Posted on

KAZAK EDEBİYATININ ÖLÜMSÜZLÜK ATEŞİ

BÜYÜK  YAZAR VE FİLOZOF

M. O. AWEZOV

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Güngör

Çağdaşları Muhtar Awezov’u ‘Doğunun Şolohov’u’, ‘İkinci Abay’, ‘Tolstoy’un Mirasçısı’ olarak adlandırmışlardır. Abay Yolu romanını Homeros’un İlyadasıyla, Servantes’in Don Kişot ve Daiel Defo’nun  eserleriyle karşılaştırmışlardır.

  1. Fedin, M. Awezov hakkında şunları söyler: “Awezov tek Abay Yolu romanıyla Kazaklar hakkında bilgi dünyamı zenginleştirdi. Kendimi adeta Kazak gibi hissediyorum. Bozkır rüzgarının getirdiği çiçek, pelin, ıtır kokusunu soluyorum.”

Rus yazarı N. Pogodin, Awezov için: “Awezov; Kazak için ikinci Abay, bizim için ise Doğunun Şolohov’u”  demiştir.

Fransız yazar Lui Aragon, Andre Stil, alman yazar Anna Zegers ve bir çok yazar da M. Awezov’dan övgü dolu sözlerle bahsetmektedir.

  1. İvanov eserleri hakkında kırklı yılların büyük kültür abidesi olarak görmektedir.

‘Henüz Abay Yolu romanını okumadınız mı? Demek siz hala bir şey okumamışsınız. Bu sizin adınıza büyük kayıp. Oysa onun eseriyle bozkır canlandı. Bütün ihtişamıyla saf, berrak ve elvan elvan renkleriyle sizi kucaklamaktadır. Tek kelimeyle müthiş! Hiçbir bilimsel araştırma ve çalışmada görmediğiniz büyülü dünyayı keşfedersiniz. O ne muhteşem şiirler! Nesir tarzında yazılan bu dev eserde bir tek nesir cümlesi yoktur sanki. Hepsi ama hepsi manzumeyi çağrıştırır.

Ünlü Alman yazar ve tercümanı Alfred Kurella’nın bu düşüncelerine Fransız, Kanadalı, İsveçli, Belçikalı, Yunanlı, Macar, Rumen, Çek, Bulgar, Moğol, Hintli eleştirmen ve yazarlar da katılmaktadır. Daha önceleri bilinmeyen bir ulusun keşfi, hayat mücadelesi, idealleri, şiir ve sanat dünyasının yanısıra sosyalist realizmin renkli yönü ve zenginliğiyle tanışmanın sonucunda dile getirilen manidar sözleri dile getirmişlerdir.

“Abay yolu” Sovyet ülkelerinde sadece milli dillere değil, yabancı bir çok dile çevrilmiştir. ”Abay” Fransız diline çevrildiğinde “Yumanite” gazetesi: “Abay’ hayaller üzeri bir eser, Kazakların İlyadası’ diyerek övgü dolu sözlerle bahsetmiştir.

İngiliz diline çevrilip Kanada’da basılmış olan “Abay” romanı ve onun yazarı hakkında “Noven Neyborg” dergisi kendi okuyucularına: “Bu Kazak halkının ne kadar ilginç ve büyülü dünyası var.  Malesef, bu halkla ilgili son yıllara kadar malumatımız yoktu. Halkın yaşamı çok iyi derecede anlatılmış, kelimeleri çok zengin. Artık “Abay” romanıyla Kazak halkının dünyasını çok yakından izleyebiliriz.”  demiştir.

Moskova Üniversitesi profesörü, ilk Kazak akademisyeni edebiyatçısı, büyük Türkolog bilim adamıdır. O aynı zamanda roman, öykü, tiyatro oyun yazarı, eleştirmen, mütercim, dilbilimci, folklorist, eğitimci, toplumbilimcidir.

  1. Awezov Kazak edebiyatının ilk temsilcilerinden biri olarak edebiyatın her alanında (tiyatro, folklor, öykü, roman vb.) eserler vermiştir. Halkı aydınlatma veaydınlanma sürecinde  ulu yazarın yanı sıra S. Seyfullin, B. Maylin, İ. Cansugirov, S. Mukanov, G. Musirepov, G. Mustafin, A. Tokmagambetov, A. Tacibayev vd. edebiyatın her alanında eserle veren diğer yazarlardır.

Awezov, edebiyat dünyasında adını ilk tiyatro oyun yazarlığıyla duyurmuştur. Milli efsaneye dayalı ‘Enlik- Kebek’ adlı oyunu 1917’de, daha sonra romanının kahramanı Abay’ın eşinin obasında sahnelenmiştir. Bu eseriyle Kazak Dram Tiyatrosuna Muhtar Awezov adı verilecektir. Tiyatro ilk perdelerini 1926 yılında açar ve onlarca yıl, sahnede Enlik- Kebek oyunu oynanacaktır.

Kırk yıllık yazarlık geçmişinde ‘Abay Yolu’, ‘Plemya Maladoya’ romanları, ‘Karaş- Karaş Hadisesi’ (1927), ‘Yokuş Aşağı’ (1935), ‘Eskiliğin Gölgesinde’ (1947) uzun öyküleri, ‘Enlik- Kebek (1922’de yayımlandı, 1956’da son düzeltme), ‘Baybiçe Tokal’ (1918; 1923’te yayımlandı) ‘Karagöz’ (1926; 1960’ta son düzeltme), ‘Ekim İçin’ (1938), ‘Mücadele’ (1934), ‘Taş Yeleği’ (1925), ‘Elma Bahçesinde’ (1934), ‘Sınırda’ (1938), ‘Akağaç’ (A. Tacibayev’le 1938), ‘Abay’ (1939), ‘Karakıpçak Koblandı’ (1935),  dram, komedileri, ‘Deneme Zamanında’ (1941),  ‘Muhafız Birliklerinin Şerefi’ (A. Abişev’le 1942), ‘Abay’, ‘Tulegen Tahtarov’ (Beş Arkadaş) ünlü operaları ve daha onlarca oyun, senaryo, öykü, sosyo politik konulu makaleler yazmıştır.

Gogol’un ‘Müfettiş’ini,  W. Şhakespeare’nin ‘Othello’, Gogol’un Revizor’unu, L. Tolstoy, A. Çehov, J. London’un öykülerini, İ. Turgenyev’in ‘Soylular Yuvası’nı, Sovyet tiyatro yazarları A. Afinegov’un ‘Korku’, K. Trenova’nın ‘Yarov’un Aşkı’, Krona’nın ‘Donanma Subayı’, N. Pagodin’in ‘Aristokratlar’ gibi oyunlarını Kazakça’ya çevirmiştir.

Çevirmiş olduğu ‘Müfettiş’ ve Shakespeare’in trajik oyunları otuz yıl Kazak sahnesinden inmemiştir.

Kırgızların Manas destanı üzerindeki araştırmaları Puşkin ve Rustavelli, Gorki ve Tagor, Çehov ve Şevçenko, Rus ve Özbek roman ve romancıları üzerine yazmış olduğu  makalelerin yanısıra Kazak edebiyatı ve folkloru üzerinde çalışmaları, Abay Kunanbayev hakkında 12 ciltlik külliyatı onun edebiyat ve bilim adamı kişiliğinin en üst seviyede olduğunun bir göstergesidir.

Daha nesir, tiyatro ve eleştiri geleneğinin olmadığı dönemde M. Awezov edebiyatta Kazak özgün tarzının oluşması ve gelişmesinde bir ekol yaratmıştır.

Awezov’un eserlerinde şiirsellik, lirizm, canlı betimlemeler, psikolojik karakter yansımaları, tutku ve ihtirasları, güçlü romantizm ustalıkla kullanılmıştır.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında Kazak milletinin yaşantısını her yönüyle ortaya çıkaran ansiklopedi (akademisyen K. Sartbayev), XX. yüz yılın en büyük eserlerinden biri (Lui Aragon), Lenin ve devlet ödülleriyle taltif edilmiş ilk Kazak romanıdır.

Onun kitaplarıyla Kazak insanının bir yüz yılın yarısından ikinci yüz yılın yarısına kadarki canlı panoraması Sovyet edebiyatına girmiştir. Efsanevi kahramanlar, tarihi simalar (Aga sultanlar ve sığırtmaçlar, idareciler, çobanlar, milliyetçileri inkılapçılar, basmacılar ve sınır muhafızları, despot generaller, Anayurt savaşı kahramanları, Feodal yapının yandaşları, bölge komitesi sekreterleri vb.) 60’lı yılların çağdaşları hep onun  kahramanları olmuştur.

Sovyet edebiyatının klasiği M. Awezov 1897 yılında Abay ilçesinde doğdu. Muhtar on bir yaşında babasını, on altı yaşında annesini kaybetti. Yazar büyük babasının elinde büyüdü.

  1. Awezov, köyünde daha çocukken Rus klasik yazarları: Puşkin, Lermontov, Saltıkov Şedrin, Krılovlarınkitaplarını okumaya başladı. Büyükbabası onun okuma yazması ve ilk eğitimiyle yakından ilgilendi. Rus okuluna girince  Turgenyev, L. Tolstoy’un eserlerini Rusça severek okudu, S. P. Aksakov’un hikayelerini Kazak diline çevirdi. Kitaba düşkünlüğünü Muhtar’ın ağabeyi A. Awezov “Çocuk Muhtar” kitabında dile getirmektedir.
  2. Awezov 1915 yılı Semipalatinsk şehrinde Rus okulu, 1919 yılı Ekiminde öğretmen okulundan mezun oldu ve ilkokulda öğretmenlik yaptı. O yılları Rus ve Batı edebiyatıyla haşır neşir oldu. Muhtar’ın Rus ve Batı klasik edebiyatına düşkünlüğünde Semipalatinski’de Öğretmen okulundaki Rusça öğretmeni V. İ. Popov’un katkılarının olduğu bilinmektedir. Yazar: “Ben V. Popov’a çok şey borçluyum. Çünkü O, Rus edebiyatının kapılarını ardına kadaraçtı.”
  3. Awezov’un gençliği Sovyetler Birliğinin kuruluş dönemine rastlar. Öğretmen okulunu 1919 yılındabitirdikten sonra Semipalatinsk bölgesi Vali il meclis başkanı, Vali icra komitesi yöneticisi, sonra Orenburg’da Kazakistan Merkezi İcra Komitesinde görev aldı. Bu arada edebiyat çalışmalarına ara vermeden devam etti.

1922-1923 yıllar arası Taşkent’teki Orta Asya Üniversitesine devam etti. Bir yıl sonra Leningrad Üniversitesi, Sosyal Bilimler Fakültesi, Dil ve Edebiyat Bölümünü kazandı. 1928 yılı Taşkent  Orta Asya Üniversitesinde lisansüstü öğretimine başladı. 1932 yılı Haziranından itibaren Alma-Ata Dram Tiyatrosu edebiyat bölümü müdürü olarak çalıştı.  Aynı zamanda üniversitede veterinerlik ve öğretmen enstitülerinde  Kazak edebiyatı dersleri vermeye başladı.

  1. Awezov’un yaratıcılığı, Sovyet edebiyatı paralelinde gelişme göstermiştir. Onun ilk eseri “Enlik Kebek” piyesi kadın haklarını konu aldığı için kadınlara ithaf edildi. Bu eseri daha Öğretmen okulundayken 1917 yılında yazdı. Awezov’un bu eserinin ayrı bir anlam ve önemi vardır. Çünkü o dönemde piyesi sahnelemek için sahne ve oyuncular yoktu. Yazar oyununu,beraber okuduğu arkadaşlarının yardımıyla sahneye koyup yönetmenliğini yaptı.

Onların arasında müstakbel  eşi de vardı. Bu yenilik Kazak dram hayatı için bir çok yeniliği getirdi. 1926 yılında Kızıl Orda Kazaklarının tiyatro perdesi “Enlik Kebek” oyunuyla açıldı.

 Awezov’un 1920’li yıllardaki yaratıcılığı nesir ve drama tarzında gelişti. O yılları “Korunmasızların Günü”, “Okuyan Başarılı”, “Dağ Resimleri”, “Dağ Hikayeleri”,  “Sıban’ın Mezarında”,  “Evlenme”, “Eskiliğin Gölgesinde” “Kök Serek”, “Karaş Karaş Vakası”  “Baybiçe Tokal”, “ Kara Göz” gibi ölümsüz öykülerini yazdı.

“Enlik Kebek” genç yazarın hayatındaki  ilk dramıdır. “Korunmasızların Günü” onun ilk nesridir. Yukarıda söz ettiğimiz eserler,  yazarın devrimden önceki halkın hayatını yansıtan eserlerindendir. M. Awezov eserlerinde yetim, dul kadınlar, yoksullar ve  hayatın çetin ve ağır şartları altında inim inim inleyen insanların dünyasını yansıtmaya çalışmıştır.

  1. Awezov 1920 yıllarında yazdığı “Karaş Karaş Vakası”adlı öyküsünün farklı ve önemli bir yönü vardır. Öyküdeki baş kahraman Baktıgul, adaletsizliğe karşı isyan eden bir kahramandır.

Yazar diğer eserlerinde sıradan halkın zengin ağa ve beylerden çektiklerini anlatırken bu eserde zengin Caraspay ve fakir Baktıgul’un rolleriyle fakir-zengin arasındaki mücadeleyi, zenginlerin zulümlerini betimlemiştir.

Kazak yazar ve şairleri, 1916 yıllarında ortaya çıkan siyasi kargaşa ortamında Orta Asya ve Kazak emekçilerinin çektikleri sıkıntıları, yokluk ve  çaresizliği eserlerinde yansıttılar. Usta yazar M Awezov da o yılları hürriyet  mücadelesi veren Kazakları “Zor Zaman” eseriyle ölümsüzleştirmiştir. Bu öyküsünde halkın baskı ve işkenceler karşısında yılmadan amansız mücadelesini dramatik bir şekilde anlatmıştır.

“Zor Zaman” eseri 1972 yılı “Novıy Mir” dergisinin 6. sayısında  Sovyetler Birliği  halk yazarı, Devlet ve Lenin ödülleri sahibi ünlü yazar C. Aytmatov’un sunuş yazısıyla yayımlandı.

Yazar “ Üç Gün” , “İzler”, ”Kum ile Asker”,”Bileğe Bilek”,”Bürkütçü”, ”Yokuş Aşağı”, “Onun Adı İkinci” vb. hikayeleri, “Mücadele”, “Elma Bahçesinde”, “Sınırda” vb. piyesleri toplum hayatını konu almıştır. Eserlerin kahramanları, kolhoz sovhozları kuran baskıcı yönetime karşı çıkan Kazak emekçileridir.

  1. Awezov A. Kunanbayev’in doğduğu köyde büyüdü. Abay, Muhtar 7 yaşındayken vefat etti. Ayrıca Büyük babası Awez, Abay’ın hayatı ve eserleri hakkında bir çok olay ve menkıbe anlatmıştır. Bu da onun yazarlık yolunda güvenli emin adımlar atmasında etkin rol oynadı. Semipalatinski Öğretmen okulunda, Leningrad Üniversitesinde okurken, yaz tatiline geldiğinde Abay’ın biyografisiniakrabalarından, tanıdıklarından, ailesinden sorup öğrenerek zengin materyal toplamış oldu. Bu materyallerin ışığında “Abay Yolu” adlı ölümsüz klasik eserini yazdı. Kazak edebiyatı tarihinde  ilk tarihi-biyografik roman gün yüzüne çıkmış oldu.

Bu romanda Abay’ın yaratıcılığı, yeteneği, filozofik özelliği,  bilge kişiliği ve yaşadığı zaman ve çevre gelecek yıllara taşınmış oldu.

Usta kalem için Abay’ı bütün yönleriyle araştırıp kağıda dökmesi kolay olmadı.”Abay Yolu” romanını için  yaklaşık kırk sene boyunca bilgi ve belge araştırdı. El yazmasından matbaa sürecine kadar on beş yıl sürdü. Yazar bu arada diğer eserlerini- “Altın Yüzük”, “Kıyamet”,”Muharebe”, “Şair Halkında” vb. onlarca öyküsünü, “Ak Ağaç” ( A. Tacibaev ile), “ Durak”, “İmtihan Saatleri”, “Karakıpçak Koplandı” gibi piyeslerini yazdı. 1937 yılının 10 Şubatında ‘Kazak Edebiyatı’ gazetesinde  Awezov’un “Tatyana’nın Dağdaki Şiiri” bölümü basıldı. Bu romanın sadece bir bölümüydü. Romanın ilk bölümü okuyucularıyla buluştuktan sonra romanın geri kalan kısmının yazım süreci devam etti.

1940 yılında “Abay Trajedisi” (L. Sobolev ile) öyküsünü, sonra film senaryosunu, opera librettosunu, bilimsel yönünü bütün ayrıntılarıyla yazdı. “Abay” piyesi, Abay’ın sahnede hayat bulduğu ilk oyunudur. Oyunda Abay’ın son yıllarındaki haksızlık ve adaletsizliğe karşı mücadelesi anlatılır.

Yazar: “Abay,” ve “Abay Yolu” romanları hayatımdaki yazarlık serüvenimin zirvesidir.’ der. Bu roman, aynı zamanda bütün Sovyet halkının sevdiği klasikler arasında yer almıştır. “Abay” adıyla ilk 1942 yılında, ikincisi 1947 yılında basıldı. 1949 yılında da Devlet nişanıyla ödüllendirildi. Romanın her bir cildi Kazak dilinde basılıp daha sonra  Rusça’ya çevrildi. 1959 yılında Lenin ödülüyle ödüllendirildi. Bazı eleştirmenlere göre M. Awezov’un epik “Abay” romanı, sadece biyografik bir eser değil, Kazak halkının 20. yüzyılın ikinci yarısındaki toplumun siyasi ve ekonomik durumunu yansıtan bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle Sovyetlerin  ünlü  yazarları M. Şolohov,  A. Fadeyev,  K. Fedin, N. Pogodin,  N. Tınonov,  K. Sımonov,  A. Tokombayev, B. Kerbabayev, C. Aytmatov,  ve ünlü yabancı yazarlar,  Nazım Hikmet, Lui Aragon, Anna Zegers vb. tarafından takdirle karşılandı.

Günümüzde Kazak halkının ulu evlatları Muhtar ile Abay’ın isimleri hep beraber anılır oldu. Muhtar dendiğinde Abay’ın ismi, Abay dendiğinde  de Muhtar’ın adı aklımıza gelmektedir. Abay’ı Abay yapan ve yalnız Kazak halkına değil bütün dünyaya  tanıtan M. Awezovdur. O Kazak edebiyatında Abay tanuu (Abayşinaslık) diye bilimsel araştırma alanının doğmasına sebep olmuştur. Şu anda Kazak üniversitelerinde  Abayşinaslık adında kürsülerde dersler verilmektedir.

 “1936 yılında ünlü romanını bitirip, okuyucularıyla buluşturduktan sonra yirminci yüz yıl Kazak halkının toplumsal ve kültürel hayatını bütün yönleriyle beş ciltlik bir eserde toplamak için ülkesini köy köy, şehir şehir gezer. Derlediği materyallerin ışığında  “Türkistan Böyle Yaratılmış”, “Hindistan Makaleleri,” “Müdür Hakkında Makale”, “Milyar”, “Güneye Seyahet” vb. adlı bilimsel çalışmalarını yayımlar. Beş ciltlik kitabın I. cildi 1905 yılından  Ekim İhtilali arasındaki dönem, II. cildinde Kazakistan’ın Ulu Vatan Savaş yıllarını, III. Cildinde  sanayileşme döneminden İkinci Dünya Savaşına kadar uzanan beş yıllık zamanı, IV. Cildinde  İkinci Dünya Savaşı yıllarının  en son beşinci yılında  komunizm sürecini ve bu süreçteki  siyasi ve toplumsal yapılanmaları anlatır.  “Yazar yaşadığı döneme ve toplumuna karşı tarihi bir sorumluluğu taşıdığını asla unutmamalı ve bu sorumluluktan hiçbir zaman kaçınmamalıdır.” der. Büyük yazar ve filozof, planladığı bu beş ciltlik eserin ancak birinci cildini tamamlayabildi. Eceli ne yazık ki buna bu fırsatı vermedi.

 

Kaynaklar:

  1. Muhtar Awezov, Abay Yolu, (Çev.: Doç. Dr. Zeyneş İsmail, Ahmet Güngör, Bilig Yayınları, Ankara, 1997)
  2. ӘЛ-ФАРАБИ атындағы ҚАЗАҚ МЕМЛЕКЕТТӏК УНИВЕРСИТЕТИ, ХАБАРШЫ, Филология сериясы, No: 13, Алматы 1997
  3. Мухтар Ауэзов, Редактор: Н. Умеров, «Жазушы», Алма-Ата, 1967
  4. A.Ü. TÖMER Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Dergisi, Muhtar Awezov Özel Sayısı, Sayı:14, Ağustos, 1997

 

 

Абай Жолы

Қайтқанда[1]

І

Үш күндік жолдың бүгінгі, соңғы күніне бала шәкірт барын салды,

Корықтан күн шыға атка мінейік деп асыкканды. Бүны каладан алып кайткалы барған ағайыны Байтасты да таң атар-атпаста өзі оятып тұрғызып еді.

Күнұзын аттан да түспей, өзге жүргіншілерден ок, бойы алда отырған. Кей-кейде өзіне таныс Көкүйірім мен Буратиген, Такырбүлак сияқты қоныс-құдыктардың түс-тұсына келгенде бала оқшау шығып, астындағы жарау күла бестісін ағызып-ағызып та алады.

Арттағылар — Байтас пен жорға Жұмабай:

— Мына баланын, ауылға асығуын-ай!

— Сорлы бала қыстай іш кұста болып калған-ау, — деседі, Бала шәкірт ұзап кеткенде бүлар да еріксіз желе шоқырақтап шауып отырып қуып жетеді. Жорға Жүмабайдың такымында қара шокпары бар. Байтастың да аяғының басына ілген ұзын кайың сойылы барды. Такурбүлақ тұсына келгенде Байтастар баланы жеке шабудан тежеп:

— Енді бізден үзап кетпе! Анау Есембайдың жырасын білесің ғой!.. ¥ры жатады… — деді.

— Сені мен бізді манадан көріп отыр! “Қоқырактап жалғыз шабатын неме екен, түсіріп, атын әпкел өзінің!” — дейді де, сені төбеден бір-ақ нұқып, мына бәйге бестінді алады да кете барады, — деді Жүмабай да.

— Е, сендер ше? Сендер беріп жібересіндер ме?

— Ойбай, бізде не қаукар бар? Біз екеу-ақ…

— Олар самсаған сары қол. Бүл Есембайда ұдайы жау жатады. Тек бізді өзіміздін, елдің адамы деп аман қалдырмаса, жер жаман,—деп Жүмабай шошыта сөйлегісі келеді,

Баланың кытығына тиетіні осы жері.

— Әйтеуір, сендерден дәрмен жоқ екен. Ендеше бірге жүрдім не, жеке жүрдім не? Ад кетгім! — деп соқтырта женелді. Бүл — Такырбұлақтан өте бергенде бастағаны еді.

Содан жаңағы кауіпті деген Есембайға жеткенше, артына бірде-бір қараған жок. Көз ұшына кетіп ұзап алып, ылғи жапа-жалғыз шауып отырған.

Жолдын бүл тұстары ылғи белес-белес болатын. Осы қазіргідей боп жұрт Шыңғысқа, жайлауға карай көшкенде елсіз боп калатын жер. Алыстан жолды бағып отыратын тұрғылары бар.Тақ  иек артпадан, өкпе тұстан жүргіншіге жауды қоян-қолтық, құшактастыра түсіретін ұры сай, жасырын жыралары да бар.

Бүдан бұрынғы екі күндік жолда үлкендер жылдам жүрмей, баланын шыдамын әбден тауысқанды. Ол сондықтан бүгін, ауылға жететін күні үлкендерді еріксіз катты жүргізудін айласын тапканына дән ырза. Күні бойы осылай етуге байлаған.

— Бала деген қорқар болар еді. Ес бар ма өзінде, пәруөрдігер, — деп, Байтас бабын таба алмай басын шайқайды.

Жүмабай әбден болмаған соң:

— Қап, мынаның баласы!.. “Мен бөрінін болтірігімін” деп келеді-ау! Қой, не де болса қалмайық енді. Байтас, жүр! —деп шаба жөнелді. Екеуі де жарыса бастады.

Байтастың мінгені Қүнанбайдын қара жал бурыл аты, дәмелі бәйге аттың бірі еді. Жүмабайдың астындағы да сол Қүнанбайдікі—Найманкек деген, үлкен ақ көк ат болатын. Екеуі жарыса жөнелгенде, амалсыз егеске түсіп, “мен озам, мен озаммен” тепкілесіп, созыла берді. Бір белден асып, екінші белдің өріне қарай тоқтамай жарысып келе жатгы. Осы өрде бурыл ат есік пен төрдей алға түсе беріп еді. Белге шығып алып шауып келе жатып қарағанда, бала көрінбеді. Бүлар тагы да сілтесе бермек болды. Сөйтіп, осы белдің ойына карай құлай бергенде, жорға Жүмабай арт жағынан, сол иығы түсынан тасырлатып кеп қосылған бір дүсірді есітгі. Дәл Есембай биігінін, тұсы. Және дәл Есембай жырасынын, өзі екен.

— Әй, кәпір, содан қосылған жау болды-ау. Баланы алып, бізді бақкан екен-ау! — деп, ақ көк атгы тепкілей берді. Артына қорқактай карап, шала бүрылып, көз киыган тастап көрді.

( Мұхтар Әуезов, Абай Жолы, Алматы, Жети Жаргы, 1997, 15-16.б.)

Абай Жолу

КАЙТКАНДА

I

Үч күндук жолдун бүгүнку, акыркы күнундө шакирт бала абдан шашты. Корыктудан күн чыга аттаналы — деп ашыкты. Аны алып кетүү үчүн шаардан барган агайыны Байтасты да таң атар-атпаста өзү ойготуп тургузган.

Күнү бою ал аттан түшпөй башка жүргүнчүлөрдөн бута атым алдыда келе жатты. Көкүйрүм, Буратиген, Такыр-Булак сыяктуу өзүнө тааныш конуш жайлардын тушуна келгенде бала алдыга бөлүпүп чыгып, быштысынын оозун коё берип зымыратып алат.

Артта келе жаткан Вайтас менен жорго Жумабай:

—  Баланын айылга ашыкканын карачы?

—  Шордуу бала кыш бою бук болуп бүтсе керек, ээ,— деп коюшат. Шакирт бала узап кеткеиде алар да айласыздан  желе-жорто чаап олтуруп кууп  жетишет.   Жорго Жумабандын такымында кара чокмору бар. Байтастын узун кайын соголу бутунун башына илинүү. Такыр-Булактын тушуна келгенде,   Байтастар баланын жеке   чабышынан жадашып:

—  Эми бизден узап кетпегин. Тигил Эсембайдын жарын билесиң го!.. Ууру жатат… —деди.

— Сени менен бизди тигил жерден көрүп турушат. «Тигини кара, короңдоп жалгыз чапкан неме экен, өзүн түшүрүп салып, атын алып кел» дешет да, сени төбөгө коюп, алдыңдагы байгеге чапчу быштыңды алып кете беришет,— деди Жумабай.

—  А, силерчи? Силер берип жибересиңерби?

—     Кокуй, бизде эмне ал бар? Биз экөө элебиз да…

—    Алар самсыган кол. Бизди өз элибиздин адамдары экен деп   гапа   аман калтырышпаса, жер   жаман,— деп Жумабай чоочута сүйлөгүсү келди.

Баланын кытыгысына тие турган жери ушул болучу.

—  Айтор, силерден жардам жок экен го. Ошондой болгондон кийин бирге жүргөнүм кайсы, жеке жүргөнүм кайсы? Мен кеттим! — деп,  атка камчы салып, жөнөп жүрүп берди.  Муну Такыр-Булактан өтө бергенде   баштаган болчу.

Ошондон  жанагы коркунучтуу деген Эсенбайга жеткенче артына бир да имерилип карап койгон жок. Көз жеткис жерге узап алып, жападан-жалгыз алдыда чаап олтурду.

Жолдун бул туштары өңчөй белес-белес болучу. Качан эл-журт Чыңгыска. жайлоого карай көчкөндө азыркыдай болуп бул жер ээн калат. Алыстан байкап карап олтура турган жерлери бар. Ошону мепен бирге жүргүнчүлөргө кол салууга оңтойлуу, ыңгайлуу келгеи сайлары жаиа жашырын коктулары да бар.

Мындан мурдагы эки күндүк жолдо улгайган кишилер тез жүрбөстөн, баланы абдан чыдамсыздандырышты. Ал ошол үчүн бүгун, айылга жете тургаи күнү аларды эриксизден катуурак жүргүзүүнүн айласын тапканына кубанып, айылга жеткенге чейин чаба бермекчи болду.

—  Бала деген коркуучу эле, кызыталакта эс барбы? — деп Вайтас башын чайкады.

Баланы көндүрө албагандан кийин Жумабай да:

— Кап, муну карачы!.. «Мен бөрүнүн бөлтүрүгүмүн» деп келе жатканын. Кой, эмне болсо да мындан калбайлы, Байтас, жүргүн! — деп чаап жөнөдү. Экөө тең жарыша башташты.

Байтастын мингени Кунанбайдыи каражал буурул аты, байгеге чабылуучу күлүк аттын бири. Жумабайдын астындагы да Кунанбайдын Найманкөк деген чоң ак боз аты болуучу. Экөө чаап жөнөгөндө эриксизден эрегишип, «мен озом, мен озомун» менен теминишип узай беришти. Бир белден ашып зкинчи белдин өрүнө карай токтобостон жарышып келе жатты. Ушул өргө чыкканда буурул ат эшик-төрдөй алга өттү. Белге чыгып чаап келе жатып алдыга караганда да бала көрүнбөдү. Ошондуктан булар дагы эле жарыша бермек болушту. Ошентип, ушул белдии оюна карай түшө бергенде жорго Жумабай сол жагынан тарсылдап чыккан бир дабыртты уга койду. Бул дал Эсембаидын жары экен.

—  Ай оңбогур, жоо экен го. Баланы кармап алып, бизди аңдып турган экен да! — деп оюна  кетти да,  ак боз атты темиие берди. Коркоктордой артына бурула карап,  көз кыйыгын жиберип да көрдү.

( Мухтар Ауэзов, Абай Жолу, Которгон: Тургунбек Субанбердиев, Биринчи- экинчи басылышы, фрунзе, «Адабият», 1989, 7-8-б.)

ABAY YOLU

DÖNÜŞTE

I

Bugün üç gün süren yolculuğun son günü. Şakird çocuk olanca gücünü sarfetmişti. Korık’tan gün doğar doğmaz yola çıkalım diye can atmıştı. Onu şehirden alıp getirmek için giden akrabası Baytas’ı tan ağarırken uyandırıp kaldıran da kendisiydi.

Günboyu üstünden inmediği atıyla yol arkadaşlarından önde gidiyordu. Bazen aşina olduğu Köküyrim, Buratiygen ve Takırbulak gibi yerleşim yerlerine geldiğinde atbaşı öne çıkıp iyice kıvamına gelen sarı bestisini* alabildiğince koşturuyordu.

Gerisinde kalan, Baytas ile Corga Cumabay:

– Şu çocuğun obaya varmak için acelesine baksana!

–Zavallı çocuğun kış boyu canı sıkılmış galiba!

Şakird çocuk rüzgar gibi giderken onlar da ister istemez peşinden koşturup yetişmeye çalışıyorlardı. Corga Cumabay’ın baldırının altında sağlam bir sopası, Baytas’ın yanında da kayından uzun bir değneği vardı. Takırbulak’a geldiklerinde Baytaslar çocuğun tek başına koşturmasına mani olmaya çalıştılar.

–Bundan sonra bizden ayrı gitme! Şu Esembay’ın yarını biliyorsun ya! İşte orada eşkiyalar saklanır.

Cumabay da:

–Seni ve bizi daha önceden farkederler: “Kokırak’ta yalnız başına koşturan aptaldır, onu al aşağı edip atını getirelim!” diyerek senin başını yarıp  rüzgâr gibi atını elinden alır giderler.

– Ya sizler? Sizler beni böyle bırakıp gidecek misiniz yani?

– Pööh, bizim etmizi ne budumuz ne! Sadece ikimiz…

–Onlar kalabalık. Bu Esembay denilen yerde düşman her an pusuda beklerler. Belki bizi memleketin adamı diye sağ bırakabilirler. Yoksa halimiz harap, diyerek Cumabay da ona gözdağı vermek istedi.

Çocuğun zoruna giden de bu oldu.

–Hasılı sizden bana hayır yok. Artık beraber gitsek de, yalnız gitsem de farketmez. İşte gidiyorum, diye atını mahmuzlayıp uzaklaştı. Bu koyu sohbet Takırbulak’tan geçerlerken başlamıştı.

Böylece tekin olmayan yer diye bahsi geçen  Esembay’a ulaşıncaya kadar arkasına bir kez bile dönüp bakmadı. Gözden kaybolmuştu, tek başına habire atını koşturuyordu.

Yolun bundan sonrası engebeliydi. Şimdi olduğu gibi Çıngıs’a, yaylaya doğru göçerlerken ıssızlık ve sükunetin kol gezdiği bir yerdi. Eşkiyaların uzaktan yolu gözetleyen arkadaşları vardı. Tam önlerinde aniden yolcularla kendilerini karşı karşıya getirecek; gizemli bir dere, kuytu yarlar vardı.

Yolculuğun bundan önceki iki gününde büyükler ağırdan alıp çocuğun sabrını taşırmışlardı. Bundan dolayı bugün obaya varacakları için büyüklerin hızlanmalarından son derece memnundu. Günboyu bunu sürdürmeye karar vermişti.

– Çocuk dediğin biraz korkak olur. Hay Allah’ım hiç akıl var mı? derken Baytas çaresizce başını salladı.

Çocuk dur durak bilmeyince, Cumabay da:

– Tüüh! Şuna bak! “Ben kurt eniğiyim” diyor yahu! Tamam ne olursa olsun ondan geri kalmayalım. Baytas topukla haydi! diye dolu dizgin ikisi de yarışmaya başladı.

Baytas’ın bindiği Kunanbay’ın kara yeleli boz atı,  yarış atlarından biriydi. Cumabay’ın altındaki de Kunanbay’ın Naymankök denilen büyük akgök  atıydı. İkisi yarışa başladığında ister istemez işi ciddiye döküp “Ben geçeceğim, ben geçeceğim” diye olanca güçleriyle ileriye doğru atıldılar. Bir belden aşıp ikinci belin yokuşuna doğru hiç durmaksızın yarışıyorlardı. Bu yokuşta boz at iki metre öne geçmişti, koşturup bele çıktıktan sonra baktıklarında çocuğun yerinde yeller esiyordu. Bunlar daha da hızlandılar. Böylece bu belin ovasına doğru yöneldiklerinde, Corga Cumabay arka tarafından, sol yanından takırdatarak gelip kendilerine katılan nal sesini işitti. Tam Esembay zirvesinin yanı ve Esembay yarındaydılar..

– Allah kahretsin! Oradan çıkan düşman olabilir. Çocuğu götürüp bizi gözetlemişler herhalde, deyip akgök atı mahmuzladı. Arkasına korku içinde yan dönerek bakıp göz gezdirdi.

(Muhtar Awezov, Abay Yolu, (Çev.: Doç. Dr. Zeyneş İsmail, Ahmet Güngör, Bilig Yayınları, Ankara, 1997, s.:3-4)

Путь Абая

ВОЗВРАЩЕНИЕ

I

Мальчик спешил домой. Он готов был на все, чтобы третий день пути был и последним. На ночевке в Корыке[2] он затемно разбудил Байтаса — родственника, приезжав­шего за ним в город, и уговорил своих спутников выехать, едва занялась заря. Весь день он подгонял коня, держась впереди провожатых на расстоянии пущенной стрелы. Байтас и старый Жумабай только восклицали;

— Ну и торопится же мальчуган в аул!

—  Бедняга!.. Видно, всю зиму пропадал в медресе2 со скуки!

И оба шевелили коней, то рысью, то вскачь догоняя его,— Жумабай — зажимая под коленом свой черный шокпар3, Байтас — придерживая носком сапога длинный березовый соил4. Возле урочища Такирбулак Байтас, уме­ряя пыл подростка, крикнул ему:

— Не скачи без нас! В Есембаевом овраге воровской притон!

— Разбойники, наверное, следят за тобой,— прибавил Жумабай.— Скажут: „Ишь, храбрец, скачет один!” Стук­нут тебя по голове!

— А вы на что?

—  Ойбой! А что мы сможем с ними сделать? Нас двое…

— А   их — целая   шайка,— поддакнул   Жумабай.— Хорошо,  если примут нас за сородичей,— проскочим. Нет — дело плохо!— заключил Жумабай, запугивая подростка.

Но эти слова только подзадорили мальчика.

— Ну, раз и вы ничего не сможете сделать, так не все ли равно, один я буду или с вами? Я поехал!..

Он ударил коня, поскакал вперед и до самой лощины Есембая ни разу не оглянулся назад.

Два первых дня пути старшие двигались не спеша и со­всем вывели мальчика из терпения. Теперь он был рад, что хоть в последний день нашел средство заставить их торо­питься: он решил до самого аула скакать впереди.

Спутники почти потеряли его из виду, но он все ска­кал. Путь пролегал по буграм и сопкам. Когда аулы откоче­вывают в горы Чингиз, здесь становится совсем безлюдно. С каждого холма можно отлично следить за проезжими, и охотникам до чужого добра нетрудно нападать на них из оврагов и лощин.

Байтас сокрушенно покачал головой.

—  И как это мальчуган не боится? О господи, да есть ли у него рассудок?..

Жумабаю, который тоже не сумел справиться с мальчиком, оставалось только поддержать своего при­ятеля:

— Весь в отца! „Я — сын матерого волка”,— вот что го­ворит он своими выходками… Ничего не поделаешь, Бай­тас, не отставать же нам!

И оба помчались, обгоняя друг друга. Под Байтасом был черногривый скакун самого Кунанбая. Жумабай тоже ехал на хозяйском коне — на рослом белоснежном скаку­не по кличке Найман-кок. Один перевал мгновенно остал­ся позади, кони помчались к другому. Всадники вылетели на гребень холма, но мальчика все еще не было видно. Они поскакали дальше, и, когда начали спускаться в лощи­ну, Жумабай услышал слева четкий цокот копыт, как раз от перевала Есембая. Хуже того — прямо из Есембаева оврага…

„Ох, вылез, нечистый! С мальчиком расправился и гонится за нами!”— мелькнуло в мыслях Жумабая, и вне себя от страха, он погнал коня, даже не смея оглянуться на всадника. Но тут же он услышал грозный гнусавый оклик:

(М.О. АУЕЗОВ, «Путь Абая», Редакторы: Г. Хурина, Г. Сыздыкова, Художник: А. Рахманов, Художественный редактор: Б.Аканаев, Технический редактор М. Элобин, А. Мулкебаева, Кооректоры: Ш. Мукажанова, Б. Алшимбаева, «Жазушы», Алма-Ата, 1987, 5-6 с.)

KIRGIZ’IN GÖLÜNÜ DE, EVİNİ DE SEVEN MUHTAR AWEZOV[3]

Yol yola, söz söze eklenir. Yetenekli büyük insanların ardından onları takip eden nesiller gelir. Büyük yazar, aydın ve  bilge insan Muhtar Awezov’un oğlu ünlü diplomat, siyasetçi ve bilim adamı  Murat Muhtar Awezov’la buluştuğumda onun sade, sıradan bir insan oluşu beni şaşırttı. O, sözüm ona bazı eli kalem tutanlar gibi böbürlenen insanlardan biri değil. Sanki aynı sokak, aynı mahallede beraber top koşturup oynadığın bir arkadaşınmış gibi cana yakın ve samimi…

-“Murat Bey, değerli büyüğümüz Muhtar Omorhan oğluyla  Isık-Göle geldiğiniz günleri hatırlıyor musunuz? En son ne zaman gelmiştiniz,” diye sordum.

Gözlüklerinden zeki ve parlayan gözleriyle bakarak omzumdan kucaklayarak şöyle dedi. “Hatırlamaz olur muyum!” Konuşmasına devam etti.

Babamın Isık-Göl’deki hayatı ve yaşadıklarına dair araştırmaların yapılmaması doğrusunu söylemek gerekirse beni çok üzüyor. Isık-Göl hayatının belirli bir bölümünü geçirdiği önemli bir beldeydi. Halkın içinde halkla beraber olmayı çok sevdiği için fırsatını bulur bulmaz ‘ Hemen Isık-Gölüme ve Çolpon-Atama gideceğim” diye sevinirdi. Çolpon-Ata’da bir yazlığımızın olduğunu sanırım hepiniz biliyorsunuz. Ben oraya çok gittim.

Şimdi size ilginç bir olay anlatayım. Sanırım 1959 yazıydı. Babam beni Balıkçı’nın sağ yakasındaki  ormanlık içinde Ottuk köyünde oturan arkadaşına götürdü. Arkadaşı ise babamla aynı yaşta ve hayatımda o anda ilk gördüğüm uzun boylu güçlü, kuvvetli aynı zamanda yakışıklı bir insan. İsmi Böltürük… Ağabeyim onu “Alpamısım” diye ona sarılarak kendi ailesinden biri gibi görürdü. Böltürük de bizi iyi karşıladı.

Ben o zamanları çocuktum. Böltürük amcanın kocaman evi, etrafındaki devasa ağaçlar ve kazların yarışırcasına haykırışları… Kazları da bir o kadar çoktu. Konuksever hanımı ise hızlı hızlı semaveri yakarak kaz kesip bizi misafir ettiler.

Kırgızın namlı, yüce gönüllü Böltürük pehlivanını, babam yaşlandığında boşuna aramamış diye düşünüyorum. Onlar kan kardeşmiş. Babamla Isık-Göl’e son gelişimizi böyle hatırlıyorum…

Ünlü Kazak yazarı Muhtar Awezov’un Isık-Göl’deki hayatıyla ilgili bilgileri Cengiz Aytmatov’la Muhtar Şahanov’un Almatı’da yayınlanan (1996 yılında) “Carga Kamalgan Ançının Iyı” adlı kitaptan okudum.

Şimdi söz Muhtar Şahanov’da.

“… Awezov,  Sayakbay Karalayev’i kendi arabasına oturtarak Almatı’ya, Kazak Devlet Üniversitesinin öğrencileriyle açık derse götürmüştür.”

Muhtar Awezov ünlü Sayakbay’ı öğrencileriyle tanıştırırken “ Kırgız ile Kazak’ın Son Mohikan’ına iyi bakınız ve onu dikkatli dinleyiniz.” demiştir. Yazar hayatını son yıllarında Isık-Göl’deki kendisinin yazlık evine sık sık giderek oradan yeni epik  romanına malzemeler topladığını sadece bir kaç insan biliyormuş. O romanda Manas da, Sayakbay da, Böltürük pehlivan da yer alacakmış. Fakat ecele ne çare! Romanı yarım kalmış…”

Cengiz Aytmatov:

“… Böltürük’le M. Awezov vefat ettiğinde buluştum. O güçlü, kuvvetli, gözleri ışıl ışıl, yakışıklı insan… Muhtar ağabeyin ani vefatı sonucu hemen Almatı’ya uçtum. Frunze’den Alı Tokombayev’le S. Eraliyev’in başkanlığında   bir heyet de geldi. Rahmetli Awezov’un tabutunu kadıranlardan biri Böltürük oldu. Şimdi o da öbür dünyaya gitti. M. Awezov gibi ünlü, yetenekli insan daha üç dört yıl yaşasa ve sağlığı iyi olsaydı yazarın arzusu gerçekleşirdi. Savaş yıllarında göçebe halk niçin saklandı? Isık-Göl’dekiler savaş döneminde niçin başka yerlere kaçmadı? Yazar yeni epik romanında Kırgızlarla ilgili olan bu sorulara cevap verecekti…

Muhtar Omarhanoğlu hayatının son döneminde Gölün güneyinde yaşayan Sadır Akenin (1821-1905) fenomeniyle ilgilenmiş. Sadır, Isık-Göl’deki beş “Akenin” biri, Kırgız Çin sınırı çizilirken  kendi boyu olan Sayak’ın şu anda yaşadığı toprağa yerleşmesi için çok gayret sarfetmiş. Sadır Ake Kırgız için gecesini gündüzüne katan  çok akıllı bir insanmış. Ünlü yazar, Sadır Akenin hayatından hareketle dağlı Kırgız halkını üç tarihi döneme ayırmış:

1.Hokand Hanlığı döneminde, Kuzey Kırgızistan’daki siyasi ekonomik durumu;

2.Çarlık  Rusya’ya isyanın ilk dönemindeki olumlu gelişmeler;

  1. Çarlık Rusya’nın sömürgeci siyasetinin sonucu olarak ortaya çıkan vatanseverlik sürecinin tipik yönlerinin ortaya çıkarılması

“Manas” destanını söyleyen ünlü S. Karalayev’i ve Kocomkul gibi ünlü ve pehlivan Böltürük Çormonov’u iyi bildiğinden dolayı 1950 yılların sonunda onların köyüne giderek önemli araştırmalar yapmış.

Sayakbay’la Böltürük akrabaymış. Onlar Bugu kabilesinin Arık soyundan ve ikisi de fakir aileden çıkan aynı zamanda iç savaşa katılmaları  yazarı derinden etkilemişti.

Kesin kayıtlara göre M. Awezov ilk kez Isık-Göl’e Böltürük arkadaşını arayarak 1929 yılında gelmiş. O sırada 60-70 kilometre uzaklıkta Gölün güneyinde “Manas” destanını söyleyen meşhur Sagımbay Orazbakov hayattaydı. Genç Sayakbay’ı ise “Alpamıs” arkadaşından öğrenmişti. Sayakbay’ın Kırgız ile Kazak’ın son mohikanı olduğunu anlamıştı. Kırgız hayatını romanlaştırmak isteyen ağabeyimizin arzusunu vefat etmeden önceki yıllarda Aziz Saliyev de desteklemiş, Isık-Göl’e kadar gelerek bir çok olaya şahit olmuştur.

Aziz ağabey şunları söyler:

“… Sayakbay’ın yeteneğini anlayıp değerlendiren ve “Manas” destanını araştıran ünlü Kazak yazarı Muhtar Awezov’du. Bir gün Moskova’ya toplantıya beraber gittiğimizde,  yakın zamanda Isık-Göl’e gidip geleceğini söyledi, benden Sayakbay’ı yanında götürmek istediğini söyledi. Sayakbay’la birtakım plan ve projelerinden bahsetti…

Meğer yazar Sayakbay ve daha başkalarıyla Kırgızistan hakkında epik eser yazmayı düşünüyormuş. Göldeki o insan ise Ottuk köyünde yaşayan, o bölgede tanınan Böltürük pehlivanmış. O önceleri Çar ordusunda görev yapmış, devrimden sonra savaşta Kazak arkadaşıyla dönerken onun köyünde kalmış. Köy ise Abay’la M. Awezov’un yaşadığı yermiş. Onların akrabalarının birisinin kızıyla Böltürük evlenip  orada kalmış. Yıllar geçmiş, sonunda Böltürük eşiyle beraber iki erkek kardeşini alarak köyü Ottuk’a gelmiş…  Yazar Böltürük’ ve “Manas” destanın söyleyen ünlü Sayakbay’ın da yer aldığı müthiş bir roman yazacakmış…

…Frunze’den çıkıp Balıkçı’ya kaşla göz arasında geldik. Ottuk’ta da olduk, Gölün güneyini kuzeyini gezerek üç dört gün orada iki pehlivanın yanında çok şeyler öğrendim. Sonra onlarla göle daha iki kere gittim.

Bana göre  Isık Göl’de “Manas” destanın söyleyen Sayakbay, pehlivan Böltürük ve M. Awezov’un hatırasını taşa ya da tunca altın harflerle yazmak gerekir. Eline kuş kondurup bir ayağını altına alarak yere oturan Sayakbay, yanında düşünceli bağdaş kurarak oturan yazar Muhtar  ve onların yanında kocaman gövdesiyle heybetli, demir nalı toplu iğne gibi döndüren Böltürük…

Göl tarafına göz attığımda iki kardeş halkın ünlü insanları bir şeyler konuşarak aheste aheste geliyorlar…

                                                                              Munduzbek Tentimişev,

“Kırgız Tuusu”

15-18 Temmuz 2005

[1]  Lehçelerarası çeviri çalışmaları yapan lisans ve lisansüstü öğrencilerine ders materyalleri sağlamak amacıyla “Abay Yolu”  (Kazakça) romanının ilk sayfasının   Kırgızca, Türkçe ve Rusça  çevirisi verilmiştir.

[2]  В, казахском, языке ударение  ставится на последнем слоге: Кор ык,  Б а и т ас   и т. д.

  1. 2. Медресе — мусульманское училище.

3  Шокпар — дубина с утолщением на конце, оружие руко­пашного боя.

4 С о и л — длинная, утолщенная к концу палка, употребляемая в конном бою.

 

[3] Muhtar Awezov, Kırgız –Kazak halkının kardeşlik ve dostluğunun unutulmaz sembollerinden biridir. Manas destanıyla ilgili çalışmalar yapmış ve İkinci Dünya Savaşında destan aleyhinde yürütülen siyasi propagandalara karşı çıkmış, bilim adamı sıfatıyla mücadele etmiştir.

Munduzbek Tentimişev’in  Muhtar Awezov’la ilgili bu yazısı, Kırgızistan- Türkiye Manas Üniversitesi, Mütercim- Tercümanlık Bölümü öğrencisi Gülzana Baydıldayeva’ya tarafımızdan Edebi Metin Çevirileri ev ödevi olarak verilmiştir (Kırgızca’dan Türkçe’ye) 2006.