Posted on

Saçlar ağarıp,  yüzler kırıştıkça hep otuz yaş ve kırk yaştan bahsedilir. Şiirlerde şarkılarda hep bu dönemin esintileri vardır. On altı  ve on sekiz yaş dönemi ise gençlik heyecanı ve fırtınasının ta kendisidir. Anlatılmaz sadece yaşanır.

Bize Türk kimliğini ve ruhunu, damarlarımızda akan kanın her zerresinde hissettiren çizgi romanların yazar-çizeri Sezgin Burak, Suat Yalaz ve bu ölümsüz romanları Orhun Anıtları gibi beyaz perdeye  aktaran yönetmen, oyuncuların aziz hatırasına…

 

16-17 YAŞ ŞİİRLERİ

 

KURTULUŞ

Bekle Türkistan, bekle Azerbaycan,

Belki bugün, belki yarın doğacak tan!

Esaret zincirini kırıp parçalayacaksın,

Muzaffer olacaksın kendine kavuştuğun an.

Karanlık gecenin ardından yine güneş doğacak,

Ağır ve haşmetli, kıpkızıl ufku yararak…

1983

 

CUMHURİYET

Milletim, devletim, askerlerim,

Bugün Cumhuriyet’i ilan edeceğim.

Duyuldu bu ses Anadolu’da diyar diyar,

Sevinçten yollara düştü analar babalar.

 

Büyük Önder:’Ya istiklal ya ölüm!’dedi

Türk milleti düşmana baş eğmeyecekti,

Nice yiğit vatan için can verdi,

Can verdi ama vatan vermedi.

 

Ey bu toprak için şehit olmuş nefer,

Yattığınız yerde rahat uyuyunuz

Cumhuriyetin nöbetçisi olan bizler,

Onun ilelebete kadar koruyucusuyuz.

 

Karşımıza çıksa çelik zırhlı duvar,

Göğsümüzle parçalar, kırar da geçeriz.

Türk milletine, Cumhuriyete yan bakanlar,

Hiç durmayız biçer de geçeriz.

1983

 

TÜRKÜN TÜRKÜSÜ

Bu dağlar, taşlar, bu ağaçlar,

Dokuz Oğuzlar, dokuz on oklar,

Göktürkler, Uygurlar, Karluklar,

Bayrak altında toplanın koç yiğitler!

 

Bugün şimşek olup parladığımız gün,

Bugün göğe kanatlandığımız gün,

Yiğitlerimiz güneş tutsun,

Savaş davullarımız gümbürdesin!

 

Saldırın yiğitler düşman üstüne,

Sonunda ulaşacağız elbet zafere,

Saldırın çoluk çocuk demeden

Öldüren acımasız namertlere!

1983

 

YENİDEN DOĞUŞ

Arkadaş! Bırak uyuşukluğu, bırak tembelliği,

Kurtar kendini karamsarlık batağından,

Gayret et, yapmaya çalış, en güzeli, en iyiyi,

 

Bizden hizmet bekler bu güzel vatan,

Beraber tek bir el, tek bir yumruk,

Yakındır muzaffer olacağımız an.

 

Bunlar bir hayal, bir rüya değildir,

Ecdadın yapmak istediği ve yaptığı,

Başardım diyerek bize bıraktığı gerçektir.

1984

 

YAVUZ’UN SEFERİ

Çakmak çakmak gözler, siyah kaşlar,

Uzun pala bıyıklarıyla Yavuz Sultan Selim!

Etrafında ağalar, paşalar ve beyler,

Karşısında sıra sıra dizilmişler.

Paşalara bakarken kaşları yay gibi gerildi,

Tok ve gür sesle konuşmaya başladı:

‘Şah İsmail’e seferim vardır,

Ordumu hazırlayın!’

Yavuz söz vermişti kararından dönmemeye,

Askeri and içti; ‘Ölmek var dönmek yok!’ diye.

Günlerce yol aldılar ıssız ve sıcak çölde,

Son hızla gidiyorlardı fırtınadan da süratle.

Kum, fırtına onları durduramazdı,

Bu uğurda ya şehit ya gazi olacaklardı

Fakat Türk’e ihanet edenler,

Askeri döndürmek istediler.

Bunu duyan Yavuz,

Çakmak gözlerini paşalara ve askerlere dikti:

‘Askerlerim sizler Osmanlının şerefisiniz,

Geri dönersek milletimiz bize ne der dersiniz,

Osmanlı düşmandan yılmamıştır,

Türk, asla ve kat’a düşmandan kaçmamıştır,

İçinizde erkek gibi görünen kadınlar geri dönsün,

Dönerlerken onlara kadın şalvarı giydirilsin,

Eğer aranızda hiç erkek yoksa,

Düşmana karşı yalnız ben giderim.

Yavuz ardına bakmadan ileriye atıldı,

Askerler ardından bakarken şaşa kaldı,

İhtiyar akıncı Yavuz’un arkasından ok gibi fırladı,

Askerler yay gibi gerilip, oluk gibi ileri aktı.

 

1984