Posted on

KAZAK EDEBİYATI
II

MASALLAR

Ertegi, avız edebiyatının geniş dallarından birisidir. Masallar asırlara dayanan halkın nesilden nesle aktardığı kültür mirasıdır. Halkımızın tarihinin, örf ve âdetinin, inancının, dünyaya bakışını, neşe ve eğlencesinin bitip tükenmez kaynağı ve aynı zamanda mihenk taşlarından biridir. Çünkü masallar, hikâyeler toplum hayatının doğal manzarası, aynası konumundadır. Kazak halkının örf ve adet özelliklerini taşıyan masallar avız edebiyatının en geniş ve en zengin edebi türü olarak karşımıza çıkmaktadır.

HAYAL MASALLARI

Bu çeşit masallarda tabiatüstü olay ve hadiselerden bahsedilir. “Uşkış Kilem” (Uçan Kilim), “Adam Jenbes Ayırtöş Batır” (Yenilmez Ayırtöş Bahadır), “Anşı Bay” (Avcı Bey), “Kerkula Atlı Kendebay” (Kerkula Atlı Kendebay) vb. gibi hayal masalları günümüzde de ilgiyle okunan ve beğenilen masallardandır.

Hayal masallarındaki olaylar hayal ürünüdür. “Kün Astında Künekey Kız” (Güneş Altındaki Künekey Kız ), “Ay Astındagı Aysulu” (Ay Altındaki Aygüzeli) masallarda kahramanlar arama sırasında yedi kat gök, yedi kat yeraltını dolaşıp insanoğlunun gidemediği yerlere giderler. Onların mücadele ettikleri düşmanları da yedi başlı ejderha, zalim dev vb. gibi doğaüstü güçlere sahip varlıklardır.

Bunlara karşı mücadelelerinde kahramanlara olan yardımcıları da vardır. Örnek: “Er Töstik” masalındaki Jelayak (Çok hızlı koşan), Sakkulak (Çok iyi işitebilen), “Tay Sogar (Dağları çarpan), Koltavsar (Bir kaç gölün suyunu bitirebilen) gibi kahramanlar… Onlarla beraber masallarda çok büyük kartal, altı aylık mesafeye altı adımda ulaşabilen kanatlı atlar da vardır. Bunlar insanoğlunun engin hayal dünyasının ürünleridir.

İnsan bu tür acaip dostlarının yardımlarıyla zalim düşmanlarını yenebilme imkânına sahip olmaktadır. Halkın hayal dünyası dürüst, çalışkan ülkesi ve vatanını seven mükemmel bir karaktere sahip insanları yücelterek saygı duyulmasına yol açmaktadır.

ÖRF VE ÂDETE AİT MASALLAR

Genellikle bu masallar halkın güncel yaşamını konu alır. Halkın günlük yaşamında olağan, muhtemel ilginç hadiselerle olağanüstü olaylar özdeştirilir. Bu hayatta olan şeyler ile olmayan şeylerin karışması bütün masallara ait özelliktir. Misal;” Ayu Tülki jane Koyşı” (Ayı, Tilki ve Çoban) masalına baktığımız zaman, ayı ile tilkinin insan gibi düşünüp dile gelmesini bir kenara bırakırsak diğer özellik ve davranış biçimleri çobanın hayatındaki olağan kesitlerden ibarettir. Hayvanların kendi aralarında diyalogları olduğu gibi insanlarla diyaloglarını anlatan masallar da vardır. “Arıstan, Kaskır, Tülki Tüye” (Arslan, Kurt, Tilki, Deve), “Ayu, Kaskır, Tülki, Bödene” (Ayı, Kurt, Tilki, Bıldırcın) vb. Kazak masallarının en zengin türü, gerçek masallar yani efsaneler…

Halk kendi dünya ufkunu, siyasal ve güncel yaşamındaki hareketlerini, bütün can sıkıntısını, hayal ve isteklerini işte bu efsanelerde toplamıştır. Buradaki kahramanlar hayal masallarındaki gibi halk hayalinden doğmuş tiplerden ziyade güncel hayattaki insanlardır. Onlar kat kat gök üstünde ya da yedi kat yer altında değil dünyada yaşar. Efsane kahramanları halkın vekilleridir. Ayaz Bi (Ayaz Kadı), Tazşa Bala (Keloğlan) halkın arasından çıkmış ve halkın sıkıntısını çözen ve derdine derman olan kahramanlardır.

Ayaz Kadı efsanesinde, halk kendisini idare eden idarecilerde dürüstlük, adalet, merhamet, fazilet gibi kavramları Ayaz Bi tipiyle yorumlamaktadır. Bu yolla da akıllı ve adil yöneticilerin işbaşında olması arzulanmaktadır.

Ayaz Bi (Ayaz Kadı) “Togız tonkıldak bir şinkildek”, “Atımtay Jomart (Atımtay Cömert) “Or Tokpak” (Vur Tokmak) vb. masalları efsaneler olarak yorumlayabiliriz.

ER TÖSTİK

Er töstik masalını başka masallarla karşılaştırdığımız zaman şekil ve biçim itibarıyla çok eskilere dayanır. Bu masalda Kazak halkının geleneksel ziraat, tarım ve hayvancılıkla ilgili hayatının yansımaları sözkonusudur. Masaldaki olaylara baktığımızda tabiat âfetleri, hayvanlarını bu âfetlerden korurken yaşadığı yeri ve kardeşlerini arayan Er Töstük’ün devler ve ejderhalarla savaşı dile getirilmektedir.

Masaldaki amaç tabiatın gizemli ve esrarlı güçleriyle insanoğlunun mücadelesi anlatılmaktadır. “Bektoru, Temir Han, Şoyın Kulak gibi insanlara kötülük düşünen alçak ruhlu insanlara karşı mücadelede Er Töstük’e yardımcı arkadaşları vardır. “Jelayak (Çok hızlı koşan ), Sakkulak (Çok iyi işitebilen), Taysogar (Dağları çarpan) gibi isimler, yeraltında kötülüklerin sembolü haline gelen Bektorı, Şoyın kulak, Temir Han gibi devlerle mücadelede Er Töstük’ün kader arkadaşıdırlar. Halk iyimserdir ve iyiliği beklemektedir. Halk, Er Töstük masalında haksız ve adaletsiz güçlerin bir kahraman karşısında yenilgisini güncel hayattan kesitlerle sembolleştirmiştir.

Masaldaki olaylar zincirinde “Er Töstük’ün yeraltından çıkarak Şoyın Kulak”la mücadelesi ve zaferle evine dönmesi en dikkat edici bölümdür. Ne olursa olsun masalın sonu, iyilerin galibiyetiyle bitmektedir.

Avız edebiyatının bir çeşidi de “Aňız” (Efsane) dir. Bazen şiir, bazen jır şeklinde olabilir.

Aňız belli bir insana dair ve bu insanın başından geçen maceralara dayanmaktadır. Aňızda gerçekle hayal ürünü olaylar iç içedir. Bu yönden baktığımızda efsane ile masal birbirine çok yakınlık arzetmektedir.

Hayal ve gerçek karışsa bile tarihte var olduğu bilinen insanların yaşadıkları hayat biçimi abartılı bir şekilde efsanelerde yer bulabilmektedir.

Asan Kaygı bütün Orta Asya’yı dolaşarak halkı için yerleşim yeri arayan büyük filozof, Jiyrenşe (Söz ustası bilge), Korkıt Ata (Dede Korkut), Aldar Köse (Halkı aldatan zengin yalancıları kandırarak fakirlere yardım eden birisi) gibi efsane kahramanlarına mal edilen efsaneler halk arasında çok sevilmektedir.

EFSANE BİÇİMİNDEKİ MASALLAR

Kazak efsanelerinin masallardan ayrıcalığı hepsinin tarihte adı geçen insanlar hakkında söylenmiş, halkın ortaya koyduğu sanatsal hikâyeleridir. Sonra onlara eklemeler yapılır ve halk sanatında ayrı bir yere sahip olur.

Epos da o başta bilinen olay etrafında teşekkül etse bile efsane ondan farklıdır. İlk ve en önemli özelliği de efsanenin mensur olmasıdır.

Efsane biçimindeki masalların başka bir özelliği, hikâye edilen insanın gerçek işinin ve karakterinin tasviri, yaptığı kahramanlıklarının abartılı anlatımına dayanır. Kısacası efsane hikâye, tarihi kişilikteki bir mütefekkiri ya da sıradan bir insanı kahraman olmadığı halde han ya da bey konumuna getirmez. Palyaçoyu mütefekkir, sade sıradan insanı kahraman, kahramanı palyaço yapan efsane yoktur. Buna göre herbir efsane hikayenin temelinde, tarihe mal olmuş insanın gerçek bir hayat hikayesi yatmaktadır.

Efsanelerin bir başka özelliği birkaç bölümden oluşmasıdır. Belli bir olay veya belli bir insan hakkındaki efsaneler küçük hikâyelerden meydana gelir.

Kazak efsaneleri iki gruba ayrılır. Birinci gruba dahil olanlar; Korkıt, Asan Kaygı, Aldar Köse gibi tarihi insanlar hakkındaki efsaneler ve Nasreddin Hoca hakkındaki efsane anekdotların Kazakça nüshaları. İkinci gruba küy efsaneleri girer. Dombıra, kopuzla, neyde çalınan küyler ile her efsanenin konusu ele alınır. Kazaklarda yüzlerce küy vardır. Bunların herbirisinin de sözlü halde bahsedilen girişi vardır.

KORKUT

Korkut adı, Kazak ve diğer halkların çoğunda her türlü efsanede anılır. Kazaklar içinde yayılan efsaneye göre Korkut küy, yeryüzündeki şarkı ve müziğin atasıdır.

Efsane adamın hayat süresinin kısa olmasına karşı çıkan Korkut’un küçüklüğünden beri ecelle mücadelesi anlatılır. Ölümsüzlüğü arzulayan Korkut, ocağını, yurdunu terkederek ecelden kaçar. Fakat hangi yöne giderse gitsin önüne ölümün gölgesi çıkar. Damarı kuruyup yerde yatan ağaç, “Beni bulan ecel seni de bulur!” der Korkut’a. Kimsenin yaşamadığı yerdeki ot da bunu söyler. Düşmeye hazır olan kaya da Korkut’a ecelinin yaklaştığını söyler. Bütün bunları görüp duyan Korkut tek başına kaygılanır. Yeryüzündeki ilk kopuzu yapıp kaygılanarak küy çalar. Kudretli küy sesi bütün alemi sarsar. Bunu duyan bütün halk pür dikkat dinleyerek kendinden geçer. İşte bundan sonra Korkut küyü ve kopuzu yeryüzünü gezmektedir. Korkut ismi ise kopuzun içinde, halkın yüreğinde yaşamaktadır.

Burjuva, gerici ferdiyetçiler bu köhne efsanenin manasını bozarak ölüm küyü diye anlatmaya, Korkut ismini de kaygı sıkıntının, hayattan kaçmanın sembolü olarak göstermeye çalışmışlardır. Gerçekte ise efsaneden iyimser mana çıkartılır. Korkut hakkındaki efsanenin konusu Tanrı ile mücadeledir. Korkut belirlenmiş yazılmış kaderine karşı çıkar. Kazaklar içinde yayılan Korkut nüshalarından başka halkların eski asırlardaki eposun kahramanlarıyla bazı benzerlikleri ve motifleri görürüz. Prometey hakkındaki efsane, Osetinlerin Amiran hakkındaki efsanesinde Tanrı ile mücadele konusu, Kazakların Korkut hakkındaki efsanesinde sonucunu bulmuştur. Korkut kendisinin bulduğu sanatıyla halka hizmet etmiştir. Onun unutulmaması bundan dolayıdır.

ASAN KAYGI

Korkut gibi efsaneleşen insanların biri Asan Kaygı’dır. Onun anne babası ve ait olduğu çevre de belli değildir.

Tabii ki, Kazak folklorunda olan Korkut ile karşılaştırdığımızda Asan’ın yaşadığı zaman genel hatlarıyla da olsa daha açık ve yakın tarihtir. Korkut efsanesi tarihin veya devrinin tam yansıması değildir. O, bilinmeyen zamandan kalan uzaktaki ses gibidir.

Asan Kaygı’nın bıraktığı derin anlamlı şiirleri, geleceğe yönelik tahlilleri, hikmetli sözleri ile kendisinden de, devrinden de birçok bilgiler verir.

Halkının kötü kaderini ve bozkırdaki çileli yaşamını görüp uyuyamayan ve kaygılanan Asan hayvana ot, halka yer ve aş arar. “Koyun üstünde serçenin yumurtladığı” yerin güzel mekanın adı “Yeruyuk”tur. Asan “jelmayasına” (hızlı atına) binip, Kazakların bütün sahrasını, nehir gölünü, dağını taşını, kum çölünü gezer. Her yerde, dağ tepe, bayır, ovada Asan’ın ayak izleri var diye halk bugüne kadar onu dilinden ve gönlünden düşürmez. Fakat mutluluğu verecek bir yer bulamayan Asan kendi halkını, yurdunu başka değişik bir ülkeye götürmek ister. Ama, eceli gelip istediğine ulaşamaz. Kaygılı halkının gülümseyen yüzünü görebilme arzusunu beraberinde götürür.

Bu efsanedeki mutluluğu verecek bir il arama ile ilgili sosyal muradın manası açıktır. Bu, halkın isteği, başka bir yaşam arzusudur. Kazak halkı kendi tarihinde Asan ismini baskıcılara karşı çıkma sembolü gibi görür. Halk kaygısı üzerinde düşünen şairlerin Asan ismini ilk anmaları bu yüzdendir. Jambıl gibi şairler, Asan’ın isteğinin devrimizde gerçekleştiğini kendi şiirlerinde ifade ederler.

ALDAR KÖSE

Aldar Köse hakkındaki efsane biçimindeki masallar birçok bölümden oluşur. Dindarlığı, cimriliği, ahmaklığı acımadan alay konusu kılan halk mizahı, Aldar Köse masallarında da görülür.

Aldar’ın hileli aklı ve zekâsıyla ilgi efsane hikâyeler halk içinde yaygındır. Bundan dolayı Aldar ismi herkesçe bilinir. Onun “Şıkbermes Şığaybay”ı (cimri zengini) aldatıp alay etmesi cimri, kötü zenginlere karşı duyulan sosyal ve sınıfsal alayın örneğidir. Bunda dünya ve mal tutkunu, çürük zenginin gözü doymayan huyuyla, toplum Aldar ile intikam alırcasına alay eder.

Bunun gibi Aldar’ın şeytanla dost olmasını, onu da hicvetmesini hikâye eden efsaneler realist halkın dini mitlere karşı tavrını da gözler önüne serer. Dünyanın yaradılışı hakkındaki fanatik mollaların masallarının hepsine halkın sağduyusu ve tavrını ince mizah yoluyla eleştirir. Şeytanı varlıkların en hilelisi kılıp, insan aklını onun yanında güçsüz ederek karanlığa iten hikâyeleri mantık süzgecinden geçirir. Bu yüzden Aldar Köse, şeytanı kendisinin sivri aklı ile onların huylarını bütün çıplaklığıyla ortaya serer.

Bununla sivri akıl ve zekâya önem veren halk, toplum içindeki açgözlülerle alay eder. Para pula doymayan tüccar bir anda ağzı açık ayran budalasına dönüp öküzlerini kaşla göz arasında Aldar’a kaptırır.

Halk ruh dünyasını ve samimi duygularını zehirleyip suitimal eden sözde bahşı, hekimler de Aldar’ın hicv ve taşlamalarından kurtulamaz.

Aldar’ın sosyal anlamda mesajları, güçlü kahkahası, mizahının mayası, halkın düşmanı olan zengin ve beylere, hileci ve düzenbazlara, molla ve bahşılara bir ok gibi tesir etmiştir.

JİRENŞE

Jirenşe şeşen (bilge) ismiyle ilgili efsane hikâyeler de halk içinde çok yaygındır.

Kazak halkının akıl ve hikmetli söze, bilgeliğe çok değer verdiği eskiden malumdur. Hiç bitmeyen kavganın bir iki kelime ile anlam yüklü mecazi söz söyleyerek bitirildiği Kazak tarihinde vardır. Toprak davası, dul davası, batır değeri gibi durumlar da iki ilin beyleri (hakimleri) kendi aralarında atışma ile çözerler. Böylece, bu gerçek kelime yarışı, hatiplik, hazırcevaplık yarışına dönüşmüştür. Buna sadece beyler değil, sıradan yiğitler de katılarak nice dal budak saran davaları çözmüşlerdir. Böyle arif yiğitlerin bazıları daha sonra bey olmuşlardır. Bu konuda halkın çok saydığı Bala Biy, Jeke Biy isimleri meşhurdur. Onlar halktan olsa da, ağırbaşlı vakurduruş ve hazırcevaplılıklarıyla halkın sevgisine mazhar olmuşlardır.

Arif, hazırcevap insan tipi, Kazak halk edebiyatı örneklerinde vardır. Jirenşe, hakkındaki efsane hikayelerle zirveye ulaşmıştır. Jirenşe kendisiyle atışan, savaşan herkesi mağlup etmiştir. Onun kendisini yenebilen, hatipliğini gösterebilen kızla evlenirim sözü vardır. Karaşaş (Karasaç) isimli kız şartını yerine getirir. İkisi birbirine aşık olup evlenirler. Sonra zalim han bunların peşini bırakmaz. O, Karaşaş’a sahip olmak ister. Han Jirenşe’ye zor sorular sorarak “Eğer cevabını bulmazsan kellen gider! diye korkutur. Jirenşe daima bu cetin ve zor durumlardan keskin akıl, zeka ve hatipliğiyle yakasını sıyırır. Bazen en zor anlarında akıllı Karaşaş kendisi yardım eder. Jirenşe hakkındaki efsanenin yarısı, hanla sözlü mücadeleyle geçer. En son finalde Karaşaş hanı misafirliğe çağırıp ona kendisinin sütünden yemek yaparak Han’a: “Şimdi ak sütümü emen çocuğum gibi oldun!” der. Han ne yapacağını bilemez. Karaşaş, Jirenşe’yi de kendisini de böylece Han’ın hışmından kurtarır.

Jirenşe adı hatip, bilge, hazırcevap insan ismi olarak kalmıştır.

KÜY EFSANESİ

Kazak eposu ile folklorunun her bir alanı müzikle içiçedir. Küy efsanesi henüz bütün yönleriyle toplanılıp araştırılmamış bir türdür. Fakat Kazak halkının müzik folklorunu bilen insanların hepsine kopuz, dombıra, sıbızgının çaldığı küyler ve bu küylerin sözlü hikayeleri malumdur. Küycü, ne zaman olursa olsun kendi duygulu içten, manalı küyünü çalmadan önce bu küyü ortaya koyan sebebinden bahseder. Biliyorsa, önce küyü yazan küycüyü söyler. Onun hayatı, hayatındaki bu küyü doğuran sevinç anını, pişmanlığını, maksadını anlatır. Veya insanoğlunu düşündüren toplum hali, halk yasası, batır ölümü, at yarışı, ayrılık gibi trajik konuları hikâye eder.

Birçok küy, yazarının adını korumuşsa da çoğu isimsiz küycülerin hazinesinde yerini almış, halkın manevi mirası olarak muhafaza edilmiştir. Fakat daha birçok kayıt altına alınmayan gibi derin sırlı, usta sanat eseri küy hikayelerinin varlığı alan araştırmacıları tarafından bilinmektedir.

Kazak müziğini araştıranlar, bugüne kadar halk sanatının bu türünü derleyip günyüzüne çıkarsa da hâlâ halktaki hazinenin tamamını bulmuş değillerdir.

Küy derleyenlerin bazı yanlışları, halktaki küyün sadece kendisini yazarak onunla beraber söylenilen hikâye efsaneyi yazmamalarıdır. Bu sebeple şimdi kâğıda geçirilen küyün çoğunluğu Batı Kazakistan küyleri ise de onun sözlü, usta sanat hikâyesi biçimindeki ikinci bölümü hep gözardı edilmiştir.

Küy efsanesinin çok olduğunu halk bilmekle birlikte basın yayında yeteri kadar yer bulamamıştır. Eğer yanlışlar giderilip küylerin efsaneleri, hikâyeleri bütün yönleriyle ele alınıp derlendiği takdirde Kazak müzik ve kültür dünyasına eşsiz zenginlik ve güzellikler katacaktır.

Bütün Orta, Doğu Kazakistan, Altay, Alatav, Sır bölgesindeki Kazakların çaldığı sıbızgıdaki sesin havası, kopuzdaki küy, küy için üç telle çalınan küyler (iki telli dombıra değil) -bütün yeni- tarihi açıdan son derece kıymetlidir.

Bu bölgelerde yaşayan halk içinde doğan küylerin çok anlamlı olanları vardır. Özellikle tarihi önem taşıyan eski küylerin uzak geçmişin abidesi gibi olanları vardır. O günlerde halkın direk dayanağı batırlar hakkında veya müzik ve kültür dünyasını dile getiren küy ve efsanelerdir.

Orta Kazakistan’da eskiden “Noğaylı-Kazak ayrılan küy”, “Korkut Küyü”, “Asan Kayğı küyü” gibi küyler çalınmıştır. Halk bağımsızlığı için bağrı yanan, yola çıkan halkın “Ala Bayrak” adlı yol marşı küyü olmuştur.

Sıbızgıyla küy çalan Saymak gibi, kopuzla küy döktüren Tatikara gibi, dombırayı konuşturan Alşağış gibi, Tattimbet gibi büyük küycüler vardır.

Eskiden herkese malum olan “Aksak Kulan”dan başka “Nar eğdiren”, “Azamat hoca”, “Balbırsawın”, “Bulan yiğit”, “Alşağıs’ın acı küyü”, “Tepeñ kök”, “İki kızın ağlaması”, “Boz serçe”, “Boz aygır” gibi veya “Kara atlı ve doru atlı” gibi mizahi küylerin sadece adı kalıp kaydedilmeyip kaybolanı da sözkonusudur. Bu küylerin kendilerine has çok güzel efsane hikayeleri olmuştur.

Kaydedilen küylerin hemen heemn tamamı yaşamış küycüler besteci Devletkerey, Kurmangazı isimlerinden hareketle derlenmiştir. Onlardan önceki Batı Kazakistan küyleri dikkate alınmamıştır. “Abıl” küyü gibi maziyi, geleneği yaşatan, ilginç konulu birçok küyün, küy ocağı olan Batıda da olması gerekir. Bunun gibi eski küy geleneğine vakıf olan küy atası Kurmangazı küy bestelemesiyle beraber o küyü ortaya çıkaran sebepler, duygu ve düşünceyi hikâye etmiştir. O da küyle beraber efsane yazmıştır.

İşte küy efsanesi adındaki hikâyeleri eskiden bütün küycü, sanatçılar kendileri yazmıştır.

Genelde küy efsanesine has bir özellikle, hikâyeler çok duygulu, gizemli olmasından harketle kısa ve estetiktir de. Kazak sözlü geleneği içindeki bu efsaneler yazılı edebiyattaki kısa hikâyelere benzer örneklerdir.

Dili gereğince bazen dert tasa yüklü: “Aksak kulan josığan, balası ölmüş bu han” gibi mısralar eklenmiştir. Veya Asan Kaygı küyündeki “Kuyruğu, yelesi yok kulun nasıl yaşar; ayağı, kolu olmayan yılan nasıl yaşar!” gibi mısralar da dahil edilmiştir. Mizahi küylerde siyah atlı ve doru atlıyı çağıra çağıra getiremeyen bayan gibi olan küycü “Gelmezsen gelme, kahrolası doru atlı” diye küyü bitirir.

Genelde başta söylenilen efsanelerden başka yukarıdaki cümleler küylerin sunuluşunda ekelenmiştir. Bu eserdeki sinksetizmi (bütün sanatların bir arada bulunması) işaret eden izleri gösteren eski örnektir. Küy efsanesine has orijinal bir özellik sayılır.

Sanat tarihinde çok az bulunan özellik yani bir insanda hem şairlik, hem de bestecilik yeteneğinin bulunması eskiden beri vardır. Birjan Sal, Şöje, Süyinbay gibi meşhur atışma ozanları da Akan sesi, İman Jüsip, Jayan Musa gibi aşıklar da hem besteci, şarkıcı, hem de ozan olan Jambıl da böyledir. Kazak yazılı edebiyatını inşa eden Abay türküleri halk içinde hâlâ sevilmektedir. Zamanımızda Jambıl’ın çırakları ve Dina bu güzel geleneği devam ettirmektedir.

BAHADIRLAR HAKKINDAKİ DESTANLAR

KOBLANDI BATIR DESTANI

Koplandı Batır, gözüpek, bahadırlardaki saflık onun karakteristik özelliğidir. Sinsi Karamanın eşi hakkında söylemiş olduğu iftiralar karşısında hanımını öldürmek üzeredir. Son anda hatasını anlar ve öldürmekten vazgeçer.

Destanın başka bölümlerinde de bahadırın her söylenilen söze inandığı fark edilmektedir. Fakat bundan ziyade söz konusu olan onun kahramanlığı ve cesurluğudur. Koblandı’nın Kazan’a saldırması, Köbikti’yi yenmesi, Alşagır’a tek başına gitmesi gibi olaylar onun korkusuzluğunun ispatı olarak yorumlanabilir. Halk Koblandı’ya has bahadırlık kahramanlığı Alaşağır’la çetin mücadelesinde görmektedir. Gerçek kahraman teke tek, sinsice saldırmadan rakibiyle yiğitçe mücadele etmelidir. Köbikti, Koblandı’yı uyurken esir almasına rağmen Koblandı eline böyle bir fırsat geçse de o bunu yapmaz. O vatandaşlarını keserek, anne, baba kardeş ve sevgilisini köle yapan Alşağır düşmanını mertçe düelloya davet eder. Burada cesurluğunun yanısıra şeref, onur gibi yönlerini de çıkarmış bulunmaktadır.

Annebabasını, kardeşlerini, eşini, malını mülkünü talan edip giden düşmanını mahvetmek için yola çıkar. Koblandı halkın kahramanlığının tükenmez gücü, milletin koruyucusu namuslu bahadır olarak göze çarparken, Karaman ise egoist, alçak ve ahlaksızlığın sembolü olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

DESTANDAKİ KADIN TİPLERİ

“Koblandı Batır” Destanında Kurtka ve Karlıga gibi destan kahramanının yardımcıları olan kadın tipleri vardır. Kurtka sadece bahadırın sadık ve güzel eşi değil aynı zamanda akıl ve öğüt veren bir yoldaşıdır da. Koplandı’nın düşmanlarına galip gelmesi ve düşman kalesini zaptetmesinin gerçek mimarı odur. Destanda bilge bir kadını yansıtmakla beraber uzak görüşlü, öğüt verici bir rolü vardır. Koblandı’nın geldiğini bilerek ne yapıp edip bir haber vermek için Kalmak Han’ı Alşagırdı’da kandırır. Yolda düşman askerlerinin elinden kıvrak zekasıyla kurtulur. Bu yiğit, gözüpek kadın halkı için canını verebilen Kazakın sadık kızlarındandır.

Karlıga ise destanda; kardeş, ana ve babadan vazgeçerek destan kahramanına aşık ve sevgilisinin uğrunda her türlü fedakarlıktan kaçınmayan, cesur ve gözüpek biridir. Kurtka destanda akıl ve zekâsıyla, Karlıga da kahramanlık ve yiğitliğiyle kendini göstermektedir. Koblandı acımasız düşmanı Köbükti’yi öldürmesi Karlıga’nın yardımlarıyla olmuştur. Elinde mızrakla savaş meydanlarında bahadırlar gibi kavga ederek Bırşımbay’ı mızrakla öldüren Karlıga’dır.

Koblandı yiğitler şahı ise, Tayburıl da atların en iyisi (tulparı) dir. Tayburıl bahadırın can yoldaşıdır, insan gibi düşünüp konuşabilme yeteneği vardır. Hatta Tayburıl ozan olarak da tasvir edilmiştir. Öyle hızlı bir koşuşu var ki baktığı yere dek atlar, altı aylık mesafeyi altı defa atlayıp geçer.

Halk hayali kahramanına Kurtka gibi akıllı, bilge bir eş, uzağı yakın eden rüzgâr gibi can yoldaşı Tayburıl atı vermiştir.

ALPAMIS BATIR

“Alpamıs Batır” Destanı Kazak halkının en eski destanlarından birisidir. Destandaki tiplerin hayal masallarındaki kahramanlara benzemesi, eski zamanlardaki masal olaylarına rastlanması, bu destanın özünün geçmiş zamanlardan geldiğini ispatlamaktadır. Halbuki düşman Kalmaklarla savaşı sonraki devirde geçen olaylardır.

DESTANIN KONUSU

Alpamıs Batır destanı halkın kendi birliğini, bütünlüğünü istemesinden kaynaklanmıştır. Destanda” Sadece büyük birliği olan millet düşmanına mukavemet gösterebilir” imajı verilmektedir. Destanda Baysarı’nın akrabalarına küserek göç etmesi, Kalmaklar’ın himayesi altına girmesi halkın dirlik ve birliğini bozmuştur. Kalmak Hükümdarları Konıratlar’a* eziyet göstererek halka zulüm yapmaktadırlar. Baysarı’nın idaresi altındaki Konırat boyunu Kalmaklar’ın elinden Alpamıs kurtarır.

DESTANDAKİ KAHRAMAN TİPİ

Halkın hayalinde ürettiği Alpamıs, halkın yüce kuvvet, gayreti ve tükenmez gücünü sembolize etmektedir. Alpamıs sadece kendini düşünen değil, halkın dirlik birlik ve beraberliği için mücadele etmektedir. O küçüklüğünden beri güç, akıl ve disiplin sahibidir. Destanda Bahadır heybetli, ayı göğüslü, öküz ayaklı, “Bir kirpiği altından, bir kirpiği gümüşten” diye betimlenmekte, ay parçası gibi bir surete sahip olduğundan bahsedilmektedir. Alpamıs çocukluğunda arkadaşlarıyla oynarken ona sert dokunsalar bile ölürmüş. Anne ve babası yaşlılıklarında dualarla kavuştukları tek çocuğudur. Bir çocuklarının olması için Tanrı’ya uzun uzun yalvarmışlar.

Bahadırların güçlü, cesurluk özelliklerinin yanısıra bir başka özellikleri de saf, arı duru olmalarıdır. O yön Alpamıs’ta da bulunmaktadır. Bahadır kâhin kadının söylediklerine inanarak Bayşubar’ın kafasını kesmek ister. Onun gibi kendisinin sadık dostu Karajan’ın kafasını kesmek için kılıcını kınından çıkartması Bahadırın başkalarına aşırı güvenen birisi olduğunu göstermektedir. Kahin kadının “Benim kırk tane oğlum senin malını korurken düşmanlar tarafından öldürüldü” sözüne inanarak “Bu kadın müslümanmış, oyüzden benim annemdir, davetini reddetmeden evine gidip dinleneyim” diye onun kurduğu tuzağa düşmüştür. Bununla beraber Alpamıs sürekli bu tür yalanlara kanmaz. O her şeyi etraflıca araştıran, akıllı, elinde sanatı olan usta birisidir. Keykuat’a yaptığı hareketleri ve memleketine dönerken verdiği öğütler, saf bir inancın yanında güçlü bir kişiliğinin varolduğunu da göstermektedir.

Alpamıs Batır yiğitliği, kahramanlığı ve akıllılığıyla beraber halkını, ailesini çok seven naif kalpli birisidir. O düşmanına merhametsiz, dostuna sadık halkın sevgilisidir.

Ultan: Alpamıs, halkın şerefi için düşmanla mücadele ederek kanını döküyorsa, Ultan’da halkına zulmeden kişidir. Kendisini hem Han, hem de hakim ilan eder. Ultan destanda köle olarak anılır. Halk köle olmamasına rağmen kötü kalpli ve zalim olmasından dolayı bu adı O’na vermiştr.

Ultan, Alpamıs’ın amcası Kultay’ın oğlu olup bir cariye çocuğudur. O kendi hırs ve arzularının kölesi olmuştur. Yedi yaşında köle olan Jadigar’ı güzel bir ata satacağım demesi insanlığı olmayan azgının işidir. Ultan’ın bu kötü kişiliği destanda defalarca dile getirilmiştir.

Gülbarşın: Halk destanlarında bahadıra eş olan güzel kadınlar tipi de yaratılmıştır. Alpamıs Batır Destanında da bu görev Gülbarşın’a verilmiştir. Destanda Ondan dünya güzeli olarak bahsedilmektedir. “Nargis köz, elma gibi kırmızı yüz, On beşinde doğmuş ay, güzel bağın gülü gibi benzetmeler destanda sıkça yeralmaktadır.

Böylesine eşsiz bir güzellik Han ile Karajan’ın arasını bozarak iki milleti düşman yapar. O, Kalmaklara gelin olmak istememektedir. Tek umudu Alpamıs’ın bir an önce yetişerek kendisini bu zor durumdan kurtarmasıdır. Gülbarşın ayrıca vatanını seven, akıllı, ve sabırlı bir sevgilidir.

Mıstan: (Kâhin, Zalim Kadın): Kazak Halkının masal ve destanlarında Mıstan “Kempir” (Zalim, Kötü Ruhlu) çok geçmektedir. Bu yüzden kötülük ve zalimlik Mıstan’la özdeştir. Halk kötülüğün simgesi olarak erkeklerde tek gözlü bir devi, kadınlarda ise zalim Mıstan’ı görür.

Fakat Bahadırlar, hem devasa güçlü devi hem de zalim Mıstan’ın hakkından gelir. Mıstan olmazsa Alpamıs esir düşmeden Han’ı öldürerek evine dönerdi. O zaman destanın ikinci bölümündeki olaylar ve gelişmeler daha değişik bir boyut kazanabilirdi. Mıstan’ın, Alpamıs’ı esir düşürerek yedi senedir zindana bırakması, yedi sene içerisinde Ultan’ın hükümdarlık yaparak Alpamıs’ın ev halkına eziyeti ve Alpamıs’ın Kalmaklar ile savaşı kimbilir hangi şekilde gelişme gösterecekti. Mıstan destanda son derece önemli bir karaktere sahiptir.

Destan’ın Özeti: Alpamıs Batır eposluk destanlar arasında olaylar zinciri, konu derinliği açısından mükemmel destanlardan biridir. Başka destanlarla karşılaştırdığımızda “Alpamıs Batır” da insanın iç dünyasını (psikolojik olayları) tasvire daha çok yer verilmiştir. Son kısımda evladından ayrılmış aileler, ağabeyini kaybederek esir edilen kızkardeşi, ızdırap içinde kıvranıp yaprak gibi solan sevgili, zalim hükümdar ve yöneticilerin elinde inim inim inleyen halk… Bunların zor hayatı kahramanın kendi iç dünyasındaki çalkantılar… Kısaca “Alpamıs Batır” Kazak eposluk Destanlarının harika ve ilgi çekici bir örneğidir.

LİRİK- DESTANLAR

Epos destanları; kahramanlık, vatanını korumak, düşmanlarıyla savaş vb. gibi konuları ihtiva etmektedir. Liro-epos destanların konusu ise özgürlük, sevgi ve aşktır. Birbirini seven gençlerin yaşadıkları sıkıntılar, engeller bu tür destanların ana hatlarını oluşturur.

Bahadırlar hakkındaki destanlara nazaran sevgi ve aşk konularını kapsayan destanlarda halkın güncel yaşamı, örf, adetleri, insanın iç duyguları daha çok ön plana çıkmaktadır. Kazak Halkının “Kozı Körpeş, Bayan Sulu (Kozı ismli gençle Bayan isimli kızın aşkı), Kız Jibek, Ayman-şolpan, Külşe Kız, Mahpal men Segiz” gibi çok sayıda Liro-epos destanları vardır

KOZI KÖRPEŞ- BAYAN SULU

Kozı Körpeş-Bayan Sulu poemi Kazak Liro-eposluk destanlarının en eskisidir. Bu özellik, dildeki anlatımdan kaynaklanmaktadır.

Kozı Körpeş- Bayan Sulu destanının on varyantı vardır. Konu itibarıyla aynı olmakla beraber, gelişme ve sonuç bölümünde farklılıklar arzetmektedir. Birinde destan kahramanları ölürken diğerinde yaşar. Bir diğerinde mutluluğa kavuşup çoluk çocuğa kavuşurlar.

Doğu edebiyatıyla meşgul olan yabancı edebiyatçı ve araştırmacılar bu destana büyük önem vermektedirler. Destanın biçim yapısı, olaylardaki inandırıcılık, destan kahramanının okuyucu derinden etkilemesi bu destanı Shakespear’in Romeo ve Jüliet poemiyle eşdeğer konuma getirmektedir. Bu destanı ilk araştıran Kazak edebiyatçısı Şokan Valihanoğludur. Bu destanı kendisi Atıgay Arıstanbay adlı ozandan derlemiştir. Issık Göl’e yaptığı seyahat sırasında Kozı Körpeş-Bayan Sulu’nun mezarlığını ziyaret etmiştir.

Büyük Rus şairi A. S. Puşkin bu destanı Rusça’ya çevirmek için çok çaba sarfetmiştir. V. V Radlof destanı Almanca’ya çevirmiştir. Diğer bir Rus alimi de sözkonusu destan için “Bu dünyadaki destanlar arasında başat destanlardan biridir.” demiştir.

Kozı Körpeş-Bayan Sulu destanının esas konusu gençlerin özgürlüğüdür. Eskiden Kazak Halkında evlenme çağına gelen insanlar sadece babasının seçtiği bir kimseyle evlenmek zorundadır. Küçükken her iki tarafın babaları kendi aralarında çocuklarının ileride evlenmesi için sözleşirlerdi (Beşik kertmesi). Bu nedenle birbirini seven gençler evlenmek istedikleri zaman böyle problemlerle karşı karşıya kalıyorlardı. İşte gençlerin bu tür adet ve geleneklere karşı isyanını yansıtan destanlar ortaya çıkmıştır.

Kozı Körpeş-Bayan Sulu destanında Kazak halkının eski zamanlardan gelen avız edebiyatında örf ve adete ait şarkılar: Estirtuv (Duyurma), Jubatuv (Teselli), Jar-jar (Yar-Yar), Koştasuv(Veda), Aytıs (Ozanlar Atışması)gibi çeşitlerine sıkça rastlanmaktadır.

KOZU İLE BAYAN KARAKTERİ

Halk Kozı ile Bayan’ı aşkın sembolü olarak kabul etmiştir. Gençlere örnek olarak herkes “Keşke Kozı ile Bayan gibi aynı mezarda ölsek” diye sevgililerine sadakat ve sevgilerini sunmuş, onlar gibi tarihe mal olan bir aşk yaşamayı arzulamıştır.

Kozı şerefli ve namuslu bir gençtir. İlk başta ata binerek sadece sevgilisini arayan biriyse de Bayan’la tanıştıktan sonra ikisi arasında tutkulu bir sevda doğar. Kodar’ın bu akşı engellemek için tüm çaba ve gayreti boşa çıkar. Bu durum iki genç arasındaki sevgi ateşini daha da körükler. Halk Kozı ile Bayan’ı bir ağaçtaki çift elmaya benzeterek ikisinin ismini ikiz gibi anar.

Körpeş Kazak Halkının gerçek yiğit bir aşık oğluysa, Bayan sevgilisini hür iradesiyle seçmek isteyen bir kız olarak tasvir edilmiştir.

Bayan Sulu’nun güzelliğine ulaşmak için, Doksan Bay’ın doksan oğlu evlerinden ayrılarak Bayan için, babası Karabay’a köle olurlar. Fakat Bayan kalbinin kapısını hiç birine açmaz. Onun kendisinden çok sevdiği, candan istediği yari vardır. O da Kozu’dur. Kendi aşkı için mücadele eder. O, mutluluğuna ulaşıp sevgilisiyle beraber yaşamayı sadece istek şeklinde değil gerekirse bu aşk uğruna her türlü fedakârlığa hazırdır.

Bayan’ın burada tutumu feodaliteye ve geleneksel töreye karşı isyanını sergilemektedir. Merhametsiz babanın amacı kızının sevmediği Kodar’la evlendirmek sevgilisinden ayırmaktır. Destanda Bayan’ın duygusal tavrı buna açıkça meydan okumaktadır. Eskinin kurbanı olan Kozı ile Bayan temiz ve berrak bir aşkın sembolüdür.

Destanda Kozı ile Bayan’ın temiz ve berrak aşkına karşılık yavuzların, zalimlerin dünyası önümüzden geçer. Bu tipleri yansıtan da Karabay ve Kodar gibi insanlardır. Karabay ile Kodar’ın sertlik ve cimriliği ve servet hırsı, aptallıkla zalimliğin temelini teşkil etmektedir. Karabay maldan başka bir şeyi düşünmeyen cimri, merhametsiz ise Kodar yavuz, insafsız birisidir. Destanda Kodar’ın becriksizlik ve yeteneksizliğiyle alay edilmektedir. O sadece “Karabay’ın tek kızı Bayan’la evlenirsem, doksan bin yılkıya (ata) sahip olurum kaygısını gütmektedir. Bunun için ne gerekiyorsa onun mücadelesine girişir.

Karabay’la Kodar’ın dünyasında adalete ve merhamete yer yoktur. Onlar hür aşkın düşmanları, Kozı ile Bayan da onların kurbanlarıdır.