Posted on

KIRGIZLARDA

İNANÇLAR, ÖRF-ADETLER, GELENEKLER[1]

Ekim Sosyalist inkılabına kadar ataerkil ve feodal yapının hakimiyeti sonucu Kırgız halkının iç dünyasında din önemli bir yer teşkil etmiştir. İnkılaba kadar Kırgızların resmi dini olarak İslâm sayılmasına rağmen halkın dini düşünceleri sadece ondan ibaret değildi. Üstelik Müslümanlıkla beraber önemli bir derecede bir dinin ilk dönemlerine ait çeşitli inançlar mevcuttu. Kırgızlar arasında İslam’ın yayılması, IX.-XII. yy’lar arası etnik tarihi ile sıkı sıkıya bağlıdır. Kırgızların İslamlaşmasıyla ilgili tarihi eserlerin çoğunluğu XVI. yy’a aittir. (Tarih-i Raşideddin, Macmu-at Tavarih, Calis-i Muştahin, Ziya al-Kulub vd.) Kırgızlar sadece XVI. yy’da değil, çok sonraları bile daha önceki dinî inançlarına uyuyorlardı. Eseri XVI. yy’a ait olan Osmanlı Türkü Seyfi, Kırgızların ne Müslüman ne de kâfir olduğunu yazar, Mahmud İbn-Veli (XVII. yy), Kırgızların Özbeklerin ülkesine geldikten sonra müslüman olduklarının apaçık olduğunu belirterek Kırgızlara kâfir der. XVII. yy’da Tiyan-Şan Kırgızlarına Cungar hanlarının mükerrer saldırılarda bulunmasından dolayı Kırgızların bir kısmının müslümanların oturdukları Fergana vadisine, onun yanıbaşında bulunan dağlık bölgelere göç etmek zorunda kaldıkları zaman İslam dini Kırgızistan coğrafyasında yoğun bir şekilde yayılır. Yeni ortamda Kırgızlar yeni dine karşı daha çok hassastı ama Cungar hanlığının yıkılması ve bazılarının eski yerlerine dönmelerinden dolayı müslümanlaşma süreci zayıflar.

İslam dininin, Kırgızlar arasında en çok yayıldığı dönem Hokan Hanlığı devrinde olmuştur. İslam’ı benimsetme Hokan yönetiminin yürüttüğü siyasetin temel noktalarından birisini teşkil etmiştir. Kırgızistan’ın topraklarında stratejik olarak önemli yerlerde istihkamlar inşa ediliyor ve onların içinde, teamüller gereği Hokan mollalarının görev yaptığı mescitler kuruluyordu. Ama Kırgızların dini hayatında mescitlerin rolü sınırlıydı, çünkü mescitler istihkamların içinde bulunurdu, Kırgızlar ise onlardan uzaklara göç etmeye çalışırlardı. Kırgızlar XIX. yy’da İslam’ın temel ibadet ve inançlarını benimsemişler fakat özünü kavramamışlardı. Müslümanlığı yayanlar her gün Kırgız köylerinde beş vakit ibadeti (Namaz) aşılardı. Faaliyetlerini hayli yoğun bir şekilde İslam’daki tasavvufî akımının (Sofi) temsilcileri olan eşenler geliştiriyordu. Onların etkileri, özellikle Kırgızistan’ın güney bölgelerinde kuvvetli, Çüy vadisine kadar yayılmıştır. Eşenler kendilerine müritleri (Sofi’nin takipçileri) toplarlar, halktan dinî haraçlar (hayvan, eşya) alırlardı. İslam’ı önce beyler, zenginler ve egemen sınıfın diğer temsilcileri kabul eder, sonra fakirler arasında yayılır. Mescitler kurulur, Hokan din adamlarından mollalar davet edilir. Yeni din halk arasında anlaşılmıyordu. Bunun başlıca nedenlerinden biri Hokan Hanlığının ağır vergilerle halkı ezmesi ve hanlığın bu karakretisitk özelliğini din adamlarıyla özdeştirmesi sonucu halkın dine ve din adamlarına karşı soğuk durmasıdır. Kırgızistan’ın Rusya’yla birleşmesiyle doğan sosyal, ekonomik ve siyasî değişiklikler İslam’ın Kırgızların arasına uygulama sürecini daha da derinleştirir.

Kırgızistan’a doğru Özbek mollalarla beraber şeriatın gerçekleştirilmesinde pek titiz olunmaması sonucu halk arasında popüler Tatar ruhbanının temsilcileri de ayrı ve önemli bir rol üstlenir.

İslam ideolojisinin Hokan, sonra Rusya idaresi ve özellikle yerli derebey asilzadeler tarafından aşılanması halktan istenen ve beklenen sonuçlara ulaştırmamıştır. Halkın esas kitlesi arasında dine aşırı bağlılık görülmemiştir üstelik İslam’ın ana dogmaları çok az biliniyordu, herkes dinsel törenlere uymazdı. Bunu XIX yy’ın ikinci yarısında Kırgızistan’ı ziyaret eden seyyahların ve bilim adamlarının çalışmaları ispatlamaktadır. (M. İ. Venyukov, G. Ye. Grum-Grjimaylo, N. İ. Grodekov, Ç. Ç. Valihanov vs.) İslam dininin beş önemli farzını Kırgızlar tam olarak hiç birini yerine getirmezdi. Beş kere ibadet devamlı esas olarak hakim sınıfın çevresinde kılınırdı. Otuz günlük orucu tam olarak herkes tutmazdı, en çok dindar sayılan şahıslar tarafından orucun başında, ortasında ve sonunda üçer gün veya sadece birer gün tutulurdu. Mekke’ye hacca gitme büyük kâr peşinde koşan salt zenginler sınıfının göstermelik ibadetiydi. Dini bayramlar Kırgızların arasında genişçe kutlanırdı ama bunların içine de dinin ilk şeklinin kalıntıları girmiştir. Örneğin, otuz günlük oruçtan sonra ataların ve merhumların ruhuna kuran okutulurdu, “Orozo Ayt” kutlanır, şerefine borsoklar yapılır, mum yakılırdı. “Kurman Ayt” canlı yani dirilerin bayramı olarak kutlanır ve kurban kesilirdi.

İslam’ın yanında, bazen de onunla karışarak kökenleri toplumsal gelişimin çeşitli aşamalarına kadar geri giden İslam öncesi inançların derin gelenekleri mevcudiyetini sürdürmektedir. En eski dini inançlardan Kırgızların dünya görüşünde kutsal totem düşünceleri izler taşımaktadır. Bu inanç insanların, boyların, kabilelerin bazı hayvanlarla, kuşlarla olan akrabalığından meydana gelir ve onların kemiklerini, tüylerini vd. fetiş hale getirmeye sebep olur. Kuzeydeki büyük boylardan olan “Bugu” boyunun adı, birkaç efsane, inanç Kırgızlar tarafından geyik totem bir hayvan kabul edilir. Kartalın, kurdun, dağ keçisinin de kutsal sayılmasıyla ilgili yaygın inançları da buna bağlayabiliriz. Bununla beraber Kırgızlarda zoro astrik türde hayvanları kutsal sayma önemli bir yer almıştır. Böyle mitolojik beyaz köşek, yılan, puhu kuşu, ayı vd. Kırgızların dinî görüşlerinde doğaya tapınma önemli yer alır, bunlardan en eskilerinden biri gökyüzüdür (Teñir). Zor durumlarda bir Kırgız gökyüzüne böyle sözlerle: “Tenir, koldoy kör” (Tanrı, destekle, himaye et) hitap eder. Gençlere tasvip ederken veya birine takdir ederken: “Teñir calgasın” (Tanrı cezanı versin). Kırgızlar gökyüzünü ilahlaştırmakla beraber doğanın bir parçası olarak ona bir de aya ve yıldızlara tapmışlardır. Doğa kültünde yaşamın başlangıcı olarak yer ve suyun kut sayılması da önemli bir yere sahiptir. Kırgızların görüşlerinde ayinleri canlılaştırma yoktur, bütün yeryüzü “Cer-Su-Tayuu”dur, o anda İlah’a hayvanlar kurban verilir. “Cer-Su” bir de Kırgızlarda yaygın olan dağ, göl, pınar, ağaç, boğaz kültü ekonomik faaliyetlerle sıkı sıkıya bağlıdır. Halk arasında ev ocağıyla ilgili “Kolomto Tayuu” aile ve hayat törenlerinde doğa kültünün unsurları ve “Umay” İlahesi Eski Türk kültünün kalıntıları korunmuştur. İslam öncesinde ata kültü de toplum hayatında öneme haiz bir konudur. Kırgızlara göre atalar ervahı hayatta olan akrabalarını himayesine alır, çeşitli afet ve musibetlerden korur. Bu, kült ataerkil ve boy ilişkilerine dayalı yapılan cenaze törenlerinde sarih bir şekilde görülmektedir. Burada animist dünya görüşünün etki ve izleri gayet açıktır. Atalara saygı gösterme geleneği ile cenaze törenlerinde bir derece müslümanlığın ibadet ritüellerinin etkileri görülmesine rağmen bütün Kırgız inançlarının temeli ve özünde eski tarihi köklerine dayalı kaynak ve geleneklerinin temel oluşturduğu ayan beyan ortadadır. Şamanizm, onunla ilgili görüşler ve hastayı sağaltma üslupları Kırgızların dünya görüşünde önemli yer tutar ve sağlam bir şekilde korunmuştur. Erkek şamanlara bakşı, kadınlara bübü denirdi. Şamanların akı ve karası olabilir. Kara şamanlar daha kuvvetli sayılırdı. Şamanların esas görevi sinir hastalıklarını tedavi etmek ve kehanette bulunmaktır. Ruhların başka bir deyişle cinlerin sayesinde tedavi ederler ve kehanette bulunurlar. Şamanlık kabiliyetinin nesilden nesle geçtiği kabul edilir. Kırgız şamancılığının bir taraftan Güney Sibirya, diğer taraftan Orta Asya şamancılığıyla (Sofi) birçok ortak yönleri bulunmaktadır. Müslüman öncesi inançlar İslam’a göre daha ömürlü ve güçlüdür, çünkü onlar Kırgız toplum düzenindeki karakteristik özelliklere sıkı sıkıya tutunarak ataerkil boy geleneklerine dayalı zeminde yer bulmuştur. Çoğu zaman tabiî güçlerin kendiliğini göstermesine bağlı kalan göçebe hayvancılık ekonomisi de İslam öncesi din ve büyü ritüellerinin korunup yaşatılmasını sağlamıştır.

Ataerkil ve derebeylik bakışı ve göçebe hayat tarzı; Kırgızların ailevi ve yaşam ilişkilerini, geleneklerini, törenlerini tayin eder. Bir yerden diğer bir yere göç ederken insanlar, her eşyayı bir işte kullanabilme amacıyla çeşitli alet edevatlarla barınaklarını süslemişlerdir. Böylece döşemek için işlemeli keçe halıları (şırdak), çadırın kalbur gibi kısmı için bezeklenmiş hasırları (çırmalgan çiy), göçlerde uygun güzel deri ve ağaç eşyaları vd. hazırlama geleneği doğmuştur. Halk yaratıcılığının şaheseri devede ya da atta bir yerden diğer bir yere pratik anlamda kolayca taşınan, çabuk dikilen ve çözülen Kırgız boz evi, çadırın kendisidir. Halkın yarattığı eserlerin en iyi örnekleri, zengin sınıfın temsilcilerine hizmet eder ancak onları yaratanlar da sade insanlardır. Ustaların çoğunluğu sadece yaratmazdı, halk tecrübelerini de kuşaktan kuşağa taşıyarak sonraki nesle onu aktarırlardı. Yabancı sömürgecilere karşı savaşlarla ve kabileler arası tartışmalarla dolu yüzlerce yıllık tarihinde Kırgız halkı yurtsever gelenekleri meydana getirmiştir. Vatanı düşmanlardan koruma erlerin kutsal göreviydi. Mücadeleye, savaşa giderken erlerin cesurca ant içtikleri, kılıç öpme merasimi mevcuttu. Halkın vatanını müdafaa ve kahramanlığı öven, ihaneti nefret düzeyinde yeren birçok atasözü, menkıbe ve destanlarda görülür. Kırgızlarda halk kahramanlarına derinden saygı gösterme geleneği eskiden oluşmuştur. Onların gücü ve cesareti hakkında türküler yakılırdı, mezarlarına hürmet edilirdi (Taylak-baatır). Halk kahramanlarının idealleri “Canış-Bayış”, “Kurmanbek”, “Cañıl Mırza” vs. destanlarda yansır. Halkın vatanseverliğe ve kahramanlığa dair duygu ve hisleri muazzam “Manas” destanında apaçık tasvir edilmektedir.

Aile ve yaşam gelenekleri özel bir yer alıyordu. Asırlar boyu birçok neslin hikmetini destan, şarkı ve türkülerinde yansıtırlardı. Yüksek bir ahlak büyüklere özellikle anne babaya karşı saygıda, birbirine yardım etmeye, bir kötülük saldırı anında da hep birlikte düşmana mukavemet ederlerdi. Kırgız halkını diğer halklardan ayıran bir özellik de misafirperverliğidir. Elindeki en son nevalesini misafirle paylaşmak her Kırgız’ın kutsal görevi ve borcudur. Son derece ve anlamlı olan bu değer bazen sınıf durumuna göre, çoğu zaman Kırgız toplumunun sömürücü sınıfın temsilcilerinin yani zenginlerin, beylerin çıkarlarına göre şeklini değiştirdi. Örneğin eski karşılıklı yardım etme geleneği beyler ve manaplar tarafından defin ve cenaze törenlerinde ocak vergisi olarak (konok aluu, koşumça) fakir hısımlarının sırtından kâr çıkarmak amacıyla kullanılırdı. Ailevi ve yaşam geleneklerinin çoğunluğu din ve büyü merasimleriyle iç içe girmiştir. Örneğin çocuk doğduğunda ebeveynlerinin düzenlediği yemekli, oyunlu, yarışmaların yer aldığı “Centek toy” (doğumla ilgili ziyafet), “Tuşoo kesüü” (Çocuğun bukağısını kesme) geleneklerinin yanında olağanüstü güçlere inanmayla ilgili merasim törenler de düzenlenmiştir: (“Azan çakıruu”, “at koyuu” (ad verme), beşiğe beleme (beşikke saluu), çocuğun saç kesim (saç aldıruu) gelenekleri). Ailevi törenlerin arasında düğün çok önemlidir. Düğün merasimlerinin bütün şartlarını yerine getirmeye sadece zengin sınıfın temsilcilerinin gücü yeterdi. Bu şartlar başlığın ödenmesini, gelin ve damadın ebeveynlerinin karşılıklı giyim kuşam hediyeleşmesi (kiyit), zengin bir çeyizi (sep), veda ağlayışlarını (koşok), gençlere kurban kesmeyi (öpkö çabuu) vd. içerir. Bununla beraber Kırgız düğününde birçok oyun oynanırdı: kız oyun, arkan tartışuu (kement çekişme), “kempir öldü” (ihtiyar kadın öldü), ozanların şarkılarla yarışması (aytış) veya sırayla şarkı söylemeleri (sarmerden) vd. eğlenceler. Düğünden çok sonra bile bunlar o bölge insanlarının hatırında kalan ve anılmaya değer konu olarak kalırdı. En iyi düğün adetlerinden biri olarak gelinin evlerine sonra da rahat rahat gelebilmesi için damadın büyük akrabalarının onu evine misafirliğe davet ettiği gelenek sayılır.

Kırgızların bütün defin adetleri İslam öncesi veya İslami geleneklerin etkisi altında kalmıştır. Bu “Kara aş”, “Canaza”, “dooron”, “Cırtış” gibi mutlaka ya inek ya at kesme, definde bulunanlara para, hayvan, kumaş dağıtma merasimleridir. Cenaze töreninin en önemli kısmı ölüye karşı saygı göstermektir. En yakın akrabası nerede olursa olsun cenaze alayında bulunmak ve mezara bir avuç toprak atmak zorundaydı. Hiçbir sebep göstermeden cenazede yakın akrabalarından herhangi birisinin bulunmayışı affedilmezdi. Bu geleneğin gücü o kadar kuvvetliydi ki, bazen ölünün ailesi gelmeyenle akrabalık ilişkilerini tamamen koparırdı. 22 Mart’a denk gelen Yeni Yılı “Oruzdama” (Nooruz) kutlama bayramını geçmişin geleneksel bayramlarından biri diyebiliriz. Uzun süren kıştan sonra insanlar yeni yılın ve baharın gelişini selamlar, birbirine dileklerini ifade ederlerdi. Her evde o gün buğday lapası hazırlanırdı, buradan da bayramın diğer adı “Çoñ köcö (bereketli lapa) dür. “Oruzdama’nın dışında Kırgızlar diğer halklar gibi Müslüman bayramlarını “Kurman Ayt” ve “Orozo Ayt” kutlarlardı.

Ekim inkılabının zaferiyle Sovyet insanlarının sosyal ve ekonomik şartları, manevi dünyası değişir. Bu yüzden Kırgız halkının gelenekleri, örf-adetleri de değişikliklere uğrar. Halkın en önde gelen törenleri devamlılığını sürdürür. Geri kalmış yaşamla ilgili olanların çoğunluğu bir daha geri dönmemek üzere kaybolur. Ekim’in getirdiği yeni gelenekler, özellikle toplumsal hayatın alanında kendini gösterir ve başarıyla gelişir. Ekim devrimini gerçekleştiren halkın inkılapçı ruhu ve heyecanı, devrim yıllarının ağırbaşlı sembolik anlamı yeni geleneklerin (7Kasım, 1 Mayıs, 8 Mart, 23 Şubat) gelişmesini ve sağlam temellerde devamlılığımı sağlar. İnkılapçı değişimler aile, hayat alanına da yansır. 20’li yıllarda bütün ülkede olduğu gibi Kırgızistan’da Kızıl düğün, Ekim ve Yıldız bayramları kök salıp yerleşir. Bunların ayırıcı özelliği ailevi merasimlere inkılapçı ruhun sokulmasındadır. Klüpler, kütüphaneler, kırmızı çadırlar vd. emekçiler arasında politik propaganda kurum ve organları geniş çaplı din aleyhtarı etkinlikleri yürütür. 40’lı – 50’li yıllarda kritik devrin sosyalist özünü yansıtan yeni geleneklerin ve adetlerin oluşum süreci gerçekleşir. Kırgızistan Komünist Partisi Merkez Komitesinin bazı kararları sosyal ve parti teşekküllerinin yeni gelenekleri inceleme ve yerleştirme hedefi olan işlerini daha da kuvvetlendirir. Cumhuriyette yeni gelenekleri işleyecek ve yerleştirecek heyetler kurulur, ateizm evi açılır, 1967’de Frunze’de nikâh sarayı inşa edilir, sonraki yıllarda Oş’ta Prjevalski’de, Sülüktü’de vs. şehirlerde halk evleri kurulur. Komsomol düğünü, törenli nikâh kıydırma, doğum günler, okul mezunu olma, pasaport alma, işçi olarak kabul edilme, emeklileri, eski muharipleri kutlama, işe törenle uğurlama gibi yeni bayramlar cumhuriyet hayatında yer bulur. Asırlarca oluşan birçok millî gelenekler yeni bir sosyalist içerik edinir. Böyle bir geleneğin örneği, hazırlıksız olarak şarkı ve şiirler yaratan söz ustalarının yani ozanların yarışması “Aytış”tır. Sovyet iktidarı döneminde millî sanatın bir türü yeni bir sosyal içerik de kazanır.

Alışılageldiği üzere, çok çocuklu olan Kırgız ailesinde büyüklere derin bir saygı gösterilir. Aile terbiyesinin bir millî vasfı okullara da geçer. Kırgız öğrenciler öğretmene hitap ederken hürmetle ona “agay” (ağabey) veya “ece” (abla) derler. Kırgız halkında misafire ihtimam gösterme, arkadaşlığa sadık kalma, doğa afetlerine, kazaya uğrayana yardım etme gibi iyi gelenekler bugün de canlılığını korumaktadır. Tabii ki, bu gelenekler diğer halklara da özgüdür ama Kırgızların geçmişteki çalışma faaliyetinin vasfı, coğrafi çevrenin özellikleri ve diğer etkenler işaret edilen geleneklerin daha açık şekilde ifade edilmesine sebep olmuştur. Parti ateizmin halk arasında yayılması konusuyla çok meşgul olur. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi emekçilerin ateistik eğitimi geliştirmek için bazı kararlar alır. Böyle belgelerin ışığı altında cumhuriyetin parti, sendika, komsomol örgütleri, Bilim derneği, kültür ve aydınlatma müesseseleri, basın, radyo ve televizyon, sinema, sanat birlikleri halkın ateist eğitimden geçmesi için somut tedbirleri alır. Okuyan gençlerin ve öğrencilerin ateistik eğitim üzerindeki büyük işleri öğretmenler, üniversitenin profesörleri, okutmanları yürütmektedir.

[1] Bkz., Баялиева Т Ж., Киргизская советская социалистическая республика анциклопедия, Фрунзе, 1982, 378-380 с.