Posted on

KIRGIZ SOVYET EDEBİYATI[1]

1920’Lİ YILLARIN EDEBİYATI

NAZIM

Nazım türünü, Ekim Devriminin yarattığı birçok halkı içine alan SSCB Edebiyatının bir bölümü olarak yorumlamamız mümkündür. Toktogul Satılganov, Togolok Moldo gibi ozanlar, eserlerinde Ekim Zaferine ilk kez yer vererek zaferi halka ilan ederler. Toktogul’un “Yaşa Sovyet İktidarı”, “Nasıl Bir Kadın Doğurdu, Lenin Gibi Oğlu” adlı şiirleri (1918-1920) gerek ozanlık, gerekse Kırgız nazmı açısından yeniliğin habercisidir. Toktogul, ilk defa V. İ. Lenin hakkında şiirler söyler. SSCB’nin mahiyetindeki 15 halkın diline çevrilen şiir 1965 yılında Frunze’de (Bişkek) bir kitapta yayımlanır. Togolok Moldo, Moskova’da 1925 yılında yayımlanan “Nasihat” poemini geleneksel janrda yazmıştır. Ozan, halkı Ekim Devriminin getirdiği zafer ve devrimlere sahip çıkmaya çağırır. Ozan-yazar A. Cutakayev’in ve İ. Şaybekov’un yaratıcı ve etkili eserleriyle devrimin içeriği halk arasında yayılır. 1924 Kasımına kadar Kırgız şiirleri Kazak matbaalarında basılır. Bunlar arsında Kasımali Bayalinov’un “Muradıma Erecek miyim?” (1923), “Biz Kimdik ve Ne Olduk?” (1924), Kasım Tınıstanov’un “Sabah” adlı eserlerini burada zikredebiliriz.

7 Kasım 1924 tarihinde “Erkin Too” (Özgür Dağlar, şimdiki Sovyet Kırgızistanı) adlı Kırgız gazetesinin ilk sayısı çıkar. Profesyonel anlamda Arap alfabesiyle yazılan milli gazetenin neşri, edebiyatın temellerini atar. Gazete, Kırgızların sosyal, siyasi ve kültürel hayatını olumlu yönde etkilemiştir. Milli yazı, basın ve yayının gelişmesiyle Kırgız Edebiyatı de gelişme gösterir. Bu oluşum ve gelişme safhasında A. Tokombayev, K. Bayalinov, M. Elebayev, M. Tokobayev, C. Bökömbayev, K. Malikov’un ayrı bir yeri vardır. A. Tokombayev’in “Özgür Dağlar” gazetesinin ilk nüshasında yayımladığı “Ekim Devri” şiiri, şairin ilk basılan eseridir. A. Tokombayev daha sonraları “Çalkar” (Enginlik, Özgürlük) sonra “Balka” (Çekiç) mahlaslarıyla şiirler yazar. Onun “Koşoyev’e”, ‘Ben Çalkar”, ‘Benim Sesim”, “Geçmişten Kalan On Eser” adlı eserleri, siyasi  propaganda amaçlı eserlerdir.

Yazdığı şiirlerinin büyük bir ses getirdiğini gören A. Tokombayev eserlerinde geçmişten kalan feodal sistemi ve onlar tarafından halka yapılan haksız muameleleri konu edinir. Lenin’e ithaf ettiği ilk şiir kitabında onun vakitsiz ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getirir. Emekçi halkın Lenin’in gösterdiği yolda azim ve sebatla yürümesi gerektiğini ifade eder. 1929 yılında yayımladığı “Kadının Aynası” adlı kitabında Kırgız kadınının sosyalizm dönemindeki hayatıyla devrim öncesi hayatını karşılaştırır.

Kırgızların sanata bakış açısı, tarihi şartlara özgü bir nitelik taşımaktadır. Şairler Kırgız nazmının teşekkül safhasında genellikle halk şarkılarının biçimini yani geleneksel kıyaslama ve eğretileme üslubunu kullanmışlardır. Mukay Elebayev “Üzülüyorum” (1924) adlı şiirinde Kırgız gençlerinin cahilliğini tenkit etmiş, bilgi ve bilim almak için gayret etmelerini istemiştir. Şiir “Arman” (Şikayet) janrında yazılmasına rağmen iyimser bir niteliğe sahiptir. Şair, Kültür Devrimi konusunu “Bizim Gençler” (1928) adlı şiiriyle dile getirir. Kırgız çocuklarının Moskova’da, Taşkent’te, Alma-Ata’da ve SSCB’nin diğer şehirlerinde okumalarından dolayı memnuniyetini ifade eder.

Cusup Turusbekov, “Lenin Yolu” (1929) şiirinde proleter enternasyonalizmin Marksist-Leninist ideolijisini renkli ve canlı bir şekilde anlatmıştır:

Lenin yolu granit üzerinde açılmış yoldur,

Düşman öfkesinin yok edemediği yoldur

Özgür çoban! Tutuklu kardeşlerini unutma

Elini uzat, yüreğini umutla doldur.

                                                (S. Severtsev’in Tercümesi)

Kubanıçbek Malikov, “Bu Gerçek mi?”, “Sen, Ben de Son Veririm”, “Taş Aynanın Karşısında” adlı hicv içerikli eserlerinde yeni değer yargılarını, sağlam temellere dayandırarak küçük burjuva zihniyetini yerer. Coomart Bokombayev, “Toprak Alan Fakirlere” şiirinde köylülere toprak ve su veren Ekim İnkılabını över. Devrimden önce bahtsız Kırgızistan’ı sembolik tarzda tasavvur ederken (Yeni Çüy, Bir Gün, Alay) şiirleriyle modern zamanla kıyaslar. “Emel”, Sabah İşçisi”, “Cereyanda”, “İlkbahar” şiirlerinde emek ve emekçileri över.

Coomart Bokombayev’in ilk şiirleri, diğer amatör şairlerin şiirleri gibi ilk başta tumturaklıdır. Cumhuriyetin ilk beş yılında büyük aşamalar kaydedilir. Sanayi gelişir, birbiri ardına taş ve kömür madenleri kurulur. Açılan fabrikalarda işçi istihdam edilir. C. Bokombayev işçi ve işçi sınıfını şiirlerinde konu alan ilk şairlerdendir. 1930 yılında Kızıl-Kıya, Kök-Cangak, Sülüktü’de  kömür bulunur. Madencilerin hayatını anlattığı “Sülüktü” şiirini buraya yaptığı bir gezi sonucu yazmıştır.

NESİR

Kırgız Profesyonel nesri, Kasımali Bayalinov’un 1916 yılında Çin topraklarında gerçekleşen dramatik olayların anlatıldığı “Acar” hikâyesiyle başlamıştır. Hikâye, insani duygu ve hisleri ön plana çıkarmaktadır. Acar karanlığın ve cehaletin kurbanıdır. Kısa süre içinde Sovyet ve yabancı okuyucular arasında büyük bir beğeni kazanır. Kırgız edebi eserler arasından Rusça, Fransızca, Almanca, İngilizce ve Çekçe’ye çevrilen ilk yazılı eserlerden biridir[2]. 1924’te “Caş Kayrat” adlı Kazak Dergisinde Kasım Tınıstanov’un “Maryam ile Göl Kıyısında” adlı hikayesi yayımlanır. 1928-29 yılları arasında Sıdık Karaçev’in “Kölelik Günlerinde”, Özgürlük Tanı” adlı hikayeleri basılır. 1920’li yıllarda Kırgızistan’ın mevcut gazete ve dergilerinde birçok röportaj ve fıkra neşredilir.

DRAM ESERLERİ

Milli dram eserlerinin tarihi, Moldogazi Tokobayev’in “Bahtsız Kakey” (1926) piyesi ile başlar. Otuzlu yılların edebiyatında, kadınlara sosyal hak ve özgürlükler tanınması konusu işlenmiştir Dramda fakirlerin devrimden önceki hayatı, yaşam tarzı, gelenekleri, törenleri genişçe ele alınmıştır. Başlangıçta profesyonel anlamda yetersizlik ve tecrübesizlik sonucu karakterler yüzeysel açıdan ele alınsa da genç yazarlar, dram ve dramada eserler vermeye çalışmışlardır. K. Cantöşev’in yazarlık yeteneği, Frunze Öğretmen Lisesinde öğrenciyken başlar. Kubanıçbek Malikov, Coomart Bokombayev, Mukay Elebayev’in şiir ve hikâyeleri “Kuş Yavrusu” adlı duvar gazetesinde birbiri ardına yayımlanır. Yirmili yıllarda Sovyet iktidarını güçlendirmek ve yaymak için savaş teması ilk akla gelen konulardandır. K. Cantöşev, “Çobanlar” adlı ilk piyesini Kırgız ve Kırgızca materyallerinden hareketle yazmıştır. 1928 yılından öğretmen lisesine bağlı dram derneğinin üyeleri tarafından tiyatro okulunda ‘Bahtsız Kalay” gibi eserlerde sınıf düşmanlarının teşhiri adına “Alım ve Marıya”, “Karaçaç” piyesleri sahnelenir. Geçmişi şimdiki zamanla karşılaştırma ve yorumlama üslubu Sovyet Edebiyatının yanısıra SSCB’nin doğu ülkelerinin edebiyatında da çok yaygındır. Kırgız edebiyatçılar A. Tokombayev, M. Elebayev, C. Bokombayev, C. Turusbekov, K. Malıkov, Orta Asya ve Kazak Edebiyatçıları (S. Ayni, Hamza, Aybek, M. Awezov, B. Kerbabayev, S. Seyfullin, S. Mukanov vb.) gibi aydın yazarlar, Kırgızların devrimden önceki sıkıntılı dönemin canlı şahididirler. Sürekli Ekim öncesi dönemle ilgili konular üzerinde durmuş ve bu alanda eserler yazmışlardır.

Kuşkusuz milliyetçilik temasının işlendiği eserler de vardır. Kasım Tınıstanov’un bazı eserleri, Alaşordacıların, sınıf savaşlarının olmadığını iddia eden ve bu anlamda ideolojik özellikleriyle ön plana çıkan eserlerdir. “Kaleme”, “Akranıma”, “Alatoo’ya”, Alaş’a” adlı şiirleri “Canıl Mırza” poemi şairin siyasi bakış açısını yansıtması açısından çok önemlidir. O aynı zamanda Enternasyonal’in ilk tercümanı, Kırgız Dil Biliminin kurucusudur.

Yirmili yıllarda sanatçı, yazar, şair ve aydın kesim kadroları, eğitim işinin yanısıra burjuva milliyetçiliğinin ideolojisi, gerici gelenekler ve dini akımlarla mücadele ederken ideolojik hataları asgariye indirmek için Marksisit-Leninist kuramın benimsenmesine azami derecede gayret göstermiştir. Parti propagandasının burjuva milliyetçiliğiyle aktif mücadelesi yoğunluk kazanır. Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesinin 18 Mayıs 1925 tarihinde aldığı “partinin edebiyat alanındaki siyaseti” adlı kararıyla, çeşitli yazar gruplarına karşı alınacak tavırlar ele alınır. Hakimiyetin olduğu bütün bölge ve cumhuriyetlerde milli edebiyatın gelişmesi ve gelişmesine katkı sağlayan unsurların dikkatle takip edilmesine parti ve parti sovyet organlarının özen göstermesi edebiyatın gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Bu kararın esasında Kırgız Muhtar Cumhuriyetinin İcra Komitesi Proleter Yazarlar Birliğinin teşkili üzerine karar alır. 1927 yılında “Kızıl Kırgızistan” gazetesinin teşebbüsüyle Frunze Öğretmen Lisesi’ne bağlı -ileride gerici fikir ve ideolojilere karşı mücadele için olumlu etki yapacak- “Kızıl Kıvılcım” edebiyat grubu ihdas edilir.

Yirmili yılların edebiyatında köyleri sovyetleştirme, kültür ve eğitim meseleleri, kadınlara sosyal haklar verilmesi, komünist partisinin faaliyetini genişletme çabaları temel amaç ve hedefler olmuştur.

Özellikle eserlerin çoğunluğu V. İ. Lenin’e ithaf edilmiştir. Bu dönemin önemli janrı olan nazım, yeni fikirler, duygusal, folklorik yapısı bağlantı ile farklılık göstermekle birlikte  okuyucuların yükselen estetik zevklerini tatmin edememiştir. Yirmili yıllarda bedenen gelişen yeni insan modelinin münferit özellikleri şekillenmeye başlamıştır. Açık (düz), didaktik, kabataslak ve illüstrasyon niteliklerle birlikte Kırgız Edebiyatında sosyalist gerçekçilik, teşekkül safhasında kaçınılmaz bir vakıadır. Yazarların Rusça öğrenmesi sonucu, Marksist-Leninist kuram hakkında bilgileri ne kadar çok olursa gerçeği ifade etme gücü de o derece etkili ve verimli olacaktır.

OTUZLU YILLARIN EDEBİYATI

Otuzlu yılların başı, cumhuriyetteki ekonomik ve medeni kurum ve kuruluşların gelişmeleri ve bu anlamda mesafe kat etmelerine paralel olarak Kırgız Edebiyatında da ilerlemeler olmuştur. Birbirinden ayrı ayrı teşekkül eden Kırgızistanlı edebiyatçılar (Kırgız yazarlar “Kızıl Kıvılcım” grubunda), Rusya Proleter Yazarlar Birliği’nde bir araya gelir. Dunganların, Özbeklerin de bağımsız birlikleri mevcuttur (Kırgızistan’da hepsi toplam 23 edebiyat grubu bulunuyordu). 1930 yılında RAAP sistemine giren Kırgızistan Proleter Yazarlar Birliği’nde toplanır. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin 23 Nisan 1932 tarihinde aldığı “Edebiyat teşkilatlarını yeniden tanzim etme” kararına uyarak Sovyetler Birliği Komunist Partisi’nin Kırgız Bölgesel Komitesi de 1932 Temmuzunda Kırgızistan Yazarlar Birliğini yeniden tanzim etme kararı alır. Yapılan ilk toplantıda 36 kişilik Kırgızistan- Sovyet Yazarları Birliği Organizasyon Komitesi oluşturulur. 22 Nisan 1934 tarihinde Cumhuriyet Yazarları Birliğinin ilk kongresinin açılışı yapılır. Birliğin başkanı Aalı Tokombayev, Kırgız Edebiyatının gelişim süreciyle ilgili olarak tarihi bir rapor okur. Kongrede edebiyatın niteliği ve seviyesini ileriye taşıma meselesiyle beraber Rus, Dungan, Özbek edebiyat gruplarının çalışma planları ele alınır. 1934 Ağustos ayında Moskova’da yapılan Sovyetler Birliği Yazarlarının ilk kongresinde Kırgız Edebiyatçılarını A.Tokombayev, C. Turusbekov, M. Elebayev, K. Malikov, C. Bökömbayev ve K. Bayalinov temsil eder. Sovyet yazar ve ressamlarının Sovyetler Birliği Kongreleri ve Cumhuriyet Kongreleri yönetiminin yaptığı genel toplantılar, bütün ulusların sanat ve edebiyat adamlarının katıldığı sanat birliklerinin çeşitli kitlesel faaliyetleri, karşılıklı tecrübe ve bilgi alışverişi; sanat ve kültürel etkinliklerin gelişmesine katkı sağlar. Yetenekli köylü gençlerin iştirak ettiği, Yazarlar Birliğine tabi olan yirmi kadar edebi dernek teşkil eder. Edebiyatçıların ileri fikirli ve vizyon sahibi olmalarına katkı sağlamak için Kırgızistan Hükümeti ve parti teşkilatı, gereken bütün şart ve alt yapıyı oluşturur. 1934 yılında Kırgız Partisinin Bölge Komitesi, şairlerin yazarları eleştirmenlerin, gazete ve dergilerin editör ve muhabirlerinin katıldığı toplantıda sosyalist realizmin yol ve yöntem sorununu ele alır.

NAZIM

Otuzlu yıllarda Kırgız nazmı yeni şekil, usul ve betimleme araçlarıyla zenginleşir. C. Bökömbayev’in ulu önderi, hiçbir zaman batmayan güneş, halkı aydınlatan, mutluluk ışığı olarak tasvir ederken Ekim ve Komünist partisi konuları ses getirir. Şair Kırgız nazmı çerçevesinde şiirlerini yeni vezin tarzlarıyla zenginleştirir. Sürekli arayış içindeki çalışmalar lirik ve dram tarzında büyük gelişme göstermiştir. Özellikle onun bu alandaki yaratıcılığı tabiat tasvirlerinde kendini açıkça göstermektedir (Kırgız Ala-Toosu, Yaz Akşamı, Bir Yaz Günü şiirlerinde duygusallık hakimdir). Bir başka özelliği de Sovyet modeli insanın tabiatla iç içeliği ve duyarlılığı eserlerinin genel çerçevesini oluşturmaktadır. Kubanıçbek Malikov’un otuzlu yıllardaki şiirlerinin konusunu güncel olaylar, ekonomik ve politik durumlar teşkil etmiştir. “Altın Dağ”, “Yeni Köyün Eğlenceleri” adlı şiirlerinde Sosyalist Kırgızistan’ın göstermiş olduğu köklü değişiklikler yer bulmaktadır. “Capar ve Şariypa” adlı şiirinde aile ve aileye bağlı olarak bireyler üzerinde oluşturulan baskı ve tutuculuğu mizah unsurlarını kullanarak eleştirmektedir. Kahramanların mektuplaşmaları geleneksel atışmayı andırmaktadır. Folklorik ve geleneksel unsurların yer aldığı “Gerçeğe”, “Ben Nasıl Biriyim?” “Ne Kadar Sevdim”, “Baba ve Oğul” Kubanıçbek Malikov’un kendine özgü şiirleridir.

Kırgız nazmının gelişmesinde Rus Edebiyatı aktif rol oynamaya devam etmektedir. Yirmili yıllarda onun gelenekleri esasen taklit yoluyla edinilmişken, otuzlu yıllarda ise Rus yazarlarından esinlenme sözkonusudur. Otuzlu yıllarda Kırgız nazmının esas konusu ulusal yeni doğuş, sosyalist düşünce ve akımlardır. Vatan hayali; lirik şiir, şarkı ve şiirlerde önemli bir yer almıştır. A. Tokombayev’in yaratıcılığını, Puşkin’in nazmına özgü lirizmi, özdelik ve betimsel sadeliği etkilemiştir. Şiirlerde şairin Kırgız nazmına K. Mayakovski’nin ritmli ve tonlama nazım tarzını benimsetme çabaları görülmektedir. 1932 yılında A. Tokombayev’in “Hücum”, “Emeğin Parlak Devri” adlı şiir kitapları yayımlanır. 1935’te “Şiirler”, “Seçme Şiirler”in yanısıra “Esir Marat” adlı tarihi nazım türü romanının ilk kısmını tamamlar.

Cusup Turusbekov “Geçen Zamanlarda” adlı küçük şiirinde feodal yapının her yönünü göstermiştir. “Anne” şiirinde ise yazar, sabık göçebelerin artık sosyalist kültüre alıştığını anlatır.

Kırgız köylerinde geçen ekonomik ve kültürel değişimler “Ağabeye Mektup” adlı şiirde yeralmaktadır. “Biz” şiiri ise madencilere, köylülere, pamuk işçilerine ithaf edilir. “Yeni İşleme”, “Dinle Ey Yeryüzü” “Hayal” şiirleriyle yazar Kırgız nazmına ilk defa politik konular üzerine yazılan şiir unsurlarını katarak diyalog tarzıyla zengin bir anlatım sunar. V. Mayakovski’nin tecrübesinden esinlenerek C. Turusbekov vurguların, ritm değişiminin önemini vurgulayan birçok eser yaratmıştır. 1932 yılında onun “Cusup’un Şiirleri” adlı kitabı 1933’te “Neşeli Gençler”, 1935’te “Seçmeler” 1939’da Vatan” adlı şiir kitapları çıkar. 1931’den itibaren T. Ümötaliyev’ edebiyat sahnesinde yerini alır. 1936-37’da ilk kitabı çıkar. “Şiir Kitabı”, “Temirkul’un Şiirleri”, 1938’de “Çiçeklerin Ülkesi” adlı kitabı yayımlanır. T. Ümötaliyev Kırgız şairleri arasında eskinin kalıntılarıyla yeninin arasını bıçak gibi kesen yeni insan tipini yaratır. “Aysuluu” adlı poemi, 1941’li yıllardaki yeni düşünce yapısıyla Kırgız nazmının gelişmesinde hatırı sayılır katkıda bulunmuştur. Otuzlu yılların nazmı, okuyucuların dikkatini emekçilerin ruh ve düşünce dünyasındaki dalgalanmalara çekmektedir. M. Elebayev, A. Tokombayev, T. Ümötaliyev, C. Turusbekov’un eserlerinin kahramanları bireyci kişilikten ziyade kollektivist karaktere sahiptir. M. Elebayev “Kırgızistan”, “Isık-Göl”, “Lokomotif” adlı şiirlerinde daha önceleri geri kalmış memleketlerin sosyal ve ekonomik alanda gelişmesini bütün derinliğiyle anlatmaktadır. A. Tokombayev’e göre otuzlu yıllarda Mayakovski’yi izleyen Kırgız yazarlarından M. Elebayev edebi sanatın zirvesine çıkmıştır. Bununla beraber Kırgız şairlerinin eserlerinin çoğunluğu hala illüstrasyon niteliğine sahip tumturaklı yapısını korumaktadır. Genellikle bu, ekonomik kalkınmayı sağlamakla ilgili öğüt ve tavsiyeler, kafiyeli sloganvari mısralardır. 1931’de M. Elebayev’in ilk şiir kitabı çıkar, sonra 1933 ve 1936’da “Meydan” ve “Şiir Külliyatı” adlı iki şiir kitabı daha yayımlanır. Kırgızların inkılaptan önceki çetin ve zor hayatı, onun şiirlerinin temel konusudur. Otuzlu yıllarda şairin duygularında iyimserlik hakim olmaya başlar. Otuzlu yıllarda Alıkul Osmonov’un şiir kitapları yayımlanır. 1935’te “Şafak Şiirleri”, 1936’da Çolponistan”, 1937’de “Yıldızlı Gençlik” adlı şiir kitaplarında Kırgızistan’ın tabiatı ve doğa güzelliğini, sevgiyle yeşeren sosyalizmi kuran, Sovyet insanlarını konu alır. Otuzlu yıllarda SSCB’nin ekonomik ve kültür yaşamında gerçekleşen esas değişimler edebiyatın toplum hayatındaki önemini daha da belirginleştirir. Ulusların dostluğu, aynı amacı taşıyan insanların omuz omuza yardımlaşması vb. konular, M. Elebayev’in “Sergo ve “A. S. Puşkin’e, C. Bökömbayev’in “Arkadaş”, A. Tokombayev’in “S. Çuykov’a”, “Moskova; Kalp” adlı şiirlerine kaynak teşkil etmiştir. Kırgız mevzuları üzerine S. D. Dunayev, V. M. Folonze, V. V. Vinnikov, N. S. Çekmenyev, G. P. Tuşkan gibi şair ve yazarlar eserler vermiştir. Çok janrlı Kırgız nazmında otuzlu yıllarda sosyalist realizmin yöntemi büyük bir gelişim gösterir. Kardeş edebiyatlar arasındaki diyaloglar büyük hız kazanır. Folklor ile yazılı edebiyat arasındaki alış veriş, kalıcı edebi eserlerin doğmasına sebep olur.

NESİR

Kırgız nesri çok zor şartlarda ortaya çıkmıştır. K. Bayalinov’un “Acar” adlı hikayesi psikolojik hikaye tarzının janrlarını edinme yolundaki ilk ciddi çalışma olmasına rağmen edebiyatın bu alandaki gelişimine pek katkı sağlayamamıştır. Kırgız nesrinde çıraklık dönemi başlamıştır. Edebiyata M. Abdukarimov, K. Cantöşev, T. Sıdıkbekov, S. Sasıkbayev gibi yaratıcı genç yazarlar kendini göstermeye başlar. Nesir alanında bu yazarların edebiyattaki arayışları, sözlü halk edebiyatına dayalı hicv, fıkra ve hikayelerle kendini gösterir. Milli nazmın oluşum yıllarında Kırgız yazarlar genellikle otobiyografi janrını kullanmıştır. 1936’da M. Elebayev’in, Gorki’nin otobiyografik trilojisi temelinde otobiyografik “Uzak Yol” adlı ilk gerçekçi romanı yayımlanır. Fakat henüz emekleme dönemini yaşayan yazarlık yeteneğinin gücü ile sosyalist realizmin yaratıcı bir şekilde benimsediği zengin tecrübeye ulaşamaz.

Otuzlu yıllarda Kırgızistan’ın yazarları giderek sık sık hacim olarak büyük epik janrlara yönelmiştir. K. Malikov’un “Cesurlar”, K.Cantöşev’in “İki Genç”, C. Aşımbayev’in “Derin Geçit”, A. Tokombayev’in “Yaralı Yürek”, “Melodinin Sırrı” adlı hikâyeleri, K. Cantöşev’in “Kanıbek”, T. Sıdıkbekov’un “Ken-Suu”, “Demir” adlı romanları ardardına edebiyat dünyasında yerini alır. A. Tokombayev, “Melodinin Sırrı” (1941) adlı hikâyesinde geleneksel kahramanları değiştirerek poetik bir eser yaratır. Kuşkusuz halk geleneklerine bağlı kalmak her zaman istenen amaca ulaştırmaz. Kollektivizasyona yönelen K. Cantöşev’in “İki Genç” (1938) adlı hikâyesi, konusunun ilginçliğiyle dikkat çeker. Fakat yazar, sözlü halk hikâye üslubu ile gerçekçi hikâye üslubu arasında keskin ve net çizgiyi yakalayamaz. “Kanıbek” romanında ise yazar, 19.yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başı Kırgız toplumunun hayatını bütün yönleriyle yansıtmaya çalışır ama baş kahramanın abartılı şekilde betimlenmesi romanın iç dinamik ve yapısıyla örtüşmez. Milli folklor ve Rus Edebiyatı geleneklerini kavrama süreci ve edebiyatta kullanış biçimi, T. Sıdıkbekov’un sanat yolunda kilometre taşlarını oluşturmuştur.

Yazarın “Mücadele” (1933) adlı eserinin yanı sıra ilk eserlerinin çoğu propaganda amaçlıdır. “Kahramanlar” (1936) ve “Şair-Bülbül” adlı şiir kitapları konu kapsamı, yazarın sözlü halk sanatı geleneklerini yaratıcı bir şekilde sürdürme hevesi ile dikkate değerdir. 1934’te T. Sıdıkbekov, Kırgız köylerinin sosyalist yenileşmesine yönelen “Ken-Suu” romanının üzerine çalışmasını tamamlar. 1937’de ilk cildi, 1938’de ikinci cildi yayımlanır.

Bu romanda milli edebiyat alanında ilk defa, epik planda olumlu modern kahramanın sorunları dile getirilmiştir. Kırgız edebiyatında yeni konular ele alınır, realist romanın yolu açılır. Yazar, Kırgız köylerindeki şiddetli sınıf savaşını yansıtırken hayattaki çelişkileri yansıtmış, yeni düzen sayesinde sefalet içindeki köylerin bu ağır şartlardan kurtularak kalkındığını göstermek istemiştir.

  1. Sıdıkbekov’un realizminin temelinde kolhoz hayatının düşmanları olan ikiyüzlü Saadat ve Kalpakbayev karakterleri vardır. Baş kahramanlardan biri Saparbay’ın düşünce dünyası, halkın sınıf bilinci ile beraber zenginleşir. Eserdeki karakterler canlı ve dinamiktir. Köydeki sınıf savaşının etkisi altında kalan Kırgız delikanlısından gerçek kurucu komünistler yetişir. 1939-40 yıllarında T. Sıdıkbekov fikir ve konu bakımından “Keñ-Su’ya” bağlı “Demir” romanının üzerine çalışır. A. Tokombayev “Yaralı Yürek” hikâyesinde romantik tipini yaratır, Kırgız millî aydınlarının yolunu açar. K. Cantöşev’in, M. Ekbayev’in, A. Tokombayev’in T. Sıdıkbekov’un romanları, hikâyeleri son yıllarda Kırgız yazarlarının edebiyatın yeni janr ve türlerini başarıyla benimsediklerini ortaya koymaktadır. Basmakalıp ve yüzeyselliğin izlerini yok eden Kırgız nesri, sosyalist realizmin ilkeleri doğrultusunda emin adımlarla sıçrama yapmıştır.

 

DRAMATURJİ

30’lu yıllarda Kırgız dramatürjisinin konu alanı daha da genişler. Bu sahada C. Bökönbayev, C. Turusbekov, K. Eşmambetov, K. Malikov, R. Şükürbekov çalışır. Kırgız dramaturglar yaşadıkları zamanın ahenkli motiflerini aramışlardır. Folklor konularını estetiksel kaygıyla işlemiş opera ve balelerin librettolarını kahramanlık ve hayat dramlarını yaratmışlardır. K. Eşmambetov’un “Sarınci” (1937) adlı ilk manzum piyesi aynı ismi taşıyan “Sarınci – Bököy” destanını temelinde yaratmıştır. Piyeste çok eski devirleri yansıtır, konusunda sadece töre sorunları değil, sosyal sorunları ele aldığı için sahnede büyük başarılar kazanmıştır. C. Bökönbayev, K. Malikov, (Turusbekov “Manas” destanının bir epizodunu kullanarak millî opera sanatına temel olan) “Ayçürok” (1939) operasının librettosunu yazarlar. Piyesin ana konusunu Semetey ve Ayçürök’ün yabancı işgalcilere karşı mücadelesi oluşturur. Epopenin zengin kaynağından yazarlar halkın kahramanlığını, onun özgürlük hayalini ifade eden canlı epizodları seçerler, destanın millî karakterini belirten birkaç geleneksel yapıyı tasvir ettmeyi de ihmal etmezler.

Dramaturjiye özgü niteliklerine yönelik yeni arayışlar sözkonusudur. 30’lu yıllarda parti, 1916 yılındaki Kırgız halkının ayaklanmasını henüz benimsemediği için ele alınış biçiminde görüş ve düşünce farklılıkları vardır. Buna rağmen C. Turusbekov “Ecel Yerine” (1934) adlı ilk büyük dramında 1916’nın olaylarının tarih açısından özgün biçimde yeniden yaratabilmiştir. Piyeste derebeylerinin ve boy aksakallarının ihaneti ifşa edilir.

Yazar yoksul isyancıların zor durumundan ziyade, Ekim devrimi sayesinde hürriyete olan inancını ön plana çıkarır. Dram, tarihi gerçekleri olduğu gibi yansıtmasının yanısıra, millî gelenek ve Rus dramatürjisinin katkılarını başarıyla sergilemiştir.

Kollektivizasyon konusu, millî dramatürjide büyük bir yer edinir. Sosyalizmi kurma yıllarında binlerce Kırgız, yerleşik hayata alışmış ve bu yüzden cumhuriyetin millî ekonomisine ve kültüründe derin izler bırakmıştır. Kırgız tiyatrolarının repetuvarına sınıf düşmanlara karşı mücadeleler ve eski yaşantının eleştirisine dair piyesler girer. Onların çoğu biçimsel kompozisyonunun cansız ve etkisiz olması sonucu sürekliliğini yitirmiştir. K. Malikov’un “Külüypa” (1938) piyesi sahne uyarlaması ve kompozisyon bakımından yetersizdir.

Kollektivizasyona yönelik dramalar arasından en önemli ve en iyisi C. Bökömbayev’in “Altın Kız” (1937) adlı piyesidir. Piyeste kolhozların kurulması, Kırgız ve Rus halkanın dostluğu, fakir insanların manevî gelişimi ve sınıf bilincinin yükselmesi ele alınmıştır. Personaj diyaloglar, Kırgızca kelime hazinesi, deyim zenginliğinin yanısıra dile özgün kullanım biçimleri açısından son derece etkileyicidir. Karşılaştırmalar, koşutluklar sıfatlar çoktur, piyesin adı bile gizemlidir.

Genç dram yazarı, Raykan Şükürbekov N. V. Gogol’un “Müfettiş’inin” etkisi altında, uzaktaki bir köye gelen tembel maceracıyı alaya aldığı “Capalak Catpasov” (1935) komedisini yazar. Ziraatı kollektifleştirmeden dolayı ideolojik savaş şiddetlenmiştir. Bazı yazarların yaratıcılığında milliyetçi unsurlar ortaya çıkar. K. Tınıstanov’un “Akademi Akşamları” (1933) adlı piyesinde Kırgız tarihinden bazı epizodlar, Manas’taki olaylardan itibaren 20 yy’ın 20 li yıllarına kadar tasvir edilir. Halkın geçmişi tumturaklı bir şekilde yani emekçi halk, zengin zümre ile aynı seviyede gösterilir. Edebiyat eleştirisi bu “Akşamları” fikirce zararlı bir eser olarak değerlendirir. 29 Mart 1933’te Kırgızistan Komünist Partisi Bölge Komitesi kararıyla “Akademi Akşamları”nı tiyatronun repetuvarından çıkarır.

1939 ilkbaharında Moskova’da Sovyet Kırgızistan’ın Sanat ve Edebiyatının On Günü başarıyla geçer. İlk gösteri, millî sanatçılar için sanat alanında ciddi bir olgunluk sınavı olur. Sovyet Edebiyatının gelişmesinde üstün başarı ve gayretlerinden dolayı SSCB Yüksek Şûra perizdyumu Sovyet yazarları heyetine SSCB nişanını verir. Nişan alanların arasında C. Turusbekov, A. Osmanov, A. Üzonbayev, K. Akiyev gibi Kırgız şair ve ozanlar vardır.

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİ EDEBİYATI

Savaş yıllarında Kırgız Edebiyatının ele aldığı  konular ve izlediği yol ve yöntemler bakımından köklü değişiklikler yaşanır. Cumhuriyet edebiyatçıları halkı elbirliğiyle vatan savunmasına çağırarak gazetelerde makale ve şiirler yazarlar. Anayurt savaşının cephesinde T. Ümotaliyev, U. Abdukaimov, R. Şükürbekov, C. Aşubayev, T. Şamşiyev, Ya Şiraza, N. Çekmenyev vd. yazarlar bizzat yer alırlar. C. Turusbekov, M. Elebayev ve K. Bayalinov, C. Bökönbayev cephe gerisinde fedakârca çalışır.

Yazarların saflarına yeni güçlü kalemler katılır. (S. Şimayev, K. Akayev, N. Baytemirov, N. Cetikoşkayeva).

NAZIM

1941’de C. Bökönbayev gönüllü olarak Sovyet Ordusu’na katılır, “Anayurt için, İleri!” Tümen gazetesinin editörü olarak çalışır, yurtsever heyecanla  “Ecel ve Şeref”, “Erin Gücü Kaleden de Sağlam” gibi poemleri yazar. C. Bökönbayev’in “Kalbim Kızıl Bayraktır” şiiri diğer savaş eserleri arasında hemen kendisini gösterir. Savaş yıllarında veda şiirleri, uğurlama şarkıları yaygınlaşır. “Elveda Ala-Too, Oğlun Gidiyor Savaşa” adlı şiiri buna örnektir. Askerin sevgilisi, dedesi, küçük kız ve erkek kardeşleri ile vedalaştığı dokunaklı sahneler anlatılır. “Taras’ın Mezarı’nda adlı şiirde şair, Kırgızların Ukraynalıların acısını paylaştığını gösterir.

Millî nazmın canlı ve renkli sanatsal içeriğini benimseyen şairler, şiirlerinin okuyucuları üzerinde daha büyük bir coşku ve etki bırakacaklarına inanırlar. Savaş yıllarında kahramanların savaşa dair duygularını içeren, Hitlercilere karşı nefretini yansıtan mektup janrı popüler kimlik kazanmıştır (A. Tokombayev’in “Takdis”, “Öç Alırız”, “Ağabeyim Mutlu Dön” “Sevgilime Mektup” vs.). Anayurt savaşı yıllarında A. Tokombayev birkaç kitabını yayımlar: “Takdis” (1944), “Manas’ın Hemşerisi” (1943) Özellikle cephede savaşanlar için “Yürek Melodisi” adlı halk şarkıları kitabı dikkate değer  eserlerdir. Sovyet Ordusu savaşçılarının derin saygısını kazanır. Savaş yıllarında C. Turusbekov’un yaratıcılığında vatanseverlik konusu genel bir sanatsal nitelik kazanır.“Nereye Koşuyor?” şiirinde Sovyet insanlarının zafere inancı ifade edilir. Faşizmin soyguncu ve despot yüzü “Soyguncunun Trajedisi” (1941) adlı poemde gösterilir. K. Malikov’un “Kana Kan” şiirinde faşizmin yırtıcı ruhunu ortaya çıkarır ve “Rusya”, “Kremlin” adlı şiirleriyle Sovyet halklarının uluslar arası birlik beraberliğine methiyeler düzer. T. Ümötaliyev, Sovyet halkının azmi, kahramanlığı ve iyimserliği hakkında “Güneş Saklanmaz, Ay da Batmaz”, “Son Mermi”, “Yer Yanıyor” adlı şiirlerini yazar. “Kahraman Hakkında Şiir”, “Kubat Cematayev” adlı şiirlerinin prototipi Celal-Abad Komsomol Bölge Komitesinin eski başkanıdır. Alman tankının altına el bombalarıyla girip ölen kahramandır. T. Ümotaliyev savaş döneminde yazdığı şiirleri “Zafer Hakkında Şiirler” (1943), “Zafer” (1946) adlı kitaplarında toplamıştır.

Panfilovcuların eşsiz kahramanlığına dair birçok şiir ve poem yazılmıştır. (T. Şamşiyev’in “Panfilovcular Hakkında Şiir”, A. Tokombayev’in “28 Kahraman” şiiri Manas destanı tarzında yazılmıştır.) Cephe gerisindeki emekçilerin iyimserliği konusunda K. Malikov’un “Çüy Kanalının Kıyısında” (1943), A. Osmanov’un “Büyük Çüy Kanalı”, “Bu Kim?” ve “Mayıs Gecesinde (1945) gibi şiir ve poemlerinin ayrı bir yeri vardır. Orta Asya cumhuriyetlerinde yaşayanların çoğu, yetimleri evlat edinir. Bu heyecan dolu konu A. Osmanov’un “Rukiya” şiirinde, K. Boyalinov’un “O, Artık Yetim Değil” hikayesinde tasvir edilir. Smar Şimeyev’in Anayurt savaşı yıllarında yazdığı bütün şiirleri 1944 yılında çıkan “Paris’in Hiddeti” adlı ilk şiir kitabında toplanır.

Kırgızistan’ın cephede savaşan yazarları ve cephe gerisinde çalışan şairleri, zamanın ruhuna uygun, Sovyet halkının ruhundan fışkıran enternasyonalizmi ve yurtseverliği yansıtan eserleri, gönül ve ruhlarını ortaya koyarak yaratmışlardır.

NESİR

Savaş yıllarında Kırgız yazarların eserlerinin çoğu vatan savunması üzerine (T. Sıdıkbekov’un “Terbiye”, “İki Kişi”, “Mitralyözcüler” hikâyeleri, K. Bayalinov’un “Isık-Köl’ün Kıyısında”, “Alevde” hikâyeleri, A. Tokombayev’in “Aşırbay”, “Rus Halkı Ağabeyimiz” röportajı, K. Cantöşev’in “Çobonbay” (1943) röportajı ve C. Bökönbayev’in Düyşönkul röportajı) savaşta şehit düşen Sovyetler Birliği kahramanları C. Tülöberdiyev ve D. Şopokov’a ithaf edilir. C. Bökönbayev, kahramanın gençliğini, kolhozdaki çalışmasını belge ve bilgiler ışığında aslına dayanarak yazar. Faşist işgalcileri püskürten özgür Ukrayna halkının mücadelesini “Ukrayna’nın Kırlarında” adlı röportajıyla ortaya çıkarır. K. Cantöşev ise olanca gücüyle blokhavzın mazgalını kapatarak cephedeki savaşın kazanılmasında Ç. Tölöberdiyev’in kahramanlığını betimler.

DRAMATURJİ

Savaş günlerinde halkın kahramanlık geçmişi üzerine yazılan parlak eserlerin en önemlileri K. Cantöşev’in “Kurmanbek”, K. Malikov’un “Cañıl” piyesleridir. “Kurmanbek” piyesinde Kırgızların yabancı işgalcilere karşı mücadelesini anlatan bir süje vardır. Destana kıyasla yazar piyeste tipleri daha ayrıntılı bir şekilde niteler, kahramanı ölümsüzleştirerek halka ümit aşılar. “Cañıl” dramı ve “Kurmanbek” piyesi, fikir ve konu bakımından birbirine paralellik göstermektedir. Dramın baş kahramanı Cañıl, halkın umudu, kendi boyunu koruyan bir kadındır. Cañıl ve Kurmanbek’in efsanevî tipleri erkek karakterini yansıtmasına rağmen, şartlar yazarları zamane kahramanlarının tipini yaratmaya zorlamıştır. Bu açıdan baktığımızda A. Osmonov’un “Çolponbay”, “İkinci Takım” manzum piyeslerini buna örnek gösterebiliriz.

Büyük Anayurt Savaşı dönemi Kırgız Sovyet Edebiyatı, insanların Sovyet ülkesinin özgürlüğü ve egemenliği uğrunda verdiği mücadeleye önemli katkıları olmuştur. Birçok janrların profesyonelce ele alınıp incelenmesine başlanır, çağırı şiirleri, epik poemler gelişir. C. Bökönbayev’in, T. Ümötaliyev’in, M. Elebayev’in, C. Turusbekov’un nazım tipleri somut nitelik kazanır. A. Tokombayev’in ve A. Osmanov’un yaratıcılığında felsefe biraz daha derinleşir, K. Malikov’un ve S. Şimeyeva’nın nazmı daha etkili olur.

1945-1952’Lİ YILLARIN EDEBİYATI

Savaş sonrası Kırgız Edebiyatı, bütün Sovyetler Birliği dünyasına tanınır. “Sovyet Yazarı” kitap evinde A. Tokombayev’in “Kırgızistan’ın Şairleri” (1936), “Sabah Buluşması” (1946) adlı kitapları, T. Ümötaliyev’in “Kırgızın Yüreği” (1947), N. Baytemirov’un “Aynı Sovhozda” (“Saltanat”, 1951), K. Bayalinov’un “Mutluluk” (1949), K. Cantöşev’in “Halkın Ozanı” (1952) adlı kitapları yayımlanır. Kırgızistan Komunist Partisi (1946 ve 1952) Kongresinde Kırgız Edebiyatının oluşu ve gelişim sürecini ele alır. Yaratıcı toplulukların çalışmalarının çok yavaş geliştiği, Sovyet okuyucularının yüksek taleplerini karşılayan şimdiki zaman eserlerinin azlığına işaret edilir. Kırgızistan Komünist Partisi Merkez Komitesi ikinci plenomunun kararında A. Tokombayev’in “Kanlı Yıllar” ve K. Malikov’un “Balbay” adlı manzum romanları ciddi ideolojik hatalar içerdiği gerekçesiyle tenkide uğrar. Plenomda ayrıca Kırgız edebiyatçı ve tarihçilerinin çalışmalarında eskiye dayalı sosyal kalıtların hâlâ ortadan kalkmadığı konusuna dikkat çekilir.

NAZIM

Harp sonrası Kırgız yazarlar kervanına genç şairler grubu katılır (S. Abdikerimova, E. Uzakbayev, S. Eraliyev, S. Cusuyev, B. Sarnogoyev vd.). Onların ilk şiirleri “Genç Şairler” adlı kitapta yayımlanır. 1949’da o, “Yeni Şiirler” adlı kitabının, 1954’de ise “Çok Yaşa” (Şifalar Olsun) adlı hiciv kitabının baskılarını çıkarır. M. Alıbayev, eserlerinde politik ve vatandaşlık temalarıyla beraber aşk liriğine çok yer verir. Kırgız şairlerinin şiirlerinin çoğu bestelenmiştir.

40’lı – 50 li yılların nazmı, halkın savaş yıllarında gösterdiği cesareti yansıtır. Alıkul Osmonov’un “Ceñişbek” (1945) poemi savaşta biricik oğlunu kaybeden babanın çektiği ızdırapları anlatır. “Üç Ayaklı” poeminde ise trajik ve iyimser temeller birbirine geçmiştir. Poemin kahramanı, savaşta aldığı yaraların etkisinden kurtulamaz. Bununla beraber, vatanı uğruna elinden geleni yaptığı için gururludur. Barış konusu üzerine yazılan şiirlerinin arasından “Evim” eseri kompozisyonun özgünlüğü, somut karakterleri, ayrıntılı betimlemelerle sanatsal açıdan farklılık gösterir. Şairin sevdiği konu kolhoz köy yaşamıdır. O, yaylayı ve kışlayı, sürüleri ve kolhoz tarlalarını, inek sağıcı kadınları ve sucuları şiirlerinde duygu yüklü mısralarda işler. A. Osmanov sadece kolhoz konusu ile yetinmez. Onun tarafından Anayurt, ulusların kardeşliği, Kırgızistan doğası, sevgi üzerine birçok eser yaratır. Bazı şiirleri Rus halkına ithaf edilmiştir. (“Rus Halkı”, “Rus Halkı – Kardeşim”). “Grunya Savelyevna’ya” adlı şiirinde çocuk yuvasındaki birçok çocuğun annesi görevini üstlenen Rus kadın tipini tasvir eder. “Kırgızistan”, “Vatan” şiirlerinde ise yeni Kırgızistan’ı, onun misafirperver insanlarını terennüm eder. Anayurt ve Sosyalist Vatan konusunu özdeşleştirir. (Moskova’yla İki Buluşma”, “Moskova”). Onun nazmı ihtirastan ve tumturaklılıktan uzak, barış ve sevgi doludur. A. Osmanov’un tabiat liriği orijinaldir. O, geleneksel nazım şekillerinin yanı sıra yeni kafiyeleri, ritm ve ton geçişlerini kullanır. (“Ben Kırgız Şairiyim”). Yaratıcılığının daha ilk dönemlerinde şair her bir mısrayı  bir şiir olarak algılayıp yazmaya gayret eder (“Mayakovski’ye”). Aynı zamanda Mayakovski’nin şairlik sanatını harp sonrası benimser. A. Osmonov’un şiirlerinde bazı satırlar, duraklamalarla mısralara ayrılır, bu da şiire açıklık ve duygu katar. “Evim”, “Acımızı Belirtelim”, “Bizimkinde Konakla”, “Bakın, Yiğitler” şiirleri yeni ritimde yazılmıştır. A. Osmanov’un yenilikçiliği, şiirlerindeki temel düşünceyi öne çıkarması, güçlü anlatımla biçim ve biçemsel uyumu yakalamasıdır.

Uluslararası konuları sık sık ele alması Aalı Tokombayev’in yaratıcılığının sınırlarını çizen önemli unsurlardan biridir. Şair Nazım Hikmet’e, Paale Robson’a ithaf ettiği şiirlerde hürriyet ve mutluluk için hiç durmadan mücadele etmek gerektiğini anlatır. Rus halkına ithaf edilen “Yüce Rusya”, dikkate değer şiirlerinden biridir. Orta Asya ve Kazakistan halklarının dostluğunun tarihi kökleri A. Tokombayev’in “Kazak Halkına”, K. Malikov’un “Tacik Kızına”, T. Ümötaliyev’in “Arkadaşlık” şiirlerinde görülmektedir. Savaş sonrası nazmında anayurdun güzelliğini ve zenginliğin terennüm etmesi son derece önemlidir. A. Tokombayev’in “Cumhuriyetim”, K. Movlikov’un “Arstanbap”, T. Ümötaliyev’in “Kırgızistan”, A. Tokombayev’in “Eğer Ben Filiz Olsam, Isık-Köl, Köklerim Senden Sulanırdı, Isık-Köl” adlı şiirinde halk türkülerinin izleri vardır.

Harp sonrası poem janrı, dikkate değer gelişme gösterir. 1952’de A. Tokombayev’in “Kendi Gözlerimle” poemi çıkar. Baş kahramanı Nurbay adlı orta sınıf köylüsüdür. Kollektifleştirme döneminde Nurbay’ın iç dünyasındaki iç mücadelesi onu A. T. Tvardovski’nin “Morgunok’una yaklaştırır. Bunun yanı sıra Nurbay’ın millî bir kişiliğe sahip olduğu görülür. Poemin ikinci kısmında (“Kant’ın Topraklarında”) İvanov ile Nurbay’ın temel attığı fabrikalar, çiçekli bahçeler, geleceğin aydınlık dünyası anlatılır.

Bu dönem şiirlerinin çoğunluğu emekçi insanlara ithaf edilir. T. Ümötaliyev’in “Mutlu Hayatın Şarkıları” (1950) kitabında emeğe dair şiirleri hep bu sınıfın hayat tarzını yansıtır. “Ekimcinin Şarkısı”, “Rüya”, “Vakit Değerli”, “İlkbahar” adlı şiirleri propaganda kokar. M. Tokobayev’in “Gelişen Yaşam” (1950) ve “Büyük Bir Gün” (1951) kitapları yayımlanır. K. Malikov’un savaştan sonrası yarattığı eserlerin çoğu, mürtecil ozanların geleneksel şiirleri tarzındadır. Bunlar, insanı ve onun emeğini kutsayan şiirlerdir. 1952’de Sosyalist emek kahramanı, yenilikçi Altmış Satıbaldiyev hakkındaki şiirler bunun göstergesidir. Ardından “Kadır-ake” poemi çıkar. Fakat şiirin bazı yerleri tumturaklı ve Kadır-ake karakteri de yüzeysel ve serttir. K. Malikov’un “Bizim Topraklarımız” (1950) ve “Şiirler” (1953) adlı kitaplarında Kırgızistan’ın güzelliğini ve zenginliğini anlatır. “Ad Seçme” (1954) poemi güncel, savaş aleyhtarıdır. Sıradan ve basmakalıp ifadeler, K. Akiyev’in, K. Cunusov’un T. Şamşiyev’in bazı şiirlerinde kendini gösterir. 50 li yıllarda Kırgız nazmında klişe kalıplar ve sahte folklorculuğa karşı keskin mücadele başlatılır. A. Toktomuşev’in 1949’da yayımlanan “Armağan adlı kitabındaki “Kahraman Anne”, “Genç Madenci Kadına”, “Isık-Köl’de Lokomotif”, “Yaylada” şiirleri okuyucuların dikkatini çeker. “Parti Cüzdanı” şiiri Sovyet insanlarının barış içinde çalışmalarını yansıtan bir bakıma kitabın mukaddimesi sayılır.

 

NESİR

Savaşa ait roman ve hikâyelerin çoğunluğu savaş sonrası dönemde yayımlanmaya başlar. Yurtseverlik temasını ele alan eserlerden biri, K. Bayalinov’un kolhozcuların emeği, partinin teşkilat işleri, sevgi ve arkadaşlığı anlatan “Mutluluk” (1947) kitabıdır. Baş kahramanı Capar’ın hayatı, çoğu zaman, yine aynı yıl 1947’de baskısı yapılan P. Pavlenko’nun “Mutluluk” hikâyesin kahramanı Boropoyev’in hayatına benzer. Komünist tipleri, harp sonrası eserlerde özel bir yer alır. T. Sıdıkbekov’un “Bizim Zamanın İnsanları” romanında savaş yıllarında kolhoz başkanı olarak kalan genç komünist Çargın, ilk başta cephe gerisi çalışmalarının yurtsever bir iş olmadığını savunarak cepheye gitmeye çabalar. Yavaş yavaş sosyal vazife duygusu, insanlarla beraber çalışma Çargın’ın gerçek bir idareci olarak yetişmesine katkı sağlar. T. Sıdıkbekov bu romanıyla realist hikâye sanatı yolunda bir adım daha atmış olur. Romanın başarısını büyük ölçüde Kırgız folkloru ve Rus Edebiyatı gelenekleri belirler. Uluslararası dostluk konusu realist bir yapıya sahiptir. Akman, Dmitriy, Nadejda, Kanış, Yluba, Akiya, Ceñişbek, Alikola, Asker Sosyalizm ülkesi uluslarının birliğini simgeler. 1948’de yazar “Bizim Zamanın İnsanları” için SSCB Devlet Ödülüyle onurlandırılır.

1949’da T. Sıdıkıbekov’un esasen savaş yıllarında yazılan eserlerinden oluşan “Rakip Kızlar” adlı kitabı çıkar. “Yararlı Tartışma”, “Terbiye”, “Kanalda” hikâyeleri Sovyet insanlarının hem cephedeki hem cephe gerisindeki kahramanlıklarını anlatır. Çocuklardan babayı ayıran savaşa karşı nefret dolu “Özledim” hikâyesi, yazarın iyi bir gözlemci olduğunu göstermektedir.

Savaştan sonra boş arazi ve ham toprakları işletme, yeni otlakları, çölleri yeşertme, ekim sahalarını artırmaya yönelik tema ve tasvirler Kırgız edebiyatında yaygınlaşır (K. Cantöşev’in “Alevli Gençler” (1951), K. Bayalinov’un “Isık-Köl’ün Kıyısında” 2. cilt (1952)). Bu eserlerin genel anlamda eksiklikleri, tumturaklı ve sıradan anlatım biçimlerinin yanı sıra folklorik unsurları gerektiği kadar kullanamamasıdır. 1947’de Ekim inkılabının 30 yıllığı için, Kırgız yazarların hikâyelerinden ve röportajlarından oluşan “Emek Kahramanları” adlı kitap yayımlanır (Ya Şivaza düzenler). Kitaba A. Toktomuşev’in “Vaat” röportajları, T. Abdumomunov’un “Arkadaşlar, N. Baytemirovun “Yetenek”, A. Ubukeyev’in “Çobanın Hikâyesi, N. Udolova’nın “Çoban” hikâyeleri ve A. Tokombayev’in “Vakit Uçar” hikâyesi girer. Savaş hikâyenin baş kahramanı ressam Capar’ın kişiliğinin oluşmasına tesir eder, onun gerçeği algılamasını keskinleştirir. Fakir Aytike ve oğlu Capar’ın zor hayatını anlatan betimlemeler, eserde önemli bir yer alır. Ünlü Kırgız ressamı Gapar Aytiyev, Capar’ın tipik örneğidir.

Savaştan sonra Kırgız eserleri, yapılanma ve iç dinamiklerini oluşturmada sıkıntılar çekmesine rağmen Sovyet Edebiyatı içerisinde Kırgız Edebiyatı da başarılı bir şekilde gelişme gösterir. Kırgız yazarlar tarafından genç edebiyatın tarih sahnesinde yeni sayfalar açan eserler yaratılmıştır.

DRAMATURJİ

1947’de Toktobolot Abdumomunov’un “Kumlu Yamaç” adlı piyesi neşredilir. Piyes petrol araştıran jeologların hayatını ve yaşayış tarzını anlatmaktadır. Baş kahramanı atak mühendis Rıskulbek’tir. O dönem Kırgız dromaturjisine özgü karakterlerin yüzeysel ve aynı kalıplarda oluşu, bu eserde de gözlenmektedir. Rıskulbek ile onun zıt karakteri Satıbaldiyev arasındaki mücadele yalın biçimde anlatılır. “Çağdaşlar” piyesinde dramaturg işçilerin hayatına yönelir. Konunun esası; iki fabrikanın rekabeti, yeni olanla ahlak ilkeleri arasındaki savaştır. 1950’de T. Abdumomunov A. Korneyçuk’un “Akdoğanın Platosu” adlı eserinin etkisi altında “Kurman” piyesini yazar. Dürüst emekçiler ile zamana ayak uyduramayanlar arasındaki yaşam tarzlarındaki uyuşmazlıklar A. Kuttubayev ve K. Malikov’un “Biz Evvelki Gibi Değiliz” piyesinde kendini bulur. Burada kolhozun sabık başkanı Cayıktös ile oğlunun kolhozun yeni başkanı Aktan arasındaki mücadelesi anlatılır. Cayıktöş, işine can-ı gönülden bağlı, fakat köhne düşünceye sahip bağnaz inancın etkisi altındadır. Piyesin süjesinde ihtilaf olmadığı görülür, tipler özel bir giriftlikle ayrılmazlar, bütün kahramanlar soyut bir gerçeğin taşıyıcılarıdır. K. Cantöşev’in “Aynı Evde”, K. Bektenov’un “Ak Yol” eseri, yalın piyeslerden sayılır.

1950-80’Lİ YILLARIN EDEBİYATI

1953’te “Leninçil Caş” dergisinin sayfalarında şairlerden A. Tokombayev ve T. Ümötaliyev, eleştirmenlerden U. Cakişev ve A. Saliyev’in katıldığı, sanatsal yetenek ve beceriler üzerine tartışmalar yapılır. Söz konusu tartışmaların ana teması eskiye karşı yenilikçi akımlar üzerinedir. Bazı edebiyatçılar folklor geleneklerinin rolünü fazla önemserken, diğerleri ise profesyonel edebiyatın gelişmesi için onlara kayıtsız kalmışlardır. Çağdaş olumlu kahramanın kişiliğine dair çeşitli ilginç fikirler dile getirilir. (T. Sıdıkbekov “En Küçükler, En Gerekliler’. Bu tartışmaya Kırgızistan yazarlarının II. Kongresi de kaynaklık eder. (1954). N. Baytemirov’un “Azamat” hikâyesi, K. Malikov’un “Sevgi ve Arkadaşlık” poemi, A. Kuttubayev ve K. Malikov’un “Biz Evvelki Gibi Değiliz” piyesi yapı ve içerik açısından eleştiri oklarına hedef olur. Kongre, millî edebiyatın 20 yıllık sürecini masaya yatırır; çağdaş kahraman, folklorik unsurların kullanımı gibi problemlere dikkat çekilir. Kongrede izlenen yol ve yöntemler, yeni ve eskinin sanat eserlerine yansıtılmasındaki biçim ve biçemsel yaklaşımlar, gerçek hayatı anlatmak yerine basmakalıp, hayali unsuların edebiyatta yer bulması gibi konular hararetli tartışmalar neticesinde yazarlar kahramanların iç dünyasını yansıtmaya daha çok dikkat etmeye başlar.

Kırgız sanatının ve edebiyatının II. On Günü (Moskova, 1958) Kırgız edebiyatçılarına 1959’dan sonraki dönem için bir nevi yol haritası olur. Bu on günde SSCB’nin ilginç ve özgün edebiyatlarından birine dönüşen Kırgız Cumhuriyeti’nin profesyonel edebiyatının büyük bir aşama kaydettiği açıkça görülür. On günün içinde T. Sıdıkbekov’un “Dağ Arasında” romanı, S. Eraliyev’in “Ak Möör” poemi, T. Abdumomunov’un “Dar Geçit” ve “Aşırbay” dramı ayrıntılı bir şekilde incelenir. 1959 Şubatında Cumhuriyet yazarlarının III. Kongresi yapılır, SSCB Komünist partisinin XX-XI. Kongreleri kararı ışığında Kırgız Edebiyatının gelişim sürecine katkı sağlanır. Kongrede nazımda henüz yurttaşlık liriğinin en üst düzeye ulaşamadığı, nesirde bazı eserlerin insan hayatını tasvir etmekten ziyade basmakalıp ifadelere yer verdiği, Kırgız Devlet dram tiyatrosunda oynanan 18 piyesin arasında sadece dokuzunun çağdaş konuları ele aldığı kararına varılır.

1966’da Kırgızistan yazarlarının IV. Kongresi yapılır, temel konu; nesrin gelişme problemidir. Nazım, drama, realizmi yaratma ve yansıtma yolları üzerinde durulur. Kongre, şu anki gelinen noktanın Kırgız Edebiyatının diğer SSCB edebiyatlarıyla ilişkilerini güçlendirmekte olduğunu belirtir. IV. Kongre çalışmalarına Moskova’dan, kardeş cumhuriyetlerden Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan, Ukrayna, Rusya, Tuva, Hakasya, Başkurdistan yazarlarından oluşan kalabalık bir heyet katılır. Konuşmalarda sürekli sanat temasından hareketle, karşılıklı edebî çeviri işlerini iyileştirmenin gerekliliği üzerinde durulur. 60 lı ve 70’li yıllarda cumhuriyetlerde, Rus ve diğer milletlerin kültür haftası sık sık yapılmaya başlar. Kırgızistan’ın Rusya çatısı altına gönüllü olarak girmesinin 100. yılı nedeniyle (1963) cumhuriyetleri, sanat ve edebiyatın önde gelenleri bir bir ziyaret eder. Orta Asya ve Kırgız yazarları arasında sanatsal birliktelik yoğunluk kazanır. Sovyet cumhuriyetlerinde kardeş edebiyatların haftaları ve on günlerine yönelik etkinlikler bir gelenek haline dönüşür. Kırgızistan’da Özbek, Tacik ve Kazak Edebiyatlarının on günü geçer. 1965’te Frunze’de T. Musrepov’un başkanlığındaki Kazak şairlerin hayatı ele alınır. 30’lu yıllardan itibaren ömrünün sonuna kadar “Manas” destanını araştıran Muhtar Avezov, Kırgız Edebiyatının gelişmesine büyük katkıda bulunur. Kırgızistanlı Sovyet yazar Plenomundov’un (1955) edebî tercüme üzerine yaptığı konuşması, Rus ve diğer Türk dillerinden yapılan çevirilerin kalitesinin iyileştirilmesine katkı sağlar. Kırgızistan yazarlarının III. kongresine katılırken Sovyet Edebiyatlarının karşılıklı etkileşimi ve zenginliği üzerine konuşmalar yapar. Yaratıcılığında Kırgız Edebiyatının geleneklerini Rus ve diğer kardeş edebiyatların gelenekleriyle birleştirebilen C. Aytmatov’un yeteneğini ilk olarak M. Awezov gün yüzüne çıkarmıştır.

NAZIM

Kırgız nazmı hiçbir zaman 60 lı, 70’li yıllardaki gibi çok konulu ve çok yönlü olmamıştır. Lenin konusu büyük bir yer tutar (R. Şükürbekov’un “Lenin Hakkında Şarkı”, A. Tokombayev’in “Lenin Hayatta”, S. Eraliyev’in “Lenin”, A. Toktomuşev’in “Lenin Kalplerde”, M. Tursunaliyev’in “Lenin ve Barış” poemi vb.). Lenin konusunun temel konusu, ulusların kardeşliğidir. Sooronbay Cusuyev’in “Umut” (1960) poeminde, şiirsel arzu, fikirsel derinlik,  sade duygular hakimdir.

Rus dili üstüne birçok şiir yaratılmıştır. K. Malikov, “Eğer bana dikkatimi Rus Diline kimin çektiğini sorsalardı, Puşkin ve Nekrasov, Gogol ve Turgenyev, Tolstoy ve Çekov, Gorki ve Mayakovski olduğunu söylerdim. Onların eserleri benim için, Rus Dilini daha derinden öğrenmeyi arzu ettiren temel gayedir” diye yazar. Partinin ve hükümetin “Bizim çağdaşlarımızın değerli tiplerini yaratınız” çağrısına edebiyatçılar yeni eserlerle karşılık verdiler (A. Tokombayev’in “Komuzun Melodisi”, T. Ümötaliyev’in “Bir Çoban Beyanı”, A. Toktomuşev’in “Sevgi ve Korku”, R. Şükürbekov’un “Çobana Teşekkür” eseri). “Çobana Teşekkür” adlı şiir Kırgız mürtecil ozanlarının en iyi geleneklerine göre yazılır. “Kadınlar Hakkında Beyan” adlı şiirde şair çağdaş kadınları terennüm eder. Raykan Şükürbekov hicv şairidir. Kaleminin ucu yine savaşı arzulayan emperyalistleri ortaya çıkarmaya, para biriktirme hırsını, kötülüğü, göz boyamayı hicvetmeye yönlenir. Şairin masalları keskin sanat üslupları, açık tipleri ile ayrılır. 1958 ve 1961’de şiir kitaplarının baskısı yapılır. T. Ümötaliyev’in “Bir Çoban Beyanı” (1956) adlı poemi Torsuk adlı çobanın karakterini ele alır. Şair Güney Kırgızistan’ın pamuk yetiştiricilerinin emeğini ele alan birçok şiir yazar. Onlara ithaf ettiği “Ak Altın Hakkında Bir Poem” eserinde sınıf savaşını ve kolhozun önderi Tünkatar’ın savaştaki rolünü sık sık dile getirir. Şairin şiirlerinde lirik şarkı tarzı ve içtenlik hakimdir. 60’lı yıllarda onun “Tegene” (1960), “Mutluluğum” (1962), “Narın” (1963), “Kızıl-Cor”, “Şairin Gönlü Yaşlanmaz” (1967) adlı kitapları çıkar.

Kırgız kolhozcularının en onurlu mesleklerinden sayılan çobanlığa A. Tokombayev “Komuzun Melodisi” (1960) poemini ithaf eder. Baş kahramanı Abdılda adlı yaşlı bir çoban Sovyet iktidarında ikinci defa doğmuş gibidir. A. Tokombayev lirik ve epik tarzda şiir yazar, halkın tarihindeki bütün değişim süreçlerini inceleyip şiirsel tarzda anlatır. Natüralizm ve sosyalist realizmin ilkelerinden uzaklaştığı için haklı olarak tenkide uğrayan “Kanlı Yıllar” adlı tarihi romanının ilk versiyonu yazar tarafından düzeltilip 1967’de yeni versiyonu “Tan Atmak Üzereyken” adıyla yayımlanır. Baş kahraman Alumkul’u yerli idareciler, kendi egosu için savaştığından dolayı Sibirya’ya sürerler. Sürgünden dönünce Akımkul milli kurtuluş ayaklanmasının başına geçer. Mağlubiyete uğradıktan sonra baş kaldıranlar Çin’e kaçışmaya başlar. Yazar gurbet ellerdeki göçmenlerin ümitsiz vaziyetini, vatan özlemini bütün yönleriyle tasvir eder. Rusya’da çarlığın devrildiği haberi sığınmacılar tarafından sevinçle karşılanır ve sağ kalanlar kendi vatanlarına dönmeye başlar. Yazar, Anton karakteriyle Çarlık Rusya’nın kenar bölgelerinde yaşayarak fakirlere sınıf çıkarlarının uzlaşmazlıklarını anlatmaya çalışan ileri fikirli Rusların temsilcisini gösterir.

Kırgız kadınların geçmişi ve mevcut durumu üzerine lirik şiirlerden oluşan (B. Sarnogoyev “Yaşasın Kadın”) hacimli sujeli poemler ( T. Ümötaliyev’in “Kunduzkan”, S. Eraliyev’in “Mücadeleci Güzel”, “Ak Möör”, S. Cusuyev’in “Carkın”, S. Urmanbetov’un “Sevgi”) yazılmıştır. Bunların arasından S. Eraliyev’in bir halk efsanesinin mevzusu esasında yazdığı “Ak Möör” (1958) poemi edebiyat dünyasında dikkatleri üzerine çeker. Poemde olduğu gibi “Utangaç Yıldızlar” (1962) adlı kitabında da A. Osmanov’un etkisi hissedilmektedir. S. Eraliyev, A. Osmonov’dan canlı ve renkli betimleme, özgünlük, tabiat liriğine ait unsurları örnek alır. S. Eraliyev’in poetik hayalleri uyumlu ve ahenklidir, her alelade nesnede veya olayda o, poetik hayali ustalıkla yakalar. “Yıldızlara” (1966) poeminde şair serbest nazm kullanır ve Kırgız nazmı için daha yeni olan biçimdeki bilim ve teknik inkılabı devrinin ruhunu canlı bir biçimde ifade eder. Poemde lirik bir kahraman ve sosyalist vatanı timsal eden Yer Ana olarak iki önemli karakter vardır. Kahraman niteliğine sahip mücadeleci ve merhametli bir insan olarak dile getirilir. Poemde uzayı fetheden insanın ululuğu terennüm edilir. R. Riskulov, O. Sultanov, M. Abılkasımova S. Eraliyev’den esinlenerek kendilerine has biçim ve biçemsel üsluplarını yaratmışlardır.

Ramis Riskulov şiire geleneksel şekillerle (“İlkbahar” 1959) başlar. 1961’de Moskova’da yayımladığı “Yıldız Yaşı” kitabında geleneksel ve serbest şiirlerini toplamıştır. Daha 1953’te yayımlanan “Kızlar” (Bayanlar) şiiri, edebî usul meseleleri tartışmasına konu olur. Bazı şairler (T. Ümetaliyev) kafiyenin Kırgız nazmındaki en önemli özelliklerinden biri olduğunu önemle vurgular. Fakat S. Eraliyev ve  R. Rıskulov’un eserlerinde kafiye ve uyaktan kaçınmak yerine sanatsal anlatımı ortaya çıkaran yenilikçi özelliği daha belirgin olarak kendini hissettirmektedir.

Şair A. Toktomuşev “Altın Dağ” (1965) poemini yazar. Aynı poem kollektivizasyon döneminde sınıf düşmanlarınca yok edilen pioner-kahraman Kıçan Cakıpov’a ithaf edilir. “Sevgi ve Korku” (1962) poeminde kahramanların hayat hakkında düşünceleri sayesinde doktorların emeğini terennüm eder ve sosyalist dönemde her şeyin emekçi insanlara hizmet etmek için araç olduğu vurgulanır.

Baydılda Sarnogoyev’in 1952’de “Doğan” adlı şiir kitabı 1956’da “Arkadaşlarıma” kitabı yayımlanır, 1961’de “Bayas”, “Ak Kalpak”, 1966’da “Dağlar ve Dağcılar”, 1970’te “Söz” kitapları yayımlanır. Şairin liriği halk nazmının en iyi geleneklerini sindirmiş ve melodik yapısıyla farklı özellik kazanmıştır. B. Sarnogoyev hep bu geleneksel şekli kullanır ve C. Bökömbayev’den sonra Kırgız nazmında Toktogul çizgisini başarıyla devam ettirir.

Çağdaş Kırgız nazmında hem vezin hem de serbest şiir başarıyla gelişme gösterir. Mayramkan Abılkasımova’nın “Heykel Susmaz” (1964), “Sen Beni Biliyorsun Anayurt” (1873) adlı şiir ve poemleri ahlakî ve töreye uygun düşüncelerle işlenmiştir. Vatandaşlık ve yurtseverlik duygusuna sahip sıradan bir emekçi karakteri, parti ve Anavatan konusu T. Kocomberdiyev’in S. Abdikadırova’nın, C. Abdıkalıkov’un, İ. İsakov’un, O. Sultanov’un, T. Bayzakov’un, A. Kıdırov’un yaratıcılığında önemli yer tutar.

70’li yıllarda büyük epik janra ilgi daha da artar (M. Bularkiyeva’nın “Alıkul”, S. Eraliyev’in Cañıl’ın Vasiyeti”, C. Abdıkalıkov’un “Dağ Boğazında” poemleri). 70’li yıllarda yaratıcı genç yetenekler arasında C. Mamıtov’un, N. Carkınbayev’in, K. Akımatov’un, K. Cumanazarov’un, K. Taşbayev’in, S. Akmatbekova’nın, A. Degenbayeva’nın, A. Rıskulov’un, A. Cakşılıkov’un adlarını zikredebiliriz. Hiciv janrı gelişme gösterir. Önemli hicv ustaları arasında K. Kayimov, M. Borbugulov, S. Bolekbayev, A. Ubukeyev, C. Alıbayev, M. Tursunaliyev’i sayabiliriz. Muhtar Borbugulov’un yaratıcılığında masal dünyasının ufukları genişler. Onlarca kitap neşredilir: “Masallar ve Şiirler”, “Masallar”, “İma” vd. Yazar insanların bilincindeki geçmişin izlerini alaya alır, dalkavukları ve sinsi bürokratları açığa vurur. 70’li yıllar Kırgız nazmındaki biçimsel ve biçemsel çeşitliliğin yanı sıra işlenen konular bakımından zengindir. (R. Rıskulov’un “Dilbar”, S. Turgunbayev’in “Işık Şarkısı”, C. Mamıtov’un “Ateşi Seviyorum”, O. Sultonov’un “Hava Panoraması” şiir kitapları). Emekçilerin komünist ve uluslararası eğitiminde Kırgız edebiyatına katkılarından dolayı A. Tokombayev’e Sosyalist Emeğin Kahramanı unvanı verilir. A. Tokombayev, A. Toktomuşev, S. Eraliyev, T. Adışeva, M. Abılkasımova, S. Cusuyev, M. Cangaziyev’e Kırgızistan halk şairi namı verilir. Ş. Beyşencaliyev, T. Abdumomunov, N. Baytemirov, S. Fiksin ve M. Bayciyev’e emektar sanatçı ve kültür elçisi unvanları verilir.

NESİR

Günümüzde nesrin bütün janrları gelişme göstermiştir. İşçi sınıfı Satkın Sasıkbayev’in eserlerinin esas konusudur. Yazarın Oş’taki ipek kumaş fabrikasında çalışan komsomolcular ve  genç işçilerle tanışması “Fabrika Kızı” (1955) adlı hikâyesine konu olmuştur. 1958’de “Fabrika Çocukları” adlı hikâye kitabı çıkar. “Güneşli Vadide” (1960) adlı röportaj kitabı makinist; sürücülere, “Yer Altındaki Işık” (1967) romanı madencilere ithaf edilir. 60’lı ve 70’li yıllarda tarihî ve biyografik roman janrı oluşmaya başlar. Sosyalist Emek Kahramanı ünlü pamuk yetiştiricisi Ölmöskan Atabekova’ya N. Baytemirov’un “Cıldızkan” (1958) adlı romanı ithaf edilir. Sagındık Ömürbayev “Telegey” (1965) adlı romanında Sosyalist Emek Kahramanı olan, ana kahraman Telegey Saygımbayeva’nın hayatını anlatır. Romanın anlatımı canlı ve duygulu, birinci şahıs tarafından yapılır. Telegey iyi yürekli ve cesur birisi, Sovyet aydınının maskesini giyen sınıf düşmanlarına karşı yılmadan savaşır. S. Ömüraliyev’in Sovyet edebiyatında 60’lı yıllarda yaygınlaşan roman, novellerin usûllerini benimseyip ustalıkla kullanması başarısını getirir. Kırgız kadınlarına ithaf edilen eserler arasında T. Sıdıkbekov’un “Kadınlar” (1966) romanı önemli bir yer tutar.

Romanın ilk kitabının kahramanı olan Batıyma eski geleneklerin ve âdetlerin zincirinden kurtulmaya gayret eder, fakat o, mutluluk yolunu nasıl bulacağını bilemez. Ekim zaferinden sonra ilk insanlardan biri olarak köyün sosyalist yapılanmasına katkıları olur. Zuurakan tipik örneği ise iki kere Sosyalist Emek Kahramanı unvanını alan pancar yetiştiricisi Zuurakan Kaynazarova’dır. Tarihî ve biyografi dizisindeki birçok roman, meşhur inkılapçıların, edebiyatçıların, sanatkârların hayatını anlatır. Kasımali Bektenov’un “Tabaldı Pudovkin” (1959) romanı Kırgız inkılapçısı Tabaldı Cukayev’in (Pudovkin’in), Kasım Kaimov’un “Atay” (1961) eserinde ise Kırgızistan halk artisti ünlü Kırgız komuzcusu Atay Ogombayev’in sanattaki ilk adımlarından itibaren ustalığına kadarki hayatı abartısız ve sade şekilde tasvir edilir.

Savaş sonrası edebiyatta cephedeki ve cephe gerisindeki kahramanlık tasvir edilirken, 60’lı ve 70’li yılarda edebiyatçılar zafer yolunda karşılaştıkları zorlukların üstesinden nasıl geldikleri, Sovyet harp esirlerinin yaşamlarını tasvir etmeye çalışırlar. Uzakbay Abdukaimov’un “Cephe” romanında savaşı tasvir ederken yeni farklı bir bakış açısı kendini gösterir. Anayurt savaşçısı romanda savaş günlerinin sıkıntılarını, Sovyet askerlerinin cesaret ve azmini gösterir. Romanda milleti, mesleği yaşı ayrı ayrı olan birçok personaj vardır. Her şahıs tekrarlanmaz bir ferttir. Yazar analitik üslûbu sayesinde karakterlerin tasvirindeki gerçekliği yakalar. Romanın en önemli problemlerinden biri Sovyet halkının manevî ve siyasî birliğidir. Rusların, Çeklerin, Kazakların, Kırgızların, Dunganların, Özbeklerin kardeşliği yeni yaşam mücadelesindeki birliği K. Bayalinov’un “Kardeşlik (Kırg. “Boordoştor”) (1965) romanında yansır. Baş kahraman Çek asıllı Rudolf’un tipinde yazar, Ekim inkılabına ömrünü adayan birçok ulusun insanlarının hayatını yansıtmaya çalışır.

Edebiyattaki sanatsal nitelik gereği yazarlar, önceden çıkardıkları kitapları tekrar gözden geçirirler. T. Sıdıkbekov 1955’te “Keñ-Suu” romanının yeni varyantı “Dağ Arasında” adıyla çıkarır, K. Cantöşev ise “Kanıbek’in” dördüncü kısmını tamamlar. Roman geçen yüzyılın yarısından XX. yy’ın 20’li yıllarına kadar dönemi, yani baş kahramanın olgun bir inkılapçı ve bolşevik olarak yetişinceye kadarki devri kapsar. A. Tokombayev’in komsomolcuların sömürücü sınıfın kalıntıları ile mücadelesini anlatan “Biz de Askerdik” (1965) hikâyesinin konusu orijinaldir. Onun kahramanları Çalkar ve Seyitbek tüccar Nepmanın maskesini giyen eski dönemi sorgular. Hikâye birçok yönüyle otobiyografiye benzer. Olaylar ajandadaki yazılar şeklinde sunulur. Şahıs ağzından hikâye tarzını genç yazarlardan O. Danikeyev, K. Cusupov, B. Cakiyev sık sık kullanır.

Psikolojik tahlilin derinliği ile B. Cakiyev’in “Ağabeyim Benden Daha Genç” hikâyesi (1969) farklı bir nitelik kazanır. K. Kaimov’un “Kır Yıldızı”, K. Caparov’un “Bayan-Agronom”, S. Beyşenaliyev’in “Kırlangıç” hikâyelerinin baş kahramanı gençlerdir. Ş. Beyşenaliyev’in “Kırgızların Evlâtları” hikâyesi Sosyalist Emeğin Kahramanı çoban Rahmatalı Sartbayev’in hayatına ithaf edilir. Bir de onu K. Osmanaliyev’in “Samar” hikâyesi anlatır.

Kırgız nesrinde A. Saspayev, A. Stamov, K. Aktamatov, M. Gaparov, S. Cetimişev, M. Murataliyev gibi yetenekli yazarları burada sıralayabiliriz. Aman Saspayev edebiyatta yaratıcılığını, yeteneğini ve ustalığını sergilediği “Kibritler”, “Bir Avuç Tuz”, “Çarşaf” adlı küçük hikâye etüdleri ile başlar. “Dövüş” (1964) hikâyenin kahramanı Zakeş, C. Aytmatov’un Cemilesi gibi, kendi mutluluğu uğruna hak ve hukuku için savaşır, asırlarca süregelen geleneklere karşı çıkar. Kırgız nesrinin başarılı gelişim süreci, Moskova yazarlar örgütünden bir grup temsilcilerin katıldığı genç yazarlar seminerinde (1965) kabul görür. Seminer C. Aytmatov’un yaratıcı başarılarının Kırgız nesrinin muvaffakiyetlerinin üzerine büyük bir etkide bulunduğunu belirtir. Çağdaş edebiyatçıların nesrinin büyük kısmı otobiyografi tarzında olması ve savaş konusuna ithaf edilmesiyle fark edilir. Bazı yazarlar eski zamanları yansıtan konulara meyil göstermektedir. Tölögön Kasımbekov 1966’da Hokand hanlığı devrinde Kırgızların yaşamını anlatan mufassal “Kırılan Kılıç” adlı romanını yazar. Romanda Kırgızistan’ın geçmişi gerçekçi biçimde beyan edilir, sosyal ve politik problemler ele alınır.

Cengiz Aytmatov 1952’de Japon çocuğun hayatını anlatan “Gazeteci Dzyudo” adlı hikâyesini yazar. Daha sonra “Aşım”, “Gece Sulaması”, “Rakipler”, “Zor Geçit” yayımlanır. İlk hikâyelerinde bile yazarın derin psikolojik çözümlemedeki ustalığı göze çarpar. “Yüz Yüze” hikâyesi C. Aytmatov’un yıldızını Kırgızistan’da parlatır. Seyde, İsmail gibi tipler, personajlar edebî araçlar sayesinde yaratılır. Başta Seyde bütün halkın vazifesinin anlamını tek bir açıdan algılamaya çalışır. Kocasının cepheden kaçmasında bir beis görmez. Hainin iç dünyası sarih şekilde açıldıkça Seyde’nin hayatı da ıstıraplı bir hal alır. İsmail üç yetimin annesi Totoy’un ineğini boğazladığında Seyde’nin dünyasında kırılmalar olur. Hikâyenin sonunda Seyde İsmail’in saklandığı mağarayı gösterir. L. Aragon Fransızca’ya çevirdikten sonra bütün dünyaca tanınmış olan “Cemile” hikâyesi 1958’de basılır. Kahraman’ın kuvvetli ve özgür karakteri hayat çizgisindeki değişikliklerle gün yüzüne çıkar. Yazar, ataerkil devrinden kalma gelenekler ve sıra dışı kadın tipini Kırgız Edebiyatına polemik yaratacak biçimde sokar. C. Aytmatov’un yenilikçiliği, Sovyet devrinde doğan Kırgız kadınının karakterindeki yeni özelliklere dikkat etmesindedir. Lirizm ve romantik coşkunluğu ile hikâye, sözlü nazım geleneklerinden farklı bir yön çizer. 1961’de çıkan “Dağ ve Kır Hikâyeleri” adlı kitabını “Selvi Boylum Al Yazmalım”, “İlk Öğretmen”, “Deve Gözü” hikâyeleri oluşturur. C. Aytmatov’un kahramanları emekçi insanlar: şoför, traktörcü, öğretmen, kolhozcu vd. sıradan insanlardır. Yazar onların iç güzelliğini, saf ve temiz duygularını, zengin bir anlatımla açıklar. “İlk Öğretmen” hikâyesi çocuklara ilk defa Lenin’i inkılabı anlatan genç komüniste ithaf edilir. O, bin bir zahmetle asırlarca karanlıkta yaşayan halkın çocukları için köyde bir okul açar. “Selvi Boylum Al Yazmalım” hikâyesini şoför İlyas ve yol işçibaşısı Baytemir’in hayatı oluşturur. Hikâye doğal bir şekilde gelişir, psikolojik olarak derin yapısı güçlüdür. C. Aytmatov’un kahramanlarının tutarlılığı hayat tecrübelerinde artar 1963’te “Dağ ve Kır Hikâyeleri” kitabına SSCB Lenin ödülü verilir.

Her yeni eserle yazarın üslubu gelişir, tecrübe kazanır. “Saman Yolu” hikâyesinin kahramanı yaşlı Tolgonaydır. Bütün hikâye boyunca kadınla Toprak-Ana diyaloğu bütün canlılığıyla kendini hissettirir. Genellikle C. Aytmatov’un eserlerinde keskin çelişkiler yansıtılır. Olumlu kahramanlar düşmanlarıyla yüz yüze gelir. “Saman Yolu”ndaki ihtilafın esası, insan hayatı ve kazandığı savaşın geride bıraktığı acı izleridir. 1966’da yazar “Gülsarı” hikâyesini neşreder. Yazarın yaratıcılık tarzı daha da karmaşık çizgide derinlik kazanmaya başlar. Önceki romantik ve ihtiraslı tarzın yerine maddeci ve gerçekçi biçim alır. Tanabay adlı yaşlı adam, hayatın çileli ve sert okulunu görür. Savaş öncesi ve savaş sonrası yaşantısındaki değişikliklere ait sorgulamaları sürekli devam eder. Bu sıradan bir çoban farklı bakış ve değerlendirmeleriyle Kırgız nesrinin daha önceki birçok kahramanından ayrılır. C. Aytmatov’un yazarlık başarısı, bir çobanın hayatında kolhozun kuruluşunun birçok safhasını tasvir etmekten ibarettir. Hikâyede Gülsarı yardımcı bir figür değildir, aksine ileri fikirli ve edebî bir yükü taşıyan canlı bir tiptir. 1968’de “Gülsarı” hikâyesine SSCB Devlet ödülü verilir. 1970’te C. Aytmatov’un “Ak Gemi” hikâyesi yayımlanır. Onun baş kahramanları, sekiz yaşındaki bir çocuk ve dedesi Momun, bir de onlara karşı gelen bencil ve sinsi Orozkul’dur. Çocuk ölür, ama hikâyenin sonu çaresizliği değil, Sovyet toplumuna ait iyimserliği gösterir. C. Aytmatov “Ben sadece şunu söyleyebilirim, sen çocuk dünyanın fark etmediği şeyleri farkettin. İşte bu bana teselli vermektedir. Sen bir defa parlayıp sönen bir şimşek gibi yaşadın. Şimşekler gökyüzünde parlar. Gökyüzü ise ebedidir.” diye yazar. “Erken Gelen Turnalar” (1975) hikâyesinde Büyük Anavatan Savaşı yıllarında Kırgız çocukların en güzel manevî vasıfları gösterilir. “Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek” hikâyesinde derin psikolojik tahliller ve C. Aytmatov’un yaracılığının dramatik yönü öne çıkar. Eserleri dünyanın 80 den fazla diline çevrilir. 1978’te C. Aytmatov, Sosyalist Emek Kahramanı unvanını alır.

Kasım 1980’de C. Aytmatov’un “Gün Olur Asra Bedel” romanı çıkar. Onun baş kahramanı gayretli, vatan sevgisini kor gibi yüreğinde taşıyan Edigey Cangeldin adlı bir demir yol işçisidir. Romandaki olaylar bir gün içinde gerçekleşir, ama kompozisyon plânı çok daha geniştir. Yaşlı arkadaşı Kazangap’ın cenazesi Edigey’de geçmişin iyi hatıralarını canlandırır, her insanın ülke ve ülke insanına karşı görev ve sorumlulukları hakkında derin düşüncelere dalmasına sebep olur. Roman; zor, çetin ve amansız yolda yürüyen emekçi insanın sabır, metanet, umut ve direncini işlemiştir. Çıktıktan hemen sonra roman basında olumlu yankılar uyandırır. 70’li yıllarda tarih, devrim, ahlâk, töre ve savaş konusunda birçok hikâye yazılır (T. Kasımbekov’un “Mücadele Günlerinde”, “Olgunluk”, O. Orozbayev’in “Cehennem Köprüsü”, K. Kaimov’un “Kış Motifleri”, S. Beyşenaliyev’in “Ün (Şan) Denemesi”, “Mirasçılar”, S. Ömürbayev’in “Altın Yıldız”, “Telegey”, C. Mavlanov’un “Açık Gökyüzü”, “Ömür”, S. Abdıramanov’un. “Güzlazık”, “Köylüler”, A. Stamov’un “Yeni Akraba”, “Çüy Hikâyeleri”, İ. Mansurov’un “Beyaz Geyik” vd.). Isık-Köl’deki sıkıntılı kollektifleştirme sürecini genç yazar K. Akmatov’un “Devir” romanı konu edinir. Bu eserde halkların kardeşliği konusu, tarihte kesin değişme anlarındaki kuvvetli ve özgür şahısların hayatı tasvir edilir. Yazarların ve emekçi kollektiflerin ilişkileri sağlamlaşır. Gazetecilikte. T. Ümötaliyev, S. Sasıkbayev, K. Ukayev, M. Cangaziyev, E. Medetbekov, C. Saatov gayretle çalışır.

DRAMATURJİ

  1. Abdumanvo’un “Atabek’in Kızı” (1956) dramı millî dramaturjide yeni bir aşamadır. Cıpargül adlı Kırgız kızının anlatıldığı piyeste dram yazarı kadın eşitliği konusuna yeni bir tarzda yaklaşır. Yazarın epik geleneklerden kurtulmasının özünü, yarattığı kahraman tiplemeleri oluşturur. Cıpargül karakteri 20’li 30’lu yıllardaki Kırgız piyeslerin kahramanlarına özgü epik yücelik ve tutukluktan uzaktır. Kahraman yanılır, azap çeker, hayatta zorluklar karşısında verdiği mücadeleyle toplumdaki kendi yerini sorgular. Kompozisyonun yetersizliği, sonucun çok uzamasıhataları, eksikleri yazar, “Temyiz Edilmemeli” (1963) piyesinde giderir. Bu piyes birçok yönden “Atabek’in “Kız” piyesinin devamı niteliğindedir. Baş kahraman Nurdin sevgisini ve arkadaşlığını koruyamayan, sinsiliğin ve ikiyüzlülüğün önünde kendini geriye çeken bir insandır. Seyirci gözünde Yaşlı Adam süje dışındaki bir personajdır. Nurdin hayatını o yaşlı adama anlatır ve bu yöntemle Kırgız dram yazarlarının düştüğü basmakalıp ve tumturuklıktan uzaklaşır.

60’lı – 70’li yıllarda Kırgız yazarlar arkadaşlık, sevgi ve aile konusu üzerine birçok eser yaratır ama genelde bu eserlerde zamanın izlerini görmek zordur. Evde kadın eşitliğini A. Kobegenova’nın “Almagül” dramı ele alır. Personajların karakterlerini tasvir ederken, bir derece süjenin kuruluşunda da yazar A. Ostrovski’nin “Bora”sını takip eder. Ama Almagül’de itaatkarlık ve teslimiyet vardır. Katerina’nın hürriyetseverliği bulunmamaktadır. A. Tokombayev’in “Soruşturma Devam Ediyor” piyesinin süjesi, cinayet masası görevlilerinin hırsız çetesini açığa çıkarmasından ibarettir. Yazar milis görevlilerinin güçlü karakterini yaratmayı başarmıştır ama dedektifliği abartılı biçimde ön plana çıkarır. Suç işlemek için sosyal zeminin olmadığı şartlarda bile insanların nasıl caniye dönüşebileceğini vurgulamak daha da önem kazanabilirdi. Ş. Beyşenaliyev’in “Doğadaki Çiçekler”, K. Malikov’un “Adıl’ın İşi” K. Cantöşev’in “Bizim Anne” adlı rampları çıkar. Kırgız dramaturjisinde tarihî ve biyografi konuları, C. Bökömbayev’in “Toktogul” (1939) piyesiyle tiyatro sahnesinde yer alır. K. Cantöşev, Toktogul’a dair “Halk Ozanı” (1952) adlı dramını yaratır. Piyes 19. yy’ın 90’lı yılları ve Ekim zaferi arası olaylarını konu alır. R. Şükürbekov “Ozanın Hayali” (1959) dramında Toktogul’un Sibirya’dan döndükten sonraki hayatını ve mücadelesini ele alır. Nâsır T. Kasımbekov “Alımkan” (1966) adlı ilk dram eserinde Toktogul konusundan esas olarak lirik çizgiyi işler. Büyük ozanın sağlam mizacını yaratma yolları hâlâ araştırılmaktadır. Tarihî ve biyografi konularının yanında devrim konusu da ihmal edilmez. K. Malikov “Yüksek Yerde” adlı dramında sivil savaş döneminin olaylarını yeniden yaratmaya çalışır. Piyeste ilk olarak Kırgız orijininde Lenin tipi sahnede yerini alır. B. Cakiyev’in “Babanın Hayatı” (1959) piyesinin konusu Büyük Anayurt savaşı üzerinedir. Konu, savaşta oğlunu kaybeden ihtiyar babanın üzüntüsüdür. Dram A. Osmanov’un “Canişbek” poeminin etkisi altında yazılır. Kırgız dramaturgların piyeslerinde trajik motiflere, tiplere rastlanır ama millî dramaturjide trajedi bir janr olarak henüz gelişmemiştir.

Kırgız yazarlar komedi janrında büyük başarılar kazanmıştır. R. Şükürbekov, bu janra tekrar dönerken (Capalak Catpasov, 1958 varyantı) çapkın, kurnaz karakter tiplemesine başvurur. Hayatın olumsuz yönlerini hicv ve mizah sayesinde eleştiren ilk komedilerdendir. Yazar, rollerin yanlış paylaşımı sonucu olumlu kahraman tiplemesindeki eksiklerini, “Benim Köyüm” (“Vadideki Işık”, 1958) piyesinin Rusça versiyonunu tamamlayarak giderir. “Şarapat” komedisi iki konuya değinir: yazarın kendi mesleğine karşı tutumu ve feodal kalıntılara karşı verdiği savaş. Dramaturg özellikleri aynı süje düğümüne bağlayamaz ama hicivsel araçlar personajın tabiatına uygun şekilde doğru biçimde kullanılır. Kırgız dramaturjisinde komedinin gelişmesi folklordaki hicv geleneklerine dayanmaktadır. Kırgız edebiyatçıları, olumsuz görünüşleri ele alırken ve komedinin janr özelliklerini benimserken Rus klâsik komedi edebiyatının gelenekleri ve SSCB halkının dramaturjisini temel almaya gayret ederler.

Çağdaş Kırgız komedisinin özelliği, geçmişin kalıntılarına körü körüne bağlılığı eleştirmesi, bürokrasi ve burjuvaya karşı mücadelesidir. Kırgız dramaturjisinin geleceği; profesyonelliği geliştirme, hayatı daha derinden öğrenme ve parti ideolojisine bağlıdır. Kırgız dramaturjisinde en önemli kilometre taşlarından biri, C. Aytmatov’un eserlerinin (“Yüze Yüz”, “Cemile”, “İlk Öğretmen”, “Saman Yolu”) sahnede yer almasıdır diyebiliriz.

70’li yılların başından itibaren cumhuriyet tiyatrolarının repetuvarlarına yeni eserler eklenir. A. Tokombayev’in “Güneşin Doğuşu” (1974), K. Malikov’un “Yüksek Yerde” (yeni düzeltme 1978), Ş. Sadıbakasov’un “Kır At” (1978), M. Toybayev’in “Kutsal Yol” (1978), M. Bayciyev’in “Her Evde Bayram” (1978), B. Cakiyev’in “Buluşma” (1979) piyesleri seyirciler tarafından ilgiyle karşılanır. Çoğunlukla M. Bayciyev’in “Düello”, “Eski Masal” (ikisi de 1978) çağdaş sahne dili açısından eleştirmenlerin takdirini kazanır. “Düello” piyesi ve C. Aytmatov’un (K. Muhammedcanov’la beraber yazdığı) felsefî, sosyal “Fudziyama’daki Kadir Gecesi” dramı dünyanın birçok tiyatrosunda sahnelenir. Çağdaşlığın derin epik arayışlarıyla örtüşen töresel çarpışmalara değinilir. M. Bayciyev ve B. Cakiyev’in piyeslerinin ana temasını, geçmişin ve zamanımızın folklor unsurlarının yanısıra günümüz gerçekliğinin içiçeliği oluşturur. N. Baytemirov’un “Urkuya”, T. Abdumomunov’un “Malika”, K. Mambetaliyev’in “Ömer Hayyam’ın Aşkı” tarih ve inkılap konusunun çeşitli yönlerine değinir. “Urkuya”da (1970) devrim için hayatını feda eden doğulu kadınının hayatı ele alınır. E. Tursunov’un “Çağdaş”, M. Bayciyev’in “Eski Masal”, M. Toybayev’in “Genç Gelin”, M. Gaparov’un “Güneşli Ada” (1979), K. Caparov’un “Komşular (1979) adlı piyesleri Sovyet insanının ruhî ve manevî özelliklerini kutsar. M. Gaparov’un “Güneşli Ada” ve “Dua Gecesi” piyeslerinde kahramanın ahlakını sorgulayan dramatik durumlar yaratılmaya çalışılır. 70’li yıllar, Kırgız dramaturjisinde Kırgız yazarların SSCB ve dünya edebiyat sahnesine çıkış yıllarıdır.

A.Sadıkov

[1] Bkz. Киргизская советская социалистическая республика, Фрунзе, 1982, 360-372 с.

Türk Lehçeleri bölümlerinde okuyan lisans öğrencilerine ve Türk lehçelerinde araştırma yapan lisansüstü öğrencilerine ders materyalleri sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.

[2] Sözkonusu öykü, Ahmet Güngör tarafından Türkiye Türkçesine çevrilmiştir.

Bkz. Acar,” (Povèst: Kırgızca’dan Tüe’ye) Kasımalı Bayalinov, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Süreli Yayınlar Dizisi I, 2001