazan “Çöp Irçı” mahlaslı Kulmambet’i de (tah.öl.1925) peyzajcı ozanlardan sayabiliriz.

Kırgızistan’ın Rusya hakimiyeti altına girmesi, derebeyliğin temellerinin sarsılmasına yol açmış ve hızla Rus kültürünün yapıcı fikir ve değerleri toplum kültürüne girmeye başlamıştır. Yeni demokratik akımın parlak bir temsilcisi yetenekli ozan ve besteci Toktogul Satılganov’dur (1864-1933). O atışmanın piridir. “Canış- Bayış”, Olcobay ile Kişimcan”, “Kococaş” gibi destanları ustalıkla icra etmiştir. Gençken söylediği “Alımkan”, “Ayımcan”, “Nasılkan” gibi lirik eserleri çok yaygındır. Yaratıcılığında hicv apayrı bir yer tutar. “Beş Domuz”, “Eşen Kalpa”, “Papı Kalpa”, “Tefeci Çakırbay”, “Eselbay’ın Dünürlüğü” vd. Hakim sınıfı hicv ettiği için yöneticiler, çılgına dönmüşlerdir. Düzmece bir suçla 3 Ağustos 1898 tarihinde tutuklanarak Sibirya’ya sürülür. 1904 yılında kaçmayı başarır ve yurduna döner. “Halkım Elveda”, “Anne Elveda”, “Hapisteki Sitem”, “Sürgünde” adlı şiirlerinde yaşadıkları acılarını halkıyla paylaşmaktadır.

Yanımda Kazak, Özbek ve Kırgız’ı görüyorum,

Etrafımda benim gibi talihsizleri görüyorum,

Benim gibi esirler, bana arkadaş ve kardeş.

(V. Guseva’nın tercümesi)

Çağdaş Kırgız nazmının temellerini atan Toktogul birçok ozan yetiştirmiştir. Onun taraftarları ve öğrencileri Togolok Moldo, Barpı Alıkulov, Kalık Akiyev, Alımkul Üsönbaev, Eşmambet Bayseyitov, Korgol Dosayev’dir.

Kırgız sözlü ve yazılı edebiyatın gelişmesinde Togolok Moldo lakaplı ozan, şair, eğitimci Beyimbet Abdırahmanov (1860-1942) un katkıları büyüktür. “Köylü Hanımın Ağlaması”, “Demircinin Hanımının Ağlaması”, “İhtiyara giden Kızın Şikayeti” (şiirler), “Hocanın Dolapları”, Sarıklı Koyun” gibi hicv şiirleri vardır. Ayrıca Kırgız masallarını da icra etmiştir. “Tilki ve Turna”, Eşek ve Bülbül”, Kemçontoy” ve “Babırkan” adlı masallarında hakim sınıfın açgözlülüğü ve aymazlığı hikaye edilir.

“Su ve Yer” Kuşları” manzumesinde allegorik biçimde sosyal çelişkileri tasvir eder.

Yükümüz ağır,

Sırtımız kan içinde

Gözümüz korku içinde,

Günlerimiz karanlık,

Gerçek nerede arkadaş,

Gelecek mi o?!

(Mikuseviç’in tercümesi)

Yetenekli halk ozanı Barpı Alıkulov (1884-1949) hem Çar’ın memurlarının hem de yerli derebey ve zenginlerin zulmü altında inleyen halkının durumunu dile getirmiştir. “Han’ın Gaddarlığı”, “Özgürlük Bir gün Gelecek” eserlerinde anlatır. “Hoca Madali”, “Kutsal Eşen”, “Toktogul İle Görüşme” şiirleri tanrı tanımaz fikirleri yansıtır.

Zenginin otağında,

İyiliğe kavuşamam.

Beylere bir avuç gümüş

İçin satılamam.

İşlemeli bir yüzle,

Simli kumaşı alamam.

Dalkavukçu olamam,

Namussuz ozan olamam.

(Gordiyenkov’un tercümesi)

Diğer bir ozan-şair Isak Şaybekov (1880-1951) Togolok Moldo ve Barpı Alıkulov’un çağdaşıdır. Onun “Perişan Halk”, “Bitkin Halk”, “Yerinin Bulmuş Halk” adlı eserleri tarihi klasik şarkıların arasında yer alır. Halk bu şarkıların baş kahramanıdır. Onun şiirleri Ekim Devriminden sonra yayımlanmıştır.

Kalık Akiyev (1883-1953) doğaçlama bir başka ifadeyle irticalen söylediği deyişlerle kendini göstermiştir. Devrim öncesi eserlerinden “Zelzele” poemi meşhurdur. İsak Şaybekov Kuzey Kırgızlarına yapılan haksızlığı dile getirmişse Kalık Akiyev de Güney Kırgızlarının zor ve çetin hayatını şiirlerinde dile getirmiştir. O Kırgız ozanlık sanatının bilge bir filozofudur. Sovyet döneminde onun nazarıyla “Kurmanbek”, “Kedeyhan” destanı, masallar, doğmuştur.

Ozanlar Ekim Devrimini büyük bir sevinçle karşılamışlardır. Hürriyet ve sosyalizmi şiir ve şarkılarıyla haklarına iletmişlerdir.

Ekim zaferinden sonra sosyalizm mücadelesinde aktif rol almışlardır. Partinin ve yönetimin emir ve direktiflerini halka açıklama ve anlatmada öncülük etmişlerdir. Basmacılar isyanına karşı mücadele vermişlerdir. Devrimden sonraki eserler genelde propaganda amaçlı olmuştur. Toktogul ilk kez Kırgız edebiyatında V. İ. Lenin’in tipini yaratmıştır. (Nasıl Bir Kadın Doğurdu Lenin Gibi Oğlu) Sovyet şartları “Yaşa Sovyet İktidarı”, “Zaman”, Özgürlüğün Tanı Ağardı” şiirlerinde objektif olarak yansımıştır. Ekimden sonraki dönemde onun tarafından “Devrim”, “Hürriyet”, “Nasihat” adlı şiirlerini yazar. Sosyalizmin zaferini “Benim Şiirim”, “Anayasa’, “Mutluyum” eserlerinde dile getirmiştir. Bu konunun etrafında B. Alıkulov’un “Parti”, “ Bizim Bayrağımız”, K. Akiyev’in “Yeni Zaman Hakkında Şarkı”, “Lenin Hakkında”, A. Cutakeyev’in “Komunist Partisi”, “Sovyet İktidarı” yaratılmıştır. Sovyet iktidarı adına Toktogul tarafından“Basmacılarda Kurşun Yok”, “Bayışbay tutuklandığı Zaman”, “Abdınazar’a”, B. Alıkulov tarafından “Basmacılar”, “Mukambayev’in Kargışı” adlı şiir ve şarkılar yaratılır. Kollektifleştirme döneminde kolhozun üstünlüğünü, köylünün kahramanca çalışmasını överler. ‘Bizim Kolhoz Kızıl-Tuu”, “Kolhoz Hakkında”, “Kolhozcular”, “Kolhozda”, “Yayla” vd. Ozanların eserlerinin konuları yıldan yıla Sovyet şarkıları ile zenginleşmiştir.

II. Dünya Savaşı yıllarında ozanlar insanları ana yurt savunmasına, Kızıl Orduya yardım etmek için çalışmaya davet etmişlerdir. Togolok Moldo’nun “Biz Yeneceğiz”, “Ordumuza Yardım Edelim”, “Biz Eriştik, Biz Yeneceğiz” şiirlerinde zafere yürekten inanmaktadır. Barpı Alıkulov, Kalık Akiyev, Osmonkul Bölöbalayev, Alımkul Üsönbayev, T. Şabdanbayev, I. Borronçiyev vatanı korumak ve kollamak konusunda birçok eserler vermişlerdir. Savaştan sonra O. Bölöbalayev’in “Aşımcan”, A.Üsönbayev’in “Komuz”, K. Akiyev’in “Şiirler”, B. Alıkulov’un “Hayat” adlı şiirleri ve poemleri yayımlanır. Ozan nazmı folklorik eserden yazılı edebiyata geçiş aşaması olmuştur. Bu profesyonel anlamda Kırgız Sovyet Edebiyatına biçim ve şekil vermek için son derece önemlidir. Çağdaş ozanlık nazmı eskinin en iyi geleneklerini korumuş ve sürekli yeni konular, fikirlerle zenginleşmiştir. Sovyet şartları I. Boronçiyev’in, T. Şabdanbayev’in, Ş. Toktobayev’in, A. Berdibayev’in, E. Tursunaliyev’in, T. Tınıbekov’un, A. Çorobayev’in, T. Abdiyev’in, Z. Üsönbayev’in yaratıcılığına yansımıştır. Ayrıca aytışlarda (atışmalarda) irticalen söylenen söz sanatı çok popüler olmuştur. T. Satılganov Kırgız Devlet Filarmonisinde konserden önce propagandalar yapılır, insanların hayatında ve hafızasında kalan geçmişin izleri tenkit edilir. Hâlâ Çobanlar Günü, Hasat Günü ve milli bayramlarda ozanların atışma yarışmaları tertip edilir. Ozanlık nazmı bugün de tüm canlılığıyla Kırgız toplumunda yaşamakta ve yaşatılmaktadır.

C. Taştemirov

 


 

[1] Bkz. Киргизская советская социалистическая республика, Фрунзе, 1982, 351-360 c.

Türk Lehçeleri bölümlerinde okuyan lisans öğrencilerine ve Türk lehçelerinde araştırma yapan lisansüstü öğrencilerine ders materyalleri sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.