Posted on
           Toktosun Kerimbayeviç Akmatov’un doktora savunması…

Kırgızistan Bilimler Akademisinde savunmanın yapıldığı salon tıklım tıklım doludır. Jürideki porfesörler zamanın en büyük hocalarıdır: K. K. Yudahin, B. M. Cunusaliyev, K. Sartbayev, Mukambayev vd. Hocalar doktor adayının tezini, satır satır incelemektedir. Sıra sıra söz alıp bazen de kürsüye gelerek yazmış oldukları notları okuyarak tez hakkında olumlu ya da olumsuz görüşlerini dile getireceklerdir. Ama önce sıra doktor adayı T. K. Ahmatov’dadır. Yazmış olduğu tezle ilgili yaklaşık yirmi dakikalık konuşmasını tamamlar.

 

Söz,  aponetlerdedir. Jüri Başkanı, birinci aponenti Konstantin Kuzmiç Yudahin’i kürsüye çağırır. Yudahin kürsüye gelir, gözlüğünü takar. Hazırlamış olduğu otuz sayfalık raporu kürsüye koyar. Akıcı Kırgızcasıyla önündeki metni okumaya başlar.

Salon sıcak ve kalabalıktır. Genç doktor adayları, T. K. Akmatov’un ailesi, yakınları ve arkadaşları… hepsi seyirci bölümünde ilgiyle izlemektedir.

Ünlü dilci, eleştirmen Prof. Dr. K. Sartbayev, K. K. Yudahin’in uzun bir konuşma yapacağının anlamıştır.  Konuşmasının daha on beşinci dakikasında müdahale etme ihtiyacı hisseder.

– Tamam Kosta[1] tamam. Bu kadarı yeterli!

Yudahin, gözlüğünün üzerinden laf atılan tarafa bakar. Ona göre, tezle ilgili hazırlamış olduğu raporun sayfası bir yana her bir cümlesi bile önemlidir.

K. Sartbayev’le göz göze gelirler. K. K. Yudahin gülümser ve aksansız Kırgızcasıyla:

– Kalkabay, doktor adayının tezini okuyup bitirdikten sonra bu otuz sayfalık rapora iki hafta emek verdim. Hangi sayfayı atlamam, hangi paragrafı kısaltmam gerektiği konusunda kürsüye gelip yardımcı olur musun? Ben bilemiyorum.

Salonda gülüşmeler, kahkahalar…

Kalkabay, Yudahin’e:

– Tamam Kosta, bildiğin gibi devam et! der.

Her iki bilim adamı da birbirini iyi tanımaktadır. Dilcilerin doktorluk ve profesörlük savunmalarında adayların yanı sıra, hocaların birbirini nezaketi elden bırakmadan iğnelemesi ve ince eleştirisine sık sık rastlanır.

(Kaynak: Doç. Dr. Aziya Şamenova)

***

Ünlü Türkolog, dilci, sözlükçü K. K. Yudahin hastanede odasında yatmaktadır. Asistanları, arkadaşları ziyaretine gelir. Hal hatırını sorarlar.

-Nasılsın?

Başucuna koyduğu yastığı biraz daha yukarı kaldırır ve hasta yatağında biraz doğrulmaya çalışır. Arkadaşları ve asistanlarına bakar.

– Kırgızca mı söyleyeyim, Rusça mı?

Karşısındakilerden bir cevap beklemeden:

– Rusça söylersem ‘ploha!’ (kötü!), Kırgızca söylersem ‘Caman emes!’ (fena değil, buna da şükür!’)

 

Halkların hayatı algılama ve yaşama biçimlerini analiz etme açısından Yudahin’in sözü dikkate değerdir.

(Kaynak: Prof. Abak Biyaliyev, K.K. Yudahin’in asistanı)

***

K. K. Yudahin’in çocuğu yoktur. Hep evlat hasretiyle yanıp tutuşmuş, çoluk çocuğu olan insanlara imrenerek bakmıştır. Çocuğu olan insan ona göre en zengin ve en mutlu insandır.

Eşini çok sevdiği için de başka bir kadınla evlenmez.

K. K. Yudahin,  bir arkadaşının eşinden ayrıldığını öğrenir. İkisi de neredeyse altmışına merdiven dayamıştır. Arkadaşının bir kızı ve bir oğlu vardır. Kadim dostunu akademiden çıkarken görür ve hemen bağırarak durdurur, yanına gelir. Sert bir tavırla:

– Hey, aklını mı oynattın? Eşinden ayrılmak da neyin nesiymiş! Çocuklarından da mı utanmıyorsun? Ben senin yerinde olsam kurbağayla bile yaşamaya razı olurdum.

Çoluk çocuğu olan bir insan nasıl boşanır? Eşinden nasıl ayrılabilir!!

Yudahin, çocuksuz evin neye benzediğini gayet iyi bilmektedir. Kendince arkadaşına çıkışmasında haklı olduğuna inanmaktadır.

Bir Kırgız atasözünde ifade edildiği gibi: ‘Balaluu üy bazar, balasız üy mazar’ “Çocuklu ev pazar, çocuksuz ev mezar.”

Elde olanın kıymeti bilinmez…

(Kaynak: Prof. Abak Biyaliyev, K. K. Yudahin’in asistanı)

***

2006, Şubat ayı…

BGU’daki bölümde tez savunmasından sonra bütün resmi işler, Bilimler Akademisindedir.  Son savunma burada yapılacaktır:  Tez savunmasının tarihi, aponentlerin tespiti, tezle ilgili görüş belirtmek üzere bir üniversitenin Kırgız dili kafedrasının kararlaştırılması, tezin özet kitapçığı vb…

Hocam Beyşenbay’la Akademinin koridorlarında mekik dokuyoruz. Hocalar, sekreterler, doktora bölümü sekreterliği…  Neredeyse evden sonra ikinci adresimiz burası oldu. Dördüncü kat dil bölümü, Bölüm Başkanlığının sağ tarafındaki koridorda Prof. Dr. Cenişbek Cumaliyev, Prof. Dr. T. K. Akmatov, Prof. Dr. A. Tursunov, Prof. Dr. Sagalı Sıdıkov ve Mamır Tolubayev’in odaları yer almakta.

T. K. Akmatov hocaya odasının anahtarını vermemiz gerek. Akmatov hoca aynı zamanda benim hocamın da hocası (Profesörlük tez danışmanı).

Hocanın odasına geldiğimizde odasında yok.  Hemen Kırgız Dil Enstütüsü Bölümüne gidiyoruz. Enstitü odası aynı katta ve yan tarafta. Sekreter kız, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle bölüm başkanının odasında bir kutlama yapıldığını ve hocanın da orada olduğunu söyler. Sekreter bizi içeri davet eder. Girmiyoruz. Oradaki iki koltuğa ilişiveriyoruz.

Beyşenbay hoca, içeri girip hocayı ve oradakileri rahatsız etmek istemiyor.

Uzun bir bekleme sürecinin başında içeriden Beyşenbay Hocanın danışmanlığını yaptığı Dr. Akıl Şarşenbayev çıkar. Bizimle  hemen selamlaşır ve içeri buyur eder. Hocamız yine reddeder. Anahtarı Akmatov hocaya iletebileceğini söyler. Beyşenbey Hoca, bunu da kabul etmez ve geldiğimizi ona söylemememizi tembihler.

Beyşenbay Hoca kararlıdır. Akmatov Hoca ne zaman kapıdan çıkarsa anahtarı o zaman kendisine verecektir.

Bir saat on dakika geçtikten sonra hoca kapıdan çıkar. Bizi görür görmez yanımıza gelir ve selamlaşır. Neden içeri girmediğimizi sorar. Hocam da kısaca izah eder durumu… Anahtarı hocaya teslim eder.

 

T. K. Akmatov…On profesör ve kırka yakın doktor yetiştirmiş. Hocaların hocası…

Beyşenbay Usubaliyev… on altı doktorun hocası, iki profesörlük tezinin danışmanı, yazar, eleştirmen, gazeteci.

Bilimi dört duvar arasında öğrenmek mümkün. Bilim adamına saygıyı ise dört duvar arasına sığdırmak mümkün olmasa gerek!

***

1974’lü yıllar… Kırgızistan, Frunze… Milli Devlet Üniversitesi…

Genç Beyşenbay Usubaliyev, Kırgız Dili Bölümünden mezun olmuştur. Hemen Bölüme laborant (stajyer okutman) olarak alınır. Bölüme alınmasını  ısrarla isteyen T. K. Akmatovdur. O artık çiçeği burnunda bir üniversite hocasıdır.

Daha öğrencilik yıllarında gazetelerde yazıları yayımlanmaktadır. Hocaları tarafından sevilmekte, takdir edilmektedir.

İşe başlamasından birkaç ay sonra sabahları geç gelmeye başlar. T. K. Akmatov ise displinli, işinde titiz ve işe geliş gidişlere çok dikkat eden bir akademisyendir. Ayrıca doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen bir karakteri vardır.

Genç Beyşenbay bir gün işe yine geç gelir. Merdivenleri çıkar, asistanların olduğu odaya yönelir. Bu arada koridorun başında T. K. Akmatov  bölüm hocalarından birisiyle konuşmaktadır. Sesler Beyşenbay’ın kulağına kadar gelmektedir.

– Bu benim kafedramda (bölümümde) yetenekli, çalışkan, genç bir okutman arkadaşım var.  Adı Beyşenbay. İşine çok titizdir, bu nedenle her sabah saat 10.00’da işe gelir.

Bense bu üniversitede on beş yıllık profesörüm ve her zaman  sabah saat 7.00’de gelirim.

Genç Okutman,  bunu duyduktan sonra bir daha asla işine geç gelmez.

(Kaynak: Prof. Dr. Beyşenbay Usubaliyev)

 


 

[1] Saygı ve hürmet gereği K. Sartbayev, Konstantin ismini kısaltarak (Kosta)  söyler.